PKK usulü seçim kampanyası

PKK usulü seçim kampanyası

Çok sıkıntılı bir dönemeçten geçiyoruz. Yerel seçimler yaklaştıkça terörün tırmandırılacağı anlaşılıyor. Yani PKK’nın seçime dönük bir stratejisi var ve onu uygulamak için her riski göze alabileceği görülüyor.
Buna karşılık Türkiye’nin bir planı olduğunu söylemek çok zor.
Aktütün baskınından sonra yaşanan şaşkınlık, politika üretmekte gösterilen basiretsizlik ve geçmişe dönmek isteyen asker-sivil bürokrasinin durumu, bu plansızlığın en bariz göstergesidir.
Hâlbuki 30 yıldır aynı sorunla boğuşan bir ülkenin biriktirdiği tecrübeden onlarca çıkış yolu çıkarması gerekirdi. Hala dört başı mamur bir çözüm biçimimiz yok ve bundan sonra da olup olmayacağı şüphelidir.
Geçen yıl askere sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkereden beri, PKK kampları vuruluyor.
İçeride, dışarıda operasyonlar yapılıyor. PKK’nın bir yerde durma, barınma, hatta ikmal yapma imkânları ortadan kaldırıyor. Her an bomba sağanağı altında kalma korkusunun verdiği huzursuzluk, örgütü her gün biraz daha kuşatıyor. Çok sıkıntılı bir sürece giren terör örgütü için bu psikolojik ablukadan kurtulmanın yolu, yerel seçimlerde tatmin edici bir sonucun alınmasıdır.
Onun için, PKK ve uzantıları için, yerel seçimler büyük önem taşıyor.
22 Kasım seçimlerine benzer bir tablonun ortaya çıkması demek, PKK’nın çok ağır bir darbe alması demek.
Terör örgütü böyle bir sonucun ortaya çıkmasını engellemek için, kan ve gözyaşına dayanan bir seçim kampanyası yürütüyor. Aktütün baskını da, Diyarbakır saldırısı da, aslında PKK usulü bir seçim çalışmasıydı. Örgüt, eylemler sonucu doğacak tepkileri ‘Kürt vatandaşlarımıza’ yansıtarak, olayı Kürt-Türk eksenine çekmeye çalışıyor. PKK’ya gösterilen tepkilerin, Kürtlere gösterilmiş gibi takdim edilmesi için olağanüstü çaba harcıyor. Bu ahlak dışı kampanyanın başarıya ulaşması, seçim yarışının etnik bir rekabete dönüşmesi demek. PKK güneydoğu’da ancak bu eksende yürüyen bir seçimi kazanabilir. Çünkü ne PKK’nın ne de onun legal görünümlü uzantılarının, etnik rekabet dışında hiçbir politikaları yok. Bu hedefe ulaşmak için de, kitlesel tepkilere sebep olacak eylemlerin yapılması ve bu tepkilerin Güneydoğu’da herkesin hayatını zorlaştıracak siyasal düzenlemelere vücut vermesi gerekiyor. Terör eylemleri ancak bu tip düzenlemelere sebep olduğu oranda hedefine ulaşmış sayılabilir.
Türkiye, bu defa tuzağı gördüğü için yangına körükle gitmedi.Güneydoğu insanının yaşam alanlarını daraltarak, onları PKK’nın arkasına itecek hamleler yapmadı.Ama tam olarak ne yapabileceğine de bir türlü karar vermeyerek,-kararsız, mütereddit- bir kompozisyon çizdi..Hala da bu ikircikli tutum aşılmış değil.
Oysa terör örgütlerini en çok cesaretlendiren, çaresiz görünmektir. Hemen her olaydan sonra TV ekranlarına kurulup ne verelim de kurtulalım diye güya çözümlemeler yapan sözde fikir adamlarıyla terör örgütünün cesareti kırılmaz. İnanın şu son on gün için de TV ekranlarında, af mı edelim, okullara Kürtçe dersi mi koyalım, ne yapalım da bu beladan kurtulalım diyenlerin tavrı, PKK için herhangi bir karakol baskınından daha büyük bir başarı olmuştur. Bu kadar vermeye hazır adam varken PKK davasından niye vazgeçsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi