Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hicret 1429 yaşında

Hicret 1429 yaşında

Hicret, 1429’uncu yaşına girdi…
10 Ocak, Hicri takvime göre, 01 Muharrem 1429’du…
Osmanlı asırlarında kullanılan Hicrî Takvim esasına göre, yeni bir yıla daha adım attık.
1428 bitti, 1429 başladı.
Sessiz sedasız…
Kavgasız, nizasız.
Sakin ve duru…
Artık farkı fark edin lütfen!
“Eğlenmek” adına kimseyi incitmek gerekmediğini artık idrak edin lütfen.
Hicri yeni yıla girerken dinlediniz mi caddeleri, meydanları?..
Dinledinizse söyler misiniz lütfen, Miladî yılbaşlarında kopan kıyametten eser var mıydı bu şehr-i İstanbul’da?..
Yoktu.
Her yer sakindi. ümmet, Peygamber-i âlişan’dan miras alınan derin bir sükûnet ve ağırbaşlılıkla girdi yeni yılına.
Yüreğinden kutladı büyük vuslatı (hicret kavuşmadır).
Ne sarhoş çığlığı duyuldu etrafta, ne silah sesleri yırttı gecenin karanlığını, ne tacize uğrayan kadın görüntüleri bizi insanlığımızdan utandırdı.
Tam bir sükûnet manzarası hâkimdi o gece Türkiye’ye…
Farkı fark edin demem, işte bu demedir!

“Hicret”in yıldönümlerinde, her şey o müthiş “varış” anına uygun yaşanıyor.
Her yılbaşında Sevr Mağarası sessizliğinde kutluyoruz, yürek bayramımızı.
Evet, Sevr Mağarası…
Mağarada iki kişi var: Yüzleri biraz yorgun, ama yürekleri umut dolu. Bu göçün iyiye, güzele, varlığa; kısacası hayra doğru olduğuna inanmışlar, içlerinde korkudan eser yok.
Oysa Ebucehil’in kışkırtmasıyla ve büyük menfaatler vaat etmesiyle peşlerine düşen “insan avcıları”nın sesleri geliyor mağaraya.
Ebediyet sırrı, can yoldaşıyla birlikte Sevr Mağarası’na sığınmıştır. Ebucehil’in “Muhammed’i yakalayana” vaat ettiği armağanlarla gözleri kararmış takipçiler, mağaranın önünde konuşuyorlar:
“İçerde olabilirler mi?”
“Yok canım, görmüyor musunuz örümcek ağı sapa sağlam, üstelik de güvercinler yumurtlamış. Bu mağaraya aylardır kimse girmediği çok belli.”
Yine de Peygamber-i âlişan’ın muhteşem yol arkadaşı Hz. Ebubekir’in gözlerinde bir endişe bulutlanıyor. Yoldaşının gözlerindeki bulutlanmayı anında çözen Efendimiz, bir âyet mealiyle onu teselli etme ihtiyacı duyuyor:
“Korkma” diyor, “Korkma ey Ebubekir, Allah bizimledir!”
Tesellinin kaynağı olarak o gün Sevr Mağarası’nda telâffuz edilen bu kelime, yaklaşık 1400 sene sonra geliyor, İslâm'ın bin yıllık bayraktarı iken işgale uğrayan Türkiye’nin İstiklâl Marşı’nın ilk mısraına, ilk kelime olarak yerleşiyor: “Korkma!.. Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…”
Türkiye aradığı mânevi desteği o günlerde bile Sevr Mağarası’nda bulmuştu. Kendi yürek vuruşunu şanlı Peygamberinin yürek ritmiyle bütünleyen şairin kaleme aldığı marşla kıpırdayan yorgun yürekler, İstiklâl Savaşı’mızı zafere götürdü.
Peygamber yürekli olmanın işte böyle sonuçları oluyor!
Sevr Mağarası’nda, “Korkma ey Ebubekir, Allah bizimledir!” sözünü duyan Hz. Ebubekir rahatlıyor. Biliyor ki, “O söylüyorsa, doğrudur!”
İki ebedi dost birlikte hicrete yürüyorlar. Bu asla bir kaçış değil, hem bir “yarış”, tam bir “varış”tır!
Bu bir “hikmet” yürüyüşüdür ki, bu yürüyüşün sonunda “devlet” vardır. Lakin bunu henüz kimse bilmiyor…
Hayatı sebeplerden ibaret sayıp “hikmet”i ıskalayanlar, sebepleri “sonuç” zannederler.
Mekke müşrikleri de öyle zannediyorlar.
Ebucehil’in maddi imkânlardan kaynaklanan kudret ve kuvvetini sınırsız bir kuvvet/ kudret şeklinde algılama gafletine düşüyorlar. Olup bitenleri “değişmez gerçek” sanıyorlar ve “Peygamberlik iddia eden yetimi kovduk, artık geri dönemez” diye mutlanıp eğleniyorlar.
Görüntü budur; ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Doğduğu kentten Medine’ye göçmek zorunda bırakılan sevgi deryası, Medine’de kısa zaman içinde toparlanıp yüreklerde büyük bir inkılâp gerekleştirecek, hemen sonra kovulduğu kenti fethedecektir.
Her şeyin akıl ve mantığın izahında olmadığını kavrayabilmek için bu hicreti “idrak” etmek gerekiyor.
Yenilgi gibi gözüken bazı gelişmeler, kim bilir, belki de zafere giden en kestirme yolu açıyor. Bunu kavramak için şuurlu bir “iman” ile derin bir “idrak” lâzım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi