Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Meralara Konut Yapmak Zulümdür

Meralara Konut Yapmak Zulümdür

Mer’a kadimden beri mer’adır, hususiyeti değiştirilemez.

Bu hüküm fetvalarda da, fermanlarda da, kanunnamelerde de sabittir.

Ecdat altını ısrarla çizmiştir bu hükmün…

Osmanlı hukuk sistemi dört temel kaynaktan yararlanarak adaleti tesis ederdi, kanunnamelerini hazırlardı. Bir olayla karşılaşılınca müracaat edilen hukuk kaynaklarının başında Kur’an gelirdi. Kur’an’dan sonra sünnet, hadis kitapları… Üçüncü kaynak kıyas-ı fukaha, dördüncü kaynak ise icma-i ümmet idi. Bu dört kaynak dışında töreler, adet ve gelenekler ile daha evvel yazılmış kadim kanunlar ve hükümler mutlaka yerini bulurdu.

Yeryüzünde hiçbir şey boşa yaşanmamıştı.

Mer’a hukukumuz Cengiz yasalarından kalmadır.

Binlerce yıldır bozkırda at koşturan Türklerin ve Türk-Moğol kavimlerinin otun hakkını gözetmemesi düşünülemezdi.

Öyle ya at ot yiyecek; ordu milletin besin kaynağı koyunlar da ot yiyeceklerdi. Ot, yem vazgeçilmezleriydi. Kendi besin kaynaklarından daha ehemmiyet arzediyordu hayvanatın beslenmesi…

Buğdayla koyun, gerisi oyun der ya atalarımız.

Bu Osmanlı’da da böyleydi, evvelinde de…

Ordu milletlerin tabiatıdır; hareket halinde bir millet, devlet ve müesseseler… Anında savaş pozisyonu, anında üretim için seferberlik…

Mer’a o yüzden tarladan bile önemlidir. Tarla önemlidir. İnsanların ekmeğe ihtiyaçları var. Fakat mera daha önemlidir.

Osmanlı hukukunda tarla vazgeçilmezdir. Çifthane sistemine göre ekilip biçilen tarlalar, toplumcu ekonomi politiğinin de toprağa bağlı geleneksel üretim sisteminin de vazgeçilmez mütemmimleridir. Tarlanın da hususiyeti değiştirilemez. Velev ki değişti; çiftlik sahibi şenlendirdi orayı, mesela meyve bahçesi yaptı. İzin verilemez. Ancak gözden kaçtı ve ağaçlar meyveye durduysa yapacak bir şey yok. Ama bu sefer vergisini biraz artırır devlet. Üç keçi yerine beş keçi vergi koyar.

Ama mera kadimden beri meradır ve hususiyeti değiştirilemez. 

Üzerine ne yapılırsa yapılsın, isterse saray yapılsın; yıkılır ve mera eski haline getirilir.

Hatta kanunname ve fetva ile doymaz padişah. Üstüne bir de ferman yayınlar:

“Meraya bina yapanın evi yıkılsın” hükmüne perçinler:

“Gidin yıkın! Bir de beddua edin ki; onun ahretteki evi de tarumar edilsin.”

İşte ecdat meralar üstüne bu kadar titrerdi.

Benim de görev yaptığım dönemde Mustafa Taşar en hayırlı işi yapmıştı ve Tarım Bakanı iken öteden beri çıkmayan mera kanununu çıkarmıştı.

Böylece tarihe en iyi tarım bakanı olarak geçmişti. 

Zira meralarımız giderek yok olmuştu. Cumhuriyetin başında 40 milyon hektardan fazla olan mera alanı ne yazık ki zamanla on milyona düşmüştü. Kanunun çıkmasıyla birlikte hayvancılıkta en önemli itici güç olan yem bitkisinde ve otlatma kapasitesinde önemli bir artış oldu. Meralar tekrar eski büyüklüğüne erişti.

Hayvancılık için mera olmazsa olmaz.

Daha sonra madencilerin itirazı ile meraların altındaki madenlerin işletilmesi için bir kısım düzenleme yapıldı. Buna göre tekrar ot kapasitesine eriştirilirse alttaki madenlerin çıkartılmasında bir mahsur görülmedi.

Fakat şimdi korkunç bir değişiklik yapılıyor.

Büyük bir günah işleniyor.

Ecdada saygısızlık yapılıyor.

Mera kanunu değiştiriliyor.

Meralar da konuta açılıyormuş.

Olacak iş değil…

Mera tahsisli alana 20 yıllık ot gelirini yatıran kimseler artık bu alanlara Mera Yönetmeliği’ndeki değişiklikle bina yapabilecekler…

Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile 31 Temmuz 1998 tarihli Mera Yönetmeliği’nin 8. Maddesi’nin 5. Fıkrası’na yeni bir bent eklendi. 

Yirmi yıllık ot bedeli karşılığında kadimden beri mera olan alanlar gasp edilebilecek ve taş moloz talanına açık olacak.

Yirmi yıllık ot bedeli…

Binlerce yıllık gelenek ortadan kaldırılacak. Binlerce yıldır hayvanın hakkı olan ot fabrikası talan edilebilecek. Ne için?

Değer mi?

Şehirler zaten yeterince talan edilmedi mi?

Tarihi dokumuz, şehir kimliğimiz yeterince bozulmadı mı?

Daha ne istiyorsunuz?

Ecdadın hakkını gasp etmeye utanmıyor musunuz?

Nerede kaldı sizin Osmanlı sevginiz?

Nerede kaldı ecdada hürmet?

Şimdi komisyonların vicdanına kaldı bu iş…

Çünkü getirilen ilave hükme göre, “…Tahsis amacının valilikçe değiştirilmesini müteakip yirmi yıllık ot gelirinin yatırılması sağlanır. Ot bedeli yatırıldıktan sonra iki yıllık süre zarfında kesinleşmiş uygulama imar planının komisyona sunulması gerekmektedir. Bu süre zarfında söz konusu planların sunulmaması durumunda tahsis amacı değişikliği iptal edilir. İmar planlarının tahsis amacı değişikliğine uygun olarak kesinleşmesi durumunda söz konusu yerlerin tescilleri Hazine adına, vakıf meralarının tescilleri ise vakıf adına yaptırılır.”

İllerdeki komisyona çok iş düşecek buna göre… İki yıl içinde imar planının komisyona sunulması gerekiyor. Bu süre zarfında söz konusu planların sunulmaması durumunda tahsis amacı değişikliği iptal edilebilecek. 

Ot bedeli nasıl hesaplanacak? İmar planı neye göre yapılacak? Hayvan hakları ne olacak? Köylünün, göçerin itirazlarını hazırlaması gerek. 

Osmanlı döneminde köylü sipahiye karşı korunmuştu. Göçer köylüye karşı… Her kesimin haklarını gözetmeye çalışıyordu hukuk sistemi… 

Meralarımızı koruyalım!...

Bu sadece hayvan hakları açısından, bu sadece çiftçimizin geleceği için yapacağımız bir milli müdafaa değildir. Bu ecdada olan saygının da bir ifadesidir. 

Buradan meslektaşlarımı uyarıyorum.

Sakın ola meraları tahsis ederken kadim olandan ayrılmayın. Çarpılırsınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi