Bediüzzaman Said Nursî’nin Bitlis ve Van illerinde yaşadığı mekânlardaki izlerini sürmek isteyenlere sistemli gezi imkanı sağlayacak bir proje hazırlandı.
121
Bediüzzaman Said Nursî’nin Bitlis ve Van illerinde yaşadığı mekânlardaki izlerini sürmek isteyenlere sistemli gezi imkanı sağlayacak bir proje hazırlandı. Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) tarafından hazırlanan projeyle Bediüzzaman’ın doğup büyüdüğü toprakları görmek ve Risale-i Nurların neşredilmesine vesile olan hatıraları yâd etmek daha kolay mümkün olacak.Üstadın doğduğu ev, Nurs köyü..
221
Üstad Bediüzzaman’ın doğduğu Nurs, Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı küçük bir köy. Ortasından geçen suyu bol deresi ve yemyeşil coğrafyasıyla Karadeniz köylerini andıran Nurs’a gelen misafirleri Üstad’ın akrabaları ağırlıyor. Kapıları her an misafire açık bu evlerde Üstad’ın doğduğu evi ziyaret edenler için sohbet halkaları kuruluyor, ikramlar yapılıyor. Köydeki medreseler ise asrın müceddidini çıkarmış olmanın hakkını verircesine her yıl onlarca talebe yetiştiriyor. Üstad’ın doğduğu evden sonra anne-babası ve kardeşlerinin yattığı kabristan ziyaret edilip Fatihalar okunuyor.
321
Tahsil hayatına başladığı yer: Tağ Medresesi:Nurs köyünün çok yakınında bulunan Tağ Medresesi’ndeyiz. Abdurrahman Taği Hazretleri’nin medresesi... Buradaki yapının içinde Üstad’ın eğitim hayatına ilk başladığı yer bulunuyor. Dokuz yaşına kadar Nurs’ta abisi Molla Abdullah’tan Kur’an-ı Kerim dersi alan Bediüzzaman, daha sonra Tağ Medresesi’ne gelir ve ders almaya başlar. Üstad’ın akrabalarından Hikmet Okur, Bediüzzaman’ın Nurs köyünden buraya yürüyerek geldiğini anlatıyor. Hafta içi medresede kalan Üstad ve abisi, cuma günleri köylerine dönüp anne babalarını görüyordu. Üstad’ın buradaki medrese hayatı çok sürmez, kısa bir zaman sonra başka medreselere gider. Bugünlerde Tağ Medresesi’nin bulunduğu yere yeni bir cami yapılıyor.
421
Erek dağı: Üstad Bediüzzaman, evrad ve ibadetleriyle meşgul olmak için yaklaşık iki yıl Erek Dağı’nda kalır. Bu süre zarfında en yakınında bulunanlardan biri Molla Abdullah Ekinci, Üstad’ın Erek Dağı’na çıkışını şöyle anlatıyor: “Van Norşin’de camide altı ay kadar kalan Üstad’ı bir süre sonra halk muska yaptırmak gibi konular yüzünden çok meşgul etmeye başladı. Herkes bir şey istemek için yanına gelir oldu. Bunun üzerine Üstad ‘Ben buraya ibadet etmeye geldim. Bu millet beni bırakmıyor ki evradımı okuyayım.’ diyerek Erek Dağı’na çıkmak istedi.” Erek Dağı’nda geçirdiği günlerle alâkalı Üstad daha sonra şunu diyecektir: “Mesela bu biçare Said hadisatı zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki neme lazım dedim, kendi nefsimi düşündüm, ahiretimi kurtarmak için Erek Dağı’nda harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler, Burdur’a getirildim.”
521
Esir düştüğü köprü: Van, Ruslar tarafından işgal edildiğinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri, gönüllü alay komutanı olarak yanındaki talebeleriyle birlikte şehri müdafaa ediyordu. Yeğeni de dahil talebelerinin büyük kısmı şehrin girişinde şehit düşer. Sadece Vanlı Ali Çavuş ve onunla birlikte dört talebesi kalır. Bu köprünün üzerinde omuzundan ve bacağından yaralanarak, altındaki kemerde saatler boyunca kalır. Hem kan kaybeden hem de donma tehlikesi geçiren Üstad, bu sırada yanındaki talebelerine kendisini bırakıp gitmelerini söyler. Ancak talebeleri bunu kabul etmez. Üstad da kendine özgü şivesi ile “Dayı gurban, kader bizi esir etti. Siz gidin ben burada kalayım.” der. Bu sıralarda 40 yaşlarında olan Bediüzzaman, tam 48 saat köprünün altında kalır. Bu şekilde Ruslara esir düşen Üstad, yaraları tedavi edildikten sonra Tiflis yolu ile Sibirya’ya sürgün edilir.
621
Van Kalesi ‘Binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı’: Van Kalesi’nin dibindeki Horhor Medresesi’nde 15 yıl tedrisat yaptıran Bediüzzaman, Birinci Dünya Savaşı’nda talebeleriyle gönüllü bir alay oluşturur. Esaretten kurtuluduktan sonra 1923’te Van’a geri döner. Döndüğünde medreselerin yıkıldığını, talebelerinin büyük çoğunluğunun ise şehit düştüğünü öğrenir. Tahrip olan şehri en iyi görebileceği Van Kalesi’ne çıkan Üstad, sekiz yıl önce bıraktığı şehrin savaştan sonraki halini görünce gözyaşları içinde kalır. Üstad o anki ruh halini 26. Lem’a’nın 13. Rica’sında şöyle anlatır: “Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsa beraber ağlayacaktı. Ben gurbetten vatanıma döndüm, gurbetten kurtuldum zannediyordum. Va esefa, gurbetin en dehşetlisini vatanımda gördüm.” Üstad Bediüzzaman Hazretleri zaman zaman tefekkür için Van Kalesi’ndeki mağaralara çıkardı. Yine böyle bir gün mağaraya çıkarken ayağı kayıp düşme tehlikesi geçirir. O sırada yanında bulunan talebelerinden Vanlı Ali Çavuş’un anlattığına göre düşerken, “Ah davam! Ya Gavs-ı Geylani” diye seslenen Üstad, üç metrelik bir kavisle kayalıktan aşağıya değil yakındaki diğer bir mağaranın kapısına düşer.
721
Tahir Paşa Konağı: Bediüzzaman, 20’li yaşlarda Van’da bulunduğu sırada 1897-98 yıllarında Van Valisi Tahir Paşa’nın konağında misafir edilmişti. Van Valisi, Avrupa’dan gazeteler getirterek dünyadaki gelişmeleri takip ederdi. Üstad, İngiliz komutanı William Gladstone’un “Kur’an’ı Müslümanların elinden almadıkça onlara karşı zafer kazanamayız.” sözünü bu konağa gelen gazetelerden birinde okur ve Kur’an’ın nurunu dünyaya duyurmaya karar vererek, “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez manevi güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim.” der. Tahir Paşa, Abdülhamid’e yazdığı bir mektupta Bediüzzaman ile ilgili, “Şarkta öyle biri var ki ateş pare-i zekâ.” diyerek ondan istifade edilmesi gerektiğini bildirir.
821
Norşin Camii: Van’a büyük bir âlim zatın geldiğini duyan Hamid Ekinci, camiyi ısıtma niyetiyle yanına biraz odun alarak Norşin Camii’ne gider. Daha önce Üstad’ı hiç görmeyen Molla Hamid, karşısında sakallı bir hoca bekler. Molla Hamid’in oğlu Hüseyin Ekinci, ilk karşılaşmayı babasının ağzıyla şöyle anlatıyor: “İçeri girdim, baktım ki hocaya benzer kimse yok. Bir kişi oturmuş, eğildim baktım, Üstad gözlerini yummuş evratlarını okuyordu.” Bediüzzaman, Molla Abdullah’a kime baktığını sorunca o da, “Burada büyük bir âlim zat varmış ona bakmıştım.” der. Gülümseyen Üstad, hediye kabul etmediğini söyleyerek odunları istemez. Bunun üzerine Molla Abdullah, birden ciddileşerek, “Cami Allah’ın camisi, odun da Allah’ın odunu. Yakarız, diyecek bir şey yok der.” Ancak Üstad yine de kabul etmez. Molla Abdullah, Üstad’ı ile ilk namazını burada kılar. Ve o anki ruh halini şu sözlerle anlatır: “Beni tam yanına aldı. Sağ tarafından bir karış geriye.
921
Tekbir getirince ben zannettim Üstad’ın iç organları dışarı aktı. Sanki cami cezbeye geldi. Ben de başladım Fatiha’yı okumaya. Fakat baktım dizlerim titriyor. Ellerim birbirine vuruyor. Vallahi bir namaz kıldık, kardeş bugüne kadar kıldığımız namazın hepsi boş.” Daha sonra birlikte diz dize sohbet eden Molla Hamid, burada Üstad’ın talebesi olmaya karar verir. Hamid Ekinci’nin oğlu Hüseyin Ekinci’nin anlattığına göre Üstad burada her gün beş saat dizüstü oturur, her dersine bir saat ayırırdı. Kur’an-ı Kerim, Delailü’l-Hayrat, Cevşenü’l-Kebir, bir de İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani’nin virdlerini okurdu. Bitirmeden de kimseyle konuşmazdı. (Norşin camisi içinden bir görünüş. içerisi sohbetler düzenleniyor)
1021
Horhor Medresesi
1121
Bir dönem Horhor Medresesinin bulunduğu yer. Şu an boş arazi
1221
Küfrevi hazretlerinin ölümünün rüyasını gördüğü camii