Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Bu Bayram, Kurban Bayramı

Bu Bayram, Kurban Bayramı

Milletin dinine, din görevlisine, orucuna, bayramına, kurbanına saldırıp iftira edilen zamanlardan bugünlere geldik. Bir zamanlar, müftü keçi çalardı. Allah bilir, çaldığı keçiyi kurban bayramında acımasızca keserdi. Kurban bayramı ile hac aynı güne tesâdüf ederdi. Hem kurban kesenler tahkir edilir hem de bu cânilere, “eti senin; derisi benim” dayatması yapılırdı. 

Hâlâ, kurban ibâdetini ilkellik, katliam gibi göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sanki, kurban bayramı dışında yediğimiz etler, hayvan eti değil. Kurban’da cinâyet işliyoruz ama, sâir zamanlarda biz et yiyelim diye hayvanlar intihar ediyorlar. 

Koca koca yazarlar, Müslümanların ibâdet keyfini kaçırmak için komik ve yalancı olmayı göze alıyorlar. Kurban karşıtlığı uğruna kendilerini kurban ediyorlar desem yalan olmaz. Öyle ya hemen ortaya çıkabilecek bir yalanı köşelerinde yazmak, fitne için kendini kurban etmek değil mi?

Geçen senenin en komiği, kurbanı sabah ezanı ile kestiren Ömür Gedik’ti. En romantiği ise elbette, Bekir Coşkun.

Bekir Coşkun, her kurban bayramında coşuyor. Merak bu ya son on yıldaki “Kurban Bayramı” konulu yazılarına baktım.  

Neler yok ki? Önceleri Müslümanlarla dalgasını geçmiş. Sırat köprüsünde, kurban ettiği koçun sırtından düşen Müslüman’dan tutun, Kuran-ı Kerim’den âyet uydurmaya kadar, her şey var. Dalga geçmediği senelerde, “Bir can bağışlayın” edebiyatı. Milli yengemiz Andree’nin, Karagöz ve Meloşko adını koyduğu kuzular üzerinden “merhamet” feryatları…

Oldu canım. Kurban kesmeyelim. Niye? Andree üzülüyor diye. Kendi ifâdesi ile muhterem karısının bayramlarına pek bir hürmet ediyor. Muhtemelen, her yılbaşında, evlerinde hindi yeniyor. Mesele can bağışlamaksa eğer, Andree Coşkun, bol bol hindi beslesin; yılbaşı gelince bağışlasın.

2004 senesindeki kurban yazısında, bayram ile kurban sözcüklerinin birbirine hiç yakışmadığını yazmış. Ama, aynı Coşkun 2007’deki muhtıra için şöyle demiş:

“Muhtıranın özünde bir anlayış farklılığı yatıyor. Çağdaş- uygar yaşam biçimine ulaşmak isteyenler, ilkel, ortaçağ yaşam biçimine dönmek isteyenlere engel olmak istiyorlar. Muhtıranın özü bu.”

Hayvansever yazılarla sosyetenin sümüğünü akıt; her sene kurban bayramında Rabbine şükreden Müslümanlar’ı câni olarak nitele; ama, sıra yaşam tarzını korumaya gelince, muhtıra ve darbe savunucusu ol. Yâni, içindeki canavarı serbest bırak; şiddeti savun.

Bu sene de romantik bir yazı yazmış. Koyunlar, kuzular, çoban, kaval vs. her şey var. Bir de bizim moralimizi bozmak istemezmiş ama, Kuran’da hac dışında kurban kesmek yokmuş. Yâni, boşu boşuna kesiyormuşuz. 

İmsak vakti tartışmaları yapıldığında, Cübbeli Ahmet Hoca’nın çok isâbetli bir sözünü hatırlıyorum. “Fazla oruç tutuluyor.” diye ortalığı ayağa kaldıranlara, “Ne yapacaksın? Senin dediğin gibi olursa oruç mu tutacaksın?” diye sormuştu.

Aynı şeyi Bekir Coşkun’a sormalıyız. “Ne yapacaksın? Diyelim ki kurban, sâdece hac için geçerli. Hacca gidip kurban mı keseceksin be adam?”

Böyle adamlara dik durup şunu demeliyiz: “Sana ne kardeşim! Para benim, kurban benim. İster burada keserim ister hacda keserim. İstersem bağışlarım. Seni ilgilendirmez. Senin Karagöz ve Meloşkonu çalıp kesiyorum ya…” 

Bugün, Kurban Bayramı. Bayram, hepimizi mübârek etsin. Allah, kesenin de bağışlayanın da niyetini kabul etsin. Yeryüzü Doktorları, Kızılay, İHH ve diğer kurumlar, merhametin destanını yazıyorlar. İnsanlar yaşasın diye…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerime Yıldız Arşivi