Ahmet Türk

Ahmet Türk

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Medyûn-u Şükrânız

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Medyûn-u Şükrânız

ABD Başkanı Obama G20 Zirvesi’nin kapanışında verdiği mesajla, Suriye’ye Kara harekâtı düzenlenmesine yönelik tartışmalara son noktayı koydu. Ortadoğu’ya Amerikan askeri gönderilmesinin ‘yanlış’ olacağını kaydetti. Obama’nın, bölgeye ABD askeri gönderilmesinin hata olacağını anlatırken “Dünyadaki en iyi orduya sahip olduğumuzu unutmayın. Ben bu orduya yıllardır liderlik yapıyorum ve askeri yetkililerimizle ve danışmanlarımızla çeşitli seçenekleri tartışıyorum. Sahaya çok sayıda asker göndermemizin hata olacağı sadece benim görüşüm değil, onlar da aynı görüşü paylaşıyor” vurgusunu yapmasını, yani, ülkesinin askeri otoriteleriyle olan istişarî ve mutabık tutumunu öne çıkarmasını oldukça önemsedim.

Malumunuz, başından beri Türkiye’nin yürüttüğü Suriye politikalarında siyasi iktidar ile Silahlı kuvvetler arasında, Obama’nın yukarıda bilhassa vurguladığı uyum ve mutabakat yaşanmadı! Genelde Suriye politikalarında, özelde Suriye’ye kara harekâtı düzenleme konularında, TSK ile Hükümet arasında ciddi görüş ayrılıkları yaşandı. Genelkurmay resmi olmasa da, “askerî kaynaklardan gelen bilgiye göre” mahreçli beyanlarla, kamuoyuna Hükümet kanadından yapılan açıklamalardan daha farklı ve ölçülü ‘bilgi setleri’ vererek, bu görüş ayrılığını bazen dışa vurdu.

Gerçi Obama’nın G 20 finalindeki çıkışından sonra, hükümetin ilgili isimleri hemen geri vites takıp “tek başına kara harekâtı olmaz” noktasına geldiler ama son aylarda Dışişleri Bakanı F. Sinirlioğlu, kabine adına N. Kurtulmuş veya Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’ye müdahale edilmesini ivmelendiren beyanlarda bulunurken; TSK bu konuda başından beri farklı ve temkinli bir duruş sergiledi. 

TSK Suriye’ye ancak Türkiye’yi doğrudan hedef alan bir saldırı ve BM anlaşmasındaki ‘meşru müdafaa’ koşulları oluşursa ve BM Güvenlik Konseyi ya da NATO Konseyi kararıyla girebileceği şartını ısrarla öne çıkardı. Hatta bu koşullar gerçekleşse dahi kapsamlı bir harekâttan değil, hedef noktalarla sınırlı operasyondan yana olduğu mesajını verdi. Lakin boş da durmadı… Sınırda güvenlik tedbirlerini maksimum seviyeye yükseltti. Asker ve silah sevkiyatının yanında istihbarat faaliyetlerini de artırdı. Angajman kuralları çerçevesinde teyakkuzda kaldı ama bunların dışında bir adım atmadı! 

TSK’nın temkinli ve tedbirli olmaya iten nedenlerin başında Rusya ve müttefikleri gelmekteydi. Asker şunu çok iyi biliyordu ki, Rusya soğuk savaş döneminden beri müttefiki olan Suriye’ye, zaman sınırlaması olmaksızın ve uzun süreli çatışmalara mukavemet edecek nispette konuşlanmıştı. Daha da önemlisi Rusya ve İran; birisi havadan birisi karadan olmak üzere, Suriye’ye askerî konuşlanmalarını, ABD ve müttefiklerinin kendisine verebileceği zarar potansiyelini göze alarak ve bu ülkelerden gelebilecek saldırılara karşı hazırlıklarını yaparak gerçekleştirmişti.

Rusya’nın asker’i sahada blöf yapmadığını bilen, üstüne üstlük Putin’in agresif siyasetini ve Suriye’den ne pahasına olursa olsun vazgeçmeyeceği yönündeki kararlılığını görüp kâr-zarar hesabı yapan sadece TSK olmadı! ABD ve NATO da bu noktaya geldi! Maalesef, Suriye kale kapısını kıracak ‘koçbaşı’ misyonunu yüklenmeye can atan bazı siyasilerimiz ve bürokratlarımız, hâlâ bu gerçeği görmemekte ısrar ediyorlar! 

Hülasa,

“Askerin işi askerliktir siyasetle iştigal edemez” ilkesine sadakat nasıl demokratik işleyiş ve ülkemizin bekâ faktörlerini nasıl olumsuz bir şekilde etkiliyorsa; teknik ve bürokratik anlamda donanımdan yoksun siyaset kurumunun askerî konularda sevk ve idareyi ele almaya çalışması da, devletimizin bekâ faktörlerini olumsuz ve hayatî bir şekilde etkilemektedir! Bu noktada öne çıkarılması gereken husus milli irade fetişizmi ve atanmış-seçilmiş tartışmaları değil, güçlü istişare mekanizmaları tesis etmektir. 

Eğer ABD’nin Rusya karşısında sunduğu siyasi ve askerî teminatı yeterli ve güvenilir görerek, Suriye’de dar veya geniş kapsamlı askerî bir harekâta girişilseydi; Türkiye’nin bekâ faktörleri Rusya karşısında riske edilecekti! TSK’nın bu istikamette açık ikazları ve siyasi iktidarın güç parametrelerine karşı direnci, bu sürece engel olan en önemli etken olmuştur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Türk Arşivi