Recep Garip

Recep Garip

Şair Alâeddin Özdenören

Şair Alâeddin Özdenören

Çocuklukta nasılsanız yaşlandığınızda da osunuz. Yalnızca birazcık yorgun, birazcık törpülenmiş, birazcık ağırlaşmış hallerle birlikte; mizahi kavrayış, etki ve tepki durumu, tez canlılık, hazır cevaplılık, dağınıklık, uyanıklık, hatırlayış, unutulmuşluk, dalgınlık, tedbirlilik, teslimiyet, dile vukufiyet aynıyla sürmektedir. Çocuklukta kazanılmış hiçbir bilgi ölünceye değin kaybolmuyor. Tanzim ediliyor, disipline ediliyor, düzeltiliyor lakin kaybolmuyor. Çocuklukta var olan değerler, evde, mektepte, cemiyette, şehirde, memlekette ya büyütülüyor ya da değişime uğrayarak şekilleniyor. Bir şehrin, sokaklarında, çarşı pazarlarında, komşuluklarında kullanılan dil, çocuğun dili, üslupta çocuğun üslubudur.

Yerinde durmayan-duramayan, anlık hatırlayış ve unutulmuşluklar eşlinde bir ömür şiire tutunan, kitaplarla, dergilerle, okumalarla dost olan, ince ve hassas yapısında “delifişek” tanımlaması yaptıracak kadar heyecanlı, dirençli, müdahil, sözü olan, karşı duran, seven, sevilen, aranılan, özlenen bir söz ustasıdır Alâeddin Özdenören. Hayatının tamamına lirizmin sindiği, lirizmin şairi, derviş meşrep, kalender meşrep, paylaşımcı, fedakâr, coşkulu bir şairden Alâeddin Özdenören’den bahsediyorum.

20 Kasım 2015 akşamında saat tam 20.00’de Başakşehir Belediyesinin Emin Saraç Kültür Merkezinde “Yedi Güzel Adam Söyleşileri”nde “Bir Güzel Adam Alâeddin Özdenören” programında Rasim Özdenören (ikiz kardeş), Asım Gültekin yönetiminde bir oturum gerçekleştirdik. İstanbul’da ilk kez Başakşehir’deki Emin Saraç Kültür Merkezi’nin böyle bir programda dinleyicilerle, şiir ve sanatseverlerle dolu olduğunu gördüm. Aralıklarla Alâeddin Özdenören şiirlerini seslendiren kadim dostum, kardeşim Selahaddin Kocaaslan’ın sunumundan da mesrur olduğumuzu ifade edeyim.

O yıllarda Maraş, (Kahraman vasfını daha sonraları alacaktır şehir), Akdeniz’in sıcak, kavurucu havasından yaylalara, bağlara göçleri, gidiş ve dönüşleri Mezopotamya topraklarındaki Türkmen Beyliklerinin göçer hallerine iyi bir örnek olsa gerektir. Baharın, yazın, sonbahar ve kışın taşıdığı her durumda ekşili, tarhana ve mercimek çorbasının tereyağıyla tütsülenmiş, yer sofrasında aynı kaptan yiyen aile ocağının ünsiyeti şehre kuşku yok ki yansır. Şehrin yekvücut hali çocukluk terbiyesinde de etkilidir.

basliksiz-9-kopya.jpg

Programı sunarken Selahattin’in cümleleri Alâeddin Özdenören’in çizgisini, çocukluğunu, yaşantısını haber veriyordu. “Ömrü, acı ve kızgın bir yalnızlık içinde geçen büyük bir nesir ustası, iyi bir şair, Yedi Güzel Adam’ın önden gidenlerinden.” Söz, Alâeddin Özdenören şiirine geliyor;

“Yürüyorum

Bilirsin ben yürüyünce

Irmaklar yürür ardımdan

Kabir sularında avlanır çocuklar

Ağaçlar ve kuşlar alabildiğine

Yalnızlığı sağlar

Ben yürüyünce değişir insanlar”

Çocukluk yaşlarımızda gidip geldiğimiz, öğrendiğimiz, dinlediğimiz, yaşadığımız hiçbir şey boşa gitmiyor ve kaybolmuyor. Çocuk deyip geçmemek gerekiyor çünkü çocuk ne görürse, ne yaşarsa, ne dinlerse, ne duyarsa onunla besleniyor. Ahır Dağı-Kahramanmaraş’ın sırtını yasladığı dağın adıdır- eteklerinde “cibinliklerde gökyüzünü izler, kayan yıldızlardan dilekler tutardık. Kayan yıldızlarda tuttuğum niyetim bir şiir atına binmekti” diyor Özdenören.  Hangimizin çocukluğunda bir parça gökyüzü, bir parça yıldızlar, bir parça gece ve bir parça bahar yoktur?

Alâeddin Özdenören, dış seslerden, dış temaslardan kaçarak, daha çok ünsiyet kurarak belki de iç sesini aramış ve şiire ulaşmıştır. Hayallerinin, düşlerinin, hülyalarının düşüncesini derinleştirdiğini söyleyebiliriz. Muhyiddin-i İbni Arabi’nin hoşuma giden bir sözü var; “Akıl ve hayal gerçeği buldurur”. İkisinin birlikte aynı gönülde, aynı yürekte, aynı irade ambarında ve aynı kazanda kaynatılması gerekir. İşte Maraş bağlarının, Ahır Dağı’nın eteklerinden gökyüzüne bakan çocuğun düşleri hem aklı, hem iradeyi, hem hayalleri büyütür, genişletir ve geliştirir. Çocuğun ufku; görebildiği uçsuz bucaksız vadilerde, gökyüzünde, temaşa eylediği dağlarda, denizlerde düş atlarına binerek şiirin dünyasına daldığını göz ardı edemeyiz. Burası Anadolu, insanının derin ve köklü teslimiyetinin irfan sofrasında buluştuğu noktadır. İdrak, şuur, teslimiyet bize bahşedilen en büyük ikramdır. “Anne tanıklığı itibar gerektirir. İkizim, biraderim Alâeddin’in haksızlığa asla tahammülü yoktu” diyor Rasim Özdenören.

basliksiz-10-kopya.jpg

Ahır Dağı, “güneşin son, sararmış ışıkları gözlerimi alıyor. Duvarlara tırmanmış hanımelleri yanımsıra uzanıyor, mevsimden mevsime geçiyorum.”

Çocukluk ve gençlik ufku, burada büyür, büyür de bütün yeryüzüne dağılır gibidir. Bu ufukta kazanılanların, uçsuz bucaksız gökyüzü sofrasından mantığa, felsefeye, dahası kıyasla düşünceye doğru götürürken; devlet-insan, insan toplum, insan insan ve insan akıl türevleri içinde açılımlar sağlayarak aşka ve şiire yükselir. Çünkü şiir, aşkın dilidir. Hülyalardır, insanlara fetihler yaptırıp devletler kurduran.

basliksiz-11-kopya.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi