Aydın Doğan’ın telaşı

Aydın Doğan’ın telaşı

Manzaraya bakarsanız durum şöyle. Memleketin her an batacağından endişe eden bir medya grubu var.

Elindeki tüm araçları kullanarak hükümeti uyarmaya çalışıyor.

Yayın yönetmenlerinden yazarlarına kadar herkes panik havası içinde.

‘Bir an önce IMF ile masaya otur ve anlaş’ diyorlar.

* * *

Tam da onların söylediklerini doğrularcasına Deutche Bank’tan bir açıklama geliyor.

‘Türkiye’nin krizden çıkmak için 90 milyar dolara ihtiyacı olabilir.’

Fakat o da ne?

Yeni Şafak’ın haberine göre bir dönem Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan Vural Akışık, halen Deutsche Bank ve Doğan Grubu’nun ortak şirketi olan DD Mortgage’nin yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütüyor.

Yani, Türkiye piyasasını karıştırmaya yönelik açıklamanın sahibi bankayla, Doğan Grubu ortak. İşin başında da bu tür operasyonlarda pek mahir bir isim, Vural Akışık yer alıyor.

Haberde 2001 krizinde de benzer bir operasyonun gerçekleştiğine dikkat çekiliyor. Sonuçta Aydın Doğan’ın Dışbank’ı bir gecede 258 milyon dolarlık döviz alarak müthiş bir kur kazancı elde ediyor.

Peki yeni durumu dikkate alarak, yakın tarihteki bir başka gelişmeyi hatırlamaya ne dersiniz?

Hani aynı medya grubunun yeri göğü inleterek haber yaptığı, işi Başbakan’a kadar bulaştırmaya çalışıp tehditler savurduğu davayı.

Yani Deniz Feneri’ni.

Şimdi nasıl görünüyor?

Sakın bu işin şu günlerde gündeme gelen ‘gurbetçilerin yatırımlarının Türkiye’ye yönlendirilmesi’yle ilgili bir ‘ön alma’ boyutu olmasın?

Krizleri bu kadar önceden görüp kar edebilenler, bir yandan hükümeti köşeye sıkıştırıp, diğer yandan da Türkiye’nin muhtemel ekonomik hamlelerini kesmeye çalışabilir mi?

* * *

Gelelim bu telaşın kaynağına.

Aslında olup bitenin özeti, Ertuğrul Özkök’ün 31 Ekim tarihli ‘Azar ekonomisi’ başlıklı yazısında yer alıyor.

Yazıda, Washinton Post’tan, Le Figaro’dan ve Financial Times’tan alıntılar yaparak konuyu ‘Türkiye bir an önce IMF ile anlaşma yapmalıdır’ noktasına getiriyor. Üç gazetenin de Türkiye’nin geleceğinin parlak olmadığı yolundaki haberlerini aktarıyor.

Bu arada yazıişlerinde konuyu tartışmışlar.

İşin uzmanları karşı çıksa da kendisi bu tür haberlerin büyütülmesinden yanaymış.

Çünkü aksi takdirde ‘Hükümet de şu an izlediği ekonomi politikasının doğru olduğuna inanıyor’muş. Türkiye ‘pazar ekonomisi’ni bırakmış, ‘azar ekonomisi’ne geçmiş.

Dünya Ekonomik Forumu’nun İstanbul’da gerçekleşen toplantılarında benzer görüşler ifade edenler vardı. Ancak ağırlık kazanan görüş, krizden etkilense de Türkiye’nin bu işin sonunda güçlenerek çıkabileceği yönündeydi.

* * *

‘Mustafa’ filmi, tarih üzerindan başlattığı tartışmaların yanı sıra, bu medya grubunun çıkarları sözkonusu olduğunda işi nereye kadar tırmandıracağını da gözler önüne serdi.

Ertuğrul Özkök, Turkcell’in kendilerine 3 yıldır reklam vermediğini kabul eden yazısında, bir yandan bu şirketten reklam alan diğer gazeteleri, öte yandan şirketi tehdit etmeyi ihmal etmemiş.

Mesajı, ‘Siz gidersiniz, biz kalırız’ diye özetlenebilir.

Acaba öyle mi?

Özkök kusura bakmasın ama, telaşlarının memleket adına olduğunu düşünmek kolay değil.

Kriz Türkiye’yi etkileyecek, dünyayla birlikte dönüştürecek. Küresel çağın ilk büyük krizinde, bazı sermaye grupları küçülecek, hatta bazıları tarihe karışacak.

İlk bakışta ne yaptıklarını anlamakta güçlük çekiyordum. Ama şimdi krizin nereye gittiğini gören ve süreci soğukkanlılıkla yöneten bir hükümet olduğunu görebiliyorum.

‘Biz ayakta kalalım da memleket ne olursa olsun’ diyenler umarız bu gerçeği görebilir.

Telaş tasfiyenin ilacı değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi