Mahallî seçimlere bir kaç ay vardı. Ankara Adliyesi’nin önünden geçiyordum. Orta yaşlı bir vatandaş önümü kesti. “Hocam seni alnından öpmeye ahdettim. Melih Gökçek hakkında bir tek sen yazabiliyorsun!”
Biz yazıyorduk, fakat böyle yazılar ancak Akit’te yayınlanabilirdi!
Seçim döneminde Ankara seçimleri ile ilgili yazmam, ülkenin içinde bulunduğu şartlardan ötürü mümkün değildi. Zaten seçim Ankara’da Melih Gökçek’in değil, Başbakan’ın seçimine dönüşmüştü. Seçim bitti, hatta üzerinden neredeyse bir ay geçti. Ankara’da belediye hizmetleri konusunu yazmanın zamanı geldi.
Ankara Türkiye’nin başkenti. Ankara’daki güzel bir örnek, bütün ülkeye yayılır. Tabii güzel örnek olursa!
Türkiye’de belediyecilik son 25 yılda büyük hamleler yaptı. Bazı belediyeler bu hamlelerden sonra bir yol ayrımına geldiler. Hâlâ yol, su, kanalizasyon belediyeciliği ile mi yetinilecek, şehir ahalisinin hayat kalitesini artıracak, bedenden öte gelişimini sağlayacak alanlara mı yönelinecek?
Altyapı meselelerini büyük ölçüde halleden belediyeler, sosyal belediyeciliğe geçmeye başladılar. Son adım, kültürel-insanî belediyecilik.
Belediyeler şehrin maddesiyle yeterince meşgul oldu, şimdi sıra insanda, yani şehrin ruhunda. Maddedeki gelişme ruhta da sağlanmazsa, yozlaşma, bozulma kaçınılmazdır. Nitekim bu bozulma hissedilir hale geldi.