Sakarya Akyazı'ya gittiğimizde onu bir parkın duvarında tek başına otururken bulduk. Başı önde, yoldan gelip geçenleri izleyerek akşamı bekliyordu. "Ben gönül yorgunuyum" diye sözlerine başlayan Pektaş, hikâyesini Habertürk'e anlattı.
Sakarya'nın Akyazı ilçesi Yağcılar Köyü'nde işçi bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Ayten Pektaş, ilkokula kadar okuyabildi. İlerleyen yıllarda da köyünden gelin çıktı. Kocası garsondu. "İleride çocuklarımız rahat etsin" dediler ve İstanbul'a taşındılar. Eşi havalimanında yer hizmetlerinde işe başladı. Sigortası, maaşı, bolca da bahşişi vardı. İki çocukları oldu.
Artık tencerede yemek sorunsuz pişiyor, ceplerinde harçlıkları oluyordu. Ayten Pektaş da kimi zaman emlakçıda, mobilya mağazasında çalıştı, kimi zaman da bulaşıkçılık yaptı. Her şey yoluna giriyordu ki, eşi başka bir kadınla gitti. Boşandılar. Büyüyen çocuklardan biri kuaför oldu ve Kıbrıs'a yerleşti, diğeri arkadaşlarıyla İstanbul'da kalmayı tercih etti.
Ayten Pektaş bir anda her şeyini kaybetti. Psikolojik olarak dibe vurdu. Dört kişilik ailesini geride bırakıp tek başına Akyazı'ya döndü. Elindeki tek bir çantayla. Çocukları arayıp sormayınca, elde avuçta para da kalmadı. Kaymakamlık ve belediyeden maddi destek almaya başladı. Sağlığı iyice bozulan, Akyazı Belediyesi'nin yardımıyla bir motelde konaklamaya balayan Ayten Pektaş, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"İstanbul'da yaşarken yatımız, katımız yoktu ama bir evde olması gereken her şey vardı. Mutfağımda yemeğim pişiyordu daha ne olsun. O günlerden bu günlere gelmek kolay mı? Buraya geldikten sonra Kaymakamlık bana bir süre önce 250 lira verdi."
"O para bittikten sonra yine peş parasız kalacağım diye gram gram kullandım. Para bitince yeniden isteyemedim. İki gün aç gezdim. Zor yürüyordum. Takatim kalmayınca bir süre kaldırımda oturdum. Son bir gayret pastaneye gittim. Sonrasında rezil olmayayım diye baştan söyledim paramın olmadığını. Börek geldi ama ben tükenmiştim. Hem açlıktan, hem de utançtan..."
"Bana hayır mağazasından giy diyenler, kendileri giyinebilirler mi? Aşevinden yemeği gururlarına yedirebilirler mi? İnsan gönlü olmadan sığınma evine konulabilir mi?" diyerek tüm yardımları elinin tersiyle iten Pektaş, her gün aynı parkta, gelen görevlilere aynı şeyi söylüyor: "Bana evlatlarımı getirin". Ayten Pektaş çocuklarının gelmeyeceğini biliyor. Bunu Kıbrıs'taki oğluna ulaşan zabıtalardan bizzat duydu. Ama kabul etmiyor. Gerçeği de reddediyor ve ağlıyor.
Hıçkırarak evlatlarından vazgeçmeyeceğini söyleyen Pektaş: "Her şeyden istifa edilir, bir tek annelikten istifa edilmez. Onlar benim prenslerim. Bana her şey söylesinler ama ‘evlatların seni istemiyor' demesinler. Açlığa da, yoksulluğa da, evsizliğe de katlanırım ama buna katlanamam...Tek yataklı küçücük odama gidiyor ve sabahı zor ediyorum. Yorganı başıma çekiyor ve sabah olsa da oğullarım gelse diye bekliyorum. Bana her şeyi desinler, artık yoksulum diye varsın selamı sabahı da kessinler ama bir tek ‘evlatların seni istemiyor' demesinler..." diyor.
AHT