Zekeriya Öz’ü neler bekliyor?

Ergenekon soruşturmasının da yürütüldüğü İstanbul'daki özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde toplam 21 savcı görev yapıyor. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun son atamasıyla bu sayı 24'e yükseldi.

Ergenekon soruşturmasında 6 savcı görev yapıyor. Bu savcıların 2'si Silivri'deki 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden duruşmalara katılırken, diğer 4'ü operasyonları yürütüyor. 6 savcı ise özel yetkili 6 ayrı ağır ceza mahkemesinde duruşmalara katılıyor. Son atamadan önceki geriye kalan 9 savcı ise Ergenekon dışındaki terör, çete, uyuşturucu kaçakçılığı gibi çok ağır soruşturmaları yürütüyor.

Bu savcıların başında ise İstanbul Başsavcı Yardımcısı Turan Çolakkadı bulunuyor. Dolayısıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten ekibin başı, Çolakkadı'dır. Bu savcının bilgisi dışında taş bile yerinden oynatılmaz, hiçbir adım atılmaz. Gözaltılara uzanan hukuki prosedürün ilk adımı Çolakkadı'nın imzasıyla başlar.

Ayrıca; soruşturma ekibi içinde yer alan 6 savcı, tüm yazışmalarda kıdemlerine göre sıralanır. Ekipteki 4 savcı birinci sınıf savcıdır ve bunlar içinde Zekeriya Öz yoktur. Kıdem sıralaması ise aynen şöyledir:

1-Ercan Şafak

2-Mehmet Ali Pekgüzel

3-Murat Yönder

4-Fikret Seçen

5-Zekeriya Öz

6-Nihat Taşkın

Görüldüğü gibi, kıdem tablosunda Zekeriya Öz'ün yeri 5. sıradır. Ne var ki, Ergenekon soruşturması savcılar arasında iş bölümü çerçevesinde yürütüldüğü halde Öz, kamuoyuna "ekip başı" gibi yansıtılmıştır. Ayrıca soruşturma, Öz'ün "tek taraflı tasarrufu" gibi algılatılmak istenmiştir.

O nedenle, birinci sınıf savcılar Rasim Işıkaltın, Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu'nun özel yetkili ağır ceza mahkemelerindeki 21 savcıya ek olarak görevlendirilmesi, daha sonraki iş bölümü kapsamında bu savcıların tamamının veya bir kısmının Ergenekon soruşturmasına yönlendirilmesi, o savcılara "ağabeylik" pozisyonu sağlamaz.

Bu üç savcının henüz görev yeri de belirlenmiş değil. Ergenekon soruşturmasında da diğer soruşturmalarda da görevlendirilmesi ihtimal dahilinde bulunuyor. Eğer Ergenekon'a dahil edilirlerse onların birinci sınıf kıdemi, Öz'ün üzerinde birinci sınıf kıdeme sahip 4 savcıdan farklı olmaz.

Ancak Zekeriya Öz, Silivri'deki duruşmayı takip etmek üzere görevlendirilir ve operasyonlardan uzak tutulursa ya da fiili durum yaratılıp yeni savcılara pozitif ayrımcılık yapılırsa bunun izahı zorlaşır.

Kritik karar, İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve özel yetkili ağır ceza savcılarından sorumlu Turan Çolakkadı'ya ait.

Bakalım, bizleri nasıl bir süreç bekliyor.


Hakimlerin isyanı ne kadar haklı?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı, önceki gün Meclis Adalet Komisyonu'nun en hararetli tartışma konusuydu.

Tartışmayı körükleyen en kritik düzenleme, kuşku yok ki "devletin ödemek zorunda kaldığı tazminatın sorumlu hakime rücu edilmesini" öngören 51. maddeydi.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süha Tanrıver'in şu tespiti dikkatimi çekti: "Hakimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı vardır ve kararlarından ötürü de bağımsız olmak zorundadır. Ancak, hakim de sonuçta devlet memurudur. Siyasiler, Yüce Divan'da yargılanabilmektedir, ancak hakimler yargılanamamaktadır."

Bu "memur" lafı, savcı ve hakimlerin "uyuz" olduğu bir laftır. Böyle bir benzetmeye hemen reaksiyon gösterirler.

Nitekim toplantıya katılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanı Ülkü Aydın, yargı mensuplarını devlet memuru olarak görmenin yanlış olacağını belirterek diyor ki: "Hakimler gelecek endişesi olmadan karar verebilmelidir."

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Başkanı Coşkun Koçak da aynı düşünceleri paylaşıyor: "Hakimler, devlet memuru ya da kamu ajanı değildir, özel statüsü olan, kendine özgü kamu görevlileridir."

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanı Atalay Özdemir ise benzer kaygıları paylaşmakla birlikte, tasarının yasalaşması halinde hakimlerin ödeyemeyeceği tazminatlarla karşı karşıya kalabileceği ihtimaline dikkat çekiyor.

Yargı mensupları memurdur veya değildir böyle bir tartışmaya girecek değilim. "Memur değiliz" diyorlarsa öyle kabul edelim.

Ama...

Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk'un ifadesiyle demokrasi hesap verme rejimidir. Çağdaş demokrasilerdeki tüm erkler nasıl hesap veriyorsa, yargı da vermelidir. Bunun yolu, tasarıdaki düzenlemeden geçmiyorsa, ortada vahim bir hata varsa başka bir formül bulunmalıdır.

Yöntem farklılığı tartışılmalı ancak hesap vermekten kaçma yolu tercih edilmemelidir.

Ayrıca, ayırt etmeksizin hakim ve savcılara tüm önyargılarımdan arınarak bir özeleştiri yapmalarını öneriyorum. Doğru ya da yanlış böyle bir kanunun biraz da ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorgulayalım.

Bu memlekette suç uyduran savcılar, keyfi karar veren hakimlerin sayısı az mı?

Yargıtay'da belli düşünce gruplarının kalesine dönüşen ve tek taraflı karar veren daireler olmadı mı? Hala olmuyor mu?

Davacı kimliğinin hakim veya savcı olması, mahkemelerde pozitif ayrımcılığa yol açıyor mu açmıyor mu?

Özel statüsünü hukuk dışı amaçları için kullanan yargı mensuplarının kaçı hesap verdi?

Gelin hep birlikte bu sorulara cevap bulalım.