Kim oyuna geliyor?

Kim oyuna geliyor?

Aklın yolu birdir. Bazen en akılsız insanlarla bile ortak bir noktada buluşabilirsiniz. Yaşadığınız olaylar sizi hiç tahmin etmediğiniz bir noktaya, hiç tahayyül etmediğiniz ittifaklara sürükleyebilir.

Bundan yanlış sonuçlar çıkarmamak gerekir.

Kürt meselesi ile ilgili yazılarımın bazıları da, bazılarınca öyle anlaşıldı.

Resmi ideoloji ile aynı çizgiye gelmek gibi yorumlandı.

Önce bir düzeltme yapayım, düşüncelerim tamamen bana aittir. Hiçbir kişi veya kuruma bakarak fikir serdetmem. Ama resmi ideoloji diye bir takıntım da yoktur. Yaptığım değerlendirme ve analizler beni başkalarının da vardığı bir noktaya götürüyorsa, o başkalarıyla ihtilafım yüzünden düşüncelerimden vazgeçemem.

Ben mümkün olduğunca İslam’ın bize gösterdiği perspektiften hayata bakmaya çalışırım. Kendi tecrübelerimizden, millet olarak yaşadıklarımızdan çıkarımlar yaparak, hadiseleri tahlil etmeye gayret ederim. Bunun dışında ki laf-ı güzaftır.

Türkiye’de Kürtler gibi farklı etnisitelerden gelen topluluklar vardır. Dili, dini farklı olan unsurlar vardır. Kimse bunları inkâr etmiyor.

Ancak anlaşamadığımız nokta her farklılığın bir çatışma aracı ve bir ayrılık vasıtası haline getirilmesidir. Benim dinim ayrı, benim dilim ayrı, benim giyimim, kuşamım ayrı yolumda ayrı olsun derseniz ortada ne devlet kalır ne de ayrılıklar üzerine inşa etmeye çalıştığımız hayallerimiz kalır.

Millet demek bir ırka bir etnik kökene mensubiyet demek değildir. Millet daha geniş, daha ihata edici ve daha değerlerle bağlantılı bir topluluğu ifade eder. İslam’a göre aynı dine mensup olanlar aynı milletin çocuklarıdır. Sosyolojik olarak millet de aynı tarih, aynı din, aynı kültür değerlerine mensup topluluklara verilen isimdir. Bir başak ifadeyle Aynı medeniyete mensup olmayı ifade eder. Medeniyet bir iman ve ahlak nizamına bağlı olmayı ifade ettiğine göre, aynı iman ve ahlak nizamına bağlı olanları bir milletin çocukları olarak tanımlayabiliriz. Bu yönüyle Kürt’le Türk’ün farklı bir iman ve ahlak nizamına bağlı olduğunu kim iddia edebilir?

Diğer yandan farklı etnik kökenden gelen topluluklar tarihi ve sosyolojik bir süreç sonucunda ortak değerler, ortak amaçlar etrafında bir araya gelerek millet olurlar. Dünyada etnik kökene yaslanarak millet iddiasında bulunan tek bir topluluk yoktur. Millet soyut kavramlar, değerler içerir, ete, kemiğe, ırka etnisiteye kendini isnat etmez.

Aynı dine mensup olanlar aynı medeniyetin, dolayısıyla aynı milletin çocuklarıdır. Kürt de Türk de Müslüman’dır. Yönetimlerin, yasaların İslam’la ve o eksende neşv-ü nema bulan medeniyet değerlerimizle irtibatının olmaması bu gerçeği değiştirmez. Çünkü millet realitesi ve tanımının yönetim biçimiyle bir alakası yoktur.

Şimdi bu iki topluluk kardeştir demek niye resmi ideolojinin penceresinden bakmak olsun. Hayır, kardeş değildir diyenlerin ne kadar bunu diyebilme özgürlükleri varsa kardeşiz diyenlerin de o kadar özgürlükleri vardır. Sorunlar yok mudur? Vardır. Ama bu sorunlar üzerine ayrılıklar inşa etmek, düşmanlıklar üretmek doğru değildir. Sorun denilen şeylerin çoğunun çözümü çok kolaydır. Ancak sorun diye ortaya çıkanların esas amaçları sorun çözmek değil, ufak tefek farklıklar üzerinden farklı bir millet ve ona bağlı bir devlet inşa etmektir. Sorun denilen şeyler ayrılıkçıların malzeme olarak kullandıkları, esas hedeflerine araç yaptıkları şeylerdir. Kimsenin kimseyi asimile etmeye niyeti yok. Osmanlı asimile etseydi, böyle bir politika izleseydi bugün bu problemlerin hiç biri olmazdı. Asimile ediliyoruz iddiası bühtandır. Cumhuriyetin ilk yıllarında homojen bir toplum kurgusu düşünülmüş, ama çok partili hayata geçtikten sonra tam tersi bir yol izlenmiştir. Toplumu daha rahat yönetebilmek, daha kolay denetleyebilmek için ayrılıklar bizzat resmi çevrelerce kışkırtılmıştır. Apo’nun başta Mit ile çalışması, Alevi-Sünni farklılaştırmasının derin bağlantısı olan çevrelerce yönetilmesi boşuna değildir. Herkes bir biriyle dövüşmezse bu saltanat nasıl devam edecek? Şimdi soruyorum, kim oyuna geliyor acaba, bu kavgayı bırakın diyenler mi, yoksa dövüşerek sistemin ehramlarına taş taşıyanlar mı?
Kim?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi