Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Rusya ile ABD Arasında Yeni Küresel Paylaşımın Ipuçları

Rusya ile ABD Arasında Yeni Küresel Paylaşımın Ipuçları

Vahdet gazetesi çıktığı gün şöyle bir yazı yazmıştım. Geçen yılın son ayının ilk haftasında…

“RUSYA VE TÜRKİYE VALSE BAŞLIYOR”

Rusya ile Türkiye arasındaki görüşmeler Putin ve Erdoğan’ın basın toplantılarıyla kamuoyunun önüne geldi. Elbette ki görüşmelerin görünen yüzünden haberdar olduk. Fakat gerek Putin’in gerekse Erdoğan’ın açıklamaları ve açıklamalarının ötesindeki duruşları itibariyle iki devlet arasındaki müzakereler iki devletin de ötesinde glooobal bir çerçevenin yeni izdüşümlerini vermesi bakımından ilginç boyutlar arz ediyor.

Global sözcüğüne üç o koymamın bir tuş hatası olduğunu kabul edelim, yine üç ‘o’ ile meselenin daha da küreselleştirildiğini yuvarlaklaştırıldığını belirtmek için düzeltmeye kalkmadım.

Üç unsurun arka planında elbette ABD var. ABD denince de yalnızca süper güç ABD akla gelmiyor elbette. ABD, İngiltere ve İsrail üçgeninde bir küresel iktidarın hem askeri hem de teknolojik hem de yaratıcı entelektüalizmi ve bütün bunların arkasında da ideolojisi yani dini inanç perspektifi giriyor. Bu din bu üçlemenin elinde sadece Hıristiyanlık değildir. Bu iktidar serüveni bütün dinlerin tek din olması reformunun da acımasız uygulayıcısı olacaklardır. Yaparlar mı bilmem, inanmam, ama öyle bir fanatizme bağlandıkları evangelist doktrinlerinden anlaşılıyor. 

ABD öteden beri Suriye politikasında Türkiye ile müttefik ve düşman veçheleri aynı anda tebellür edebilen paralel planlar geliştiriyor. Türkiye bunların ne kadarını anlıyor ne kadarını bertaraf ediyor bilinmez ama ABD ile gerek Esat’ın gitmesi, gerek Suriye’nin Esat’tan sonraki yapılanması meselesinde pek de Türkiye’nin tercihlerine itibar ettiği edeceği söylenemez. 

Başkaca çıkarları bakımından da Türkiye ne kadar tokatlansa dersini almayan zoraki bir müttefik olarak tam da terk edilecek bir baston değneği değil. Yine de işe yarayacağı durumlar var ve olacak. O zaman ABD meseleyi daha real-politik zemine taşımaya ve tarihsel olanla aktüel olanı birleştirmeye karar vermiş olamaz mı?

Türkiye Rusya ilişkileri bakımından Suriye hatta bütün eski Ortadoğu ile Kafkaslar Balkanlar ve hatta Kırım bakımından Türkiye ile Rusya’nın uzaktaki ABD’den hatta belki AB’den bile daha yakın daha can atıcı olabilecek ve daha somut münasebet trafiği için zemin bol. 

Doğalgazda yapılan indirim bir jest olarak bu müzakerelerin ve Rusya ile Türkiye menfaatlerinin karşılıklı hem alabildiğine restleşerek hem de alabildiğine somut çıkarların masaya yatırılarak müzakere edilmesi kaçınılmaz.

Bu planın biraz da ABD eliyle Rusya’ya havale edildiğini düşünüyorum ben.

ABD ve Rusya arasında Sovyetler Birliği döneminden kalan soğuk savaş müzakereleri dünyanın paylaşımı ve ortak yönetimi bakımından iki ülkeye de zengin bir arşiv ve gelenek bırakmıştır. Türkiye iki süper güç arasında şüphesiz en kilit manivelalardan ve kullanılma alanlarından biridir. Önemli olan bu iki filin güreşmesinden gülistanın tarumar edilmemesini sağlamaktır.

Şimdi meyve sebze ticareti, doğalgaz transferi, enerji geçit projeleri, Türk dünyası meseleleri, Kırım’ın acil pozisyonu, AB ile ilişkiler ve eskiden Rusya’nın hinterlandı olan Bulgaristan gibi ülkelerin artık o eski bağlılık düzeyinden daha bağımsız ve AB indeksli politikalara evrilmesi ve daha birçok mesele Türkiye’yi Rusya’nın kaçınılmaz biçimde karşısına koymakta ve Rusya’nın bugüne kadar gizli kapaklı uzak hedefli beklentilerini daha yakından tanımaya herkesi mecbur etmektedir. Türkiye öteden beri yönünü batıya döndüğünden Rusya ve eski SSCB ile ilgili kavrayışlarını hep hür dünya(!)yı dolaştırıp görmeye anlamaya meyilliydi. Ama şimdi her bakımdan Rusya daha yakından tanınıyor ve daha yakın menfaat takibi gerekiyor.  

ABD’nin Rusya’nın belki zaman zaman ortaya çıkabilecek kanırtıcı talepleri ve beklentileri ve buna dair oyun politikası izlencesinde Türkiye’ye stratejik müttefik olarak yararlı destekler verebileceğini söyleyebiliriz. Arada devreye girecek yani. Fakat ABD artık Mısır, Suriye ve Ortadoğu ile ilgili birçok meselede bir türlü akıllanmayan (IŞİD’daki algı gibi) Türkiye’nin kuzeyin tarihsel baş belasına terk edilmesi kararını nasıl ve ne zaman aldığı ve bundan beklentisi benim için daha önemli. Bunu MİT’in çözüp çözmediğini bilmiyorum. Türkiye’nin çokbilmiş stratejistlerinin de ne zaman uyanacaklarını gözlemleyeceğim.”   

Uyarılarımız dikkate alınmamış demek ki…

Sonunda açık ve seçik girdi devreye Rusya ve Türkiye’nin alt aklı da üst aklı da şaşırmış vaziyette.

Nasıl olur canım, Suriye ile komşu olmayan bir ülke sanki komşuymuş gibi devreye girer?

Putin ile Erdoğan görüşmesinin fotoğrafları iç siyasetteki duruşlar adına alt yazılarla süsleniyor.

Biri diyor ki; Erdoğan Putin’e posta koydu. Tabii üstteki resim Erdoğan’ın parmağını boşlukta sallama resmi…

Öbürü diyor ki; Erdoğan çıkmaza girdi. Tabii üstteki resim manidar: Putin daha kararlı bir bakışa sahip, Erdoğan ketum…

Hasan Cemal’e (şürekasıyla birlikte) göre; Türkiye, Suriye politikasında tamamen derin bir çöküş yaşıyor. Rojava bölgesinde Kürtleri Rusya’nın kucağına itmiş bulunuyor. Soli Özel de bu görüşte. Hatta iktidar yanlısı gazetelerin Kürt diyasporası psikolojisindeki yazarları da zımnen bu görüşü paylaşıyorlar. Belki bazıları Erdoğan’ın tepkisini çekmekten ürktükleri için asıl kanaatlerini nasıl ifade edeceklerini bir türlü kestirememiş olarak karın ağrılarını etraflarına bulaştırıyorlar.

Karın ağrısı etrafa bulaşır mı? Bulaşıyor demek ki… silsile-i meratip halinde bilumum basın karın ağrısı çekmeye başlıyor bilvesile…

Özetle: Türkiye Irak’taki gibi bölgesel Kürt yönetimini desteklemeli ve Kürtleri ABD ile Rusya’nın kucağına itmemeliymiş.

Küresel güçlerin sürdürdükleri ortak siyasetten haberdar olamamışlar anlaşılan. Yahut da haberdarlar fakat ona teslim olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorlar. 

Tamam, kabul; iktidarın Suriye politikası iflas etti. Sıfır sorunlu siyaset sorun yumağına döndü. Şam’da namaz kılamadık; eyvallah haklısınız, lakin Türkiye’nin bir devlet olarak stratejik güvenliğini düşünmesi gerekmiyor mu? Yanı başında kurulacak olan İkinci İsrail’e herhalde izin vermeyecektir. Aman canım versin, ne var ki; türünden dişil bir politikanın ise sıfır sorunu iddiasından daha da pejmürde bir politika olduğunu söylemeliyiz.

Beri tarafta ise sırf iç politika malzemesi olarak kullanılmaya başlanan bir dış politik argümanların Türkiye üzerinde yabanıl iştihaların artmasına sebebiyet verdiğini, başkaca da bir halta yaramadığını bilmeliyiz.

Esat’a Esed demekle düzeltilen bir politik akıl açıkça söylemeliyim ki çaresizliğinin ipuçlarını âleme ifşa etmektedir.

Esed desen ne olur, Esat desen ne olur? IŞİD desen ne olur, DAEŞ desen ne olur?

Bölgemizde bir Üçüncü Dünya Savaşı, sürdürülebilir bir savaş stratejisi olarak yaratıcılığın ve çağdaş tüm tekniklerin yeni versiyonlarıyla hükümfermadır artık.

Buna karşı Türkiye çaresiz kalırsa etrafına yönelik iştihaları kendine çekmeye başlar ne yazık ki…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi