Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Keşke...

Keşke...

Bir ülkenin başbakanı “keşke” diye cümle kurar mı?

“Keşke şöyle olsa keşke böyle olsa” diye hayal kurar mı?

“Keşke Esad Rusya’dan ülkesine dönmese..”

“Keşke Esad Suriye’den gitse…”

“Keşke Esad’sız çözümümüzü diğer ülkeler de desteklese…”

“Keşke Putin Esad’ı geri göndermese…”

“Keşke ABD Başkanı Obama, Esad politikasında bizden ayrı düşmese…”

“Keşke Putin Suriye ile sınırmış gibi davranmasa…”

“Keşke Tayyip Bey’in kafasından ve gönlünden Başkanlık sistemi uzaklaşsa…”

“Keşke 1 Kasım seçimlerinde tek başına iktidar olsam…”

“Keşke her şey süt liman olsa…”

Böyle “keşke” demelerin sonu gelir mi?

Konuş konuş yüzbinlerce cümle kurulabilir “keşke” ile başlayan…

Ama ne anlamı var?

Ne işe yarar?

Liderler çok konuşmasalar iyi ederler…

Çok konuşmasalar ve sadece vazifelerine odaklansalar iyi olmaz mı?

Memleketin söze değil icraata ihtiyacı var.

“Söz gümüşse sükût altındır” atasözümüz boşuna mı söylenmiş?

Üstelik bu söz vasat toplum için, bizim gibi insanlar için…

Hele hele yöneticilerin, devlet adamlarının zırt pırt konuşması hiç de hazzedilmez. Hoş karşılanmaz.

Karşılanmaması lâzım…

Ama son yıllarda ülkemizde siyaset yapmak olur olmaz yerde ve olur olmaz konu etrafında laf söyleme cambazlığı olarak addediliyor.

Kardeşim sen bu kadar lafı nereden buluyorsun?

Bu kadar laf edeceğine azıcık kitap okusan, azıcık ülke meseleleri etrafında istişare etsen, azıcık iş yapsan yahu… “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” demek istiyorum, laf aramızda…

Bunu Sayın Başbakan için söylemiyorum elbette yanlış anlaşılmasın.

Bugün etrafında yalakalardan, hiç sevmedikleri halde ona tahammül edenlerden değilim ben.

Biliyorum ki Ahmet hoca Türkiye için bir şanstır.

Siyasette kendi damgasını vurarak yapacağı o kadar çok şey vardır ki; bunu kendisi bile bilmiyor.

Ben ondan daha farklı uygulamalar ve tarzlar beklerdim. Tarzlar ve üsluplar… Duruşlar ve kararlar…

Bu söz yuvarlamalarını, bu laf ebeliklerini aslında diğer bütün siyasiler hatta başta Sayın Cumhurbaşkanımız için de bir zaaf olarak tespit etmemiz lazım.

Türkiye’nin o kadar çok işi ve o kadar çok çözüm bekleyen meselesi var ki, onlar dururken, onlar üzerine çalışmak icap ederken sürekli ekranlara çıkmak, sürekli konuşmak doğru bir şey değil…

Devlet adamlarına bakın tarihte hiç bu kadar konuşmuşlar mı?

Laf ola kestire başı…

Neydi o, hani Koca Yunus’un öğüdü…

Asırlardır tuttuğumuz öğüt?..

Bizi adam eden söz, neydi?

Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz 

Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz 

Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı 

Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz 

Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil 

Sözün us ile düşürgil dimegil çağ ede bir söz 

Gel ahî ey şehriyâri sözümüzü dinle bâri 

Hezâr gevher ü dinârı kara taprağ ede bir söz 

Kişi bile söz demini demeye sözün kemini 

Bu cihân cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz 

Yürü yürü yolun ile gâfil olma bilin ile 

Key sakın ki dilin ile cânına dağ ede bir söz 

Yûnus imdi söz yatından söyle sözü gayetinden 

Key sakın o şeh katından seni ırağ ede bir söz

Güzel bir söz yılanı deliğinden çıkarmaz mı?

Kalbe dokunan bir söz yılgın, vuruşgan, yolundan çıkmış kişiyi yola getirmez mi?

Dil gönül demek, dil lisan demek aynı zamanda.

Dil gönülden konuşmaya programlı ise önünde engel tanır mı?

Anadolu’yu bize açan ve dokunduğumuzu bizden kılan cevher dil değil mi?

Kalp dili, gönül dili…

O laf cambazlığını kaldırmaz. 

Samimiyet, mesuliyet, merhamet, sadakat, fedakârlık, kanaatkârlık, hürmet, hikmet, irfan, liyakat, ehliyet, cesaret, vefakârlık gibi hasletler muhatapları arasında transandantal bir söylem ve eylem birliği inşa eder.

Bu ittifak içinde olanların zaten fazla lakırdıya ihtiyaçları olmaz.

Hâl ilmi ile mündemiçtirler…

Hâl ile anlaşılabilirler.

Hâl ile yaşarlar…

Hâl ile yaşatırlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi