Akşam'ın İftiraları

M. Şevket Eygi

AKŞAM gazetesinde şahsım aleyhine yalan ve iftiralarla dolu vicdansızca bir yazı yayınlandı. Bu yazıdaki ithamların hepsi yalandır, düzmecedir, iftiradır.

Yazının başlığı şöyle: "6'ncı Filoyu KimlerKıble Yapıp Namaza Durdu?"

1969'da Amerikan filosu İstanbul'a gelmiş, Boğaz'a demir atmış. Bir grup Müslüman Dolmabahçe camiine namaz kılmaya gitmiş. O bölgenin korumasıyla görevli yarbay Müslümanların camiye girmesine izin vermemiş, Müslümanlar da sahildeki çimenler üzerinde kıbleye dönüp namaz kılmışlar... Olmuş "Müslümanlar Amerikan filosunu Kâbe yaptılar..."

Bu kadar insafsızlık olur mu?

Ya son derece kötü bir niyet ve kasıt var,

Yahut bu iddiada bulunanlar zeka özürlüdür.

Düşmanlığın da bir hududu vardır.

Abartmanın da bir sınırı vardır.

Bir Müslüman tarlada namaz kılsa, kıble tarafında yüz metre ötede bir öküz dursa "Müslümanlar öküzü kıble yaptılar" demek akla, mantığa, vicdana, iz'ana, insafa, insanlığa uyar mı?

Akşam'daki şahsımla ilgili yalanlar ve iftiralarla ilgili çürütücü bir yazı hazırlıyorum. Ayrıca gazeteyi mahkemeye vereceğim, hem tazminat davası açacağım, hem de ceza davası açılmasını isteyeceğim.

Aleyhimdeki bu iftiraları 1970'te Türkiye'nin en zengin adamı olan biri tertip etmişti. Bedduama uğradı, bütün servetini ve gazetesini kaybetti, müflis olarak vefat etti.

Aynı iftiraları seksen şirkete, üç bankaya, bir medya imparatorluğuna mâlik olan biri (Sahibi olduğu yayınevinin çıkarttığı bir kitapta) tekrarladı. Ona da beddua ediyorum. İnşaallah birincinin âkıbetine uğrayacaktır. İmparatorluğu çatırdamaya başlamıştır...

Akşam gazetesi, aleyhimde çirkin iftira ve yalanları, hiçbir araştırma yapmadan, bunlar yalan mıdır, doğru mudur diye sormadan, basın etiğine zerrece uymadan paldır küldür yayınladı. Elimde iftira ve yalanları çürüten iki kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmaktadır. Zaten "Müslümanlar 6'ncı Filoyu Kıble Yapıp Namaz Kıldı" zihniyetinden adalet, insaf, mantık, iz'an ve vicdan beklemek abesle iştigal olur.

Yazımı bekleyiniz.

* (İkinci yazı)

Yumurtacı Donkişot'lar

KONFERANS vermeye gelen, profesör ünvanını taşıyan bir politikacıya yumurta atmak demokrasi midir?.. Kesinlikle değildir. Saygısızlıktır, densizliktir, terbiye ve ahlak dışı kaba ve seviyesiz bir harekettir.

Demokrasi canının her istediğini yapmak değildir.

Edep ve ahlak dahilinde elbette muhalefet yapılır ama yumurta atmak edep ve ahlak dahilinde değildir.

Biz devrimciyiz, biz solcuyuz, biz çağdaşız binaenaleyh her şeyi yaparız ve her yaptığımız doğrudur... Bunlar deli mi ki "Delidir, ne yapsa yeridir" ilkesini düstur edinmişler?

Hızlı ve militan yumurtacı öğrencilerde fazla kabahat yok. Asıl ayıp onları alkışlayan Ergenekonlardadır.

Geri zekalının biri gidip Atatürk heykeline yumurta atsa ne yapar bu Donkişot'lar? Kızılca kıyamet kopartmazlar mı, yeri göğü birbirine katmazlar mı? Ah atam, sana yumurta atan eller kırılsın diye gözyaşları içinde çılgınca haykırmazlar mı?

Bayan Türkân Saylan sağ olsa, ona yumurta atılsaydı, bizim Donkişotlar "Bu yumurta atma işi pek demokratiktir, yumurtacı gençler çok haklıdır..." derler miydi?

Bunlar kesinlikle adam olmazlar!..

* (Üçüncü yazı)

İsviçre'de Ensest Serbest Bırakılacakmış!

İSVİÇRE'de ensesti yasak kılan kanun kaldırılacak, reşit aile fertleri kendi rızalarıyla birbirleriyle cinsel münasebete girebilecekmiş.

İğrenç, kusturucu, rezil bir haber... Bu ne demektir?

Babası kızını kullanabilecek.

Ana oğluyla yatabilecek.

Kız ve erkek kardeşler karı koca gibi yaşayabilecek...

Böyle bir serbestlik ilan edilirse İsviçre'nin başına büyük bir belâ, âfet ve felâket gelmesinden korkarım.

Nostradamus'ün kehanetlerinde âhir zamanda İsviçre'de Leman gölü kıyısında büyük savaşlar olacağı, Cenevre'nin tahrip edileceği yazılı...

Sodom Gomore de ahlaksızlık ve sapıklıktan batmıştı...

* (Dördüncü yazı)

Din Kurulunu Tebrik Ediyorum

DİYANET İşleri Başkanlığı "Din İşleri Yüksek Kurulunun" camilerdeki sandalyelere, sıralara, taburelere karşı aldığı kararı alkışlıyorum.

Birileri camilerimizi kiliselere benzetmek istiyordu.

Birileri imamlara baskı yaparak, onları tehdit ederek camilere daha fazla sandalye, daha fazla tabure yerleştirmelerini istiyordu.

Birileri, şer'an özrü olmayan kişilerin namazlarını sandalyeler üzerinde kılmasını ve secde yapmamasını istiyordu.

Böylece Hıristiyan kardeşlerine "İşte bakınız, ibadet yerlerimizi sizin kiliselerinize benzetiyoruz" demek istiyorlardı.

Din İşleri YüksekKurulu, sıra, sandalye ve taburelerin cami dokusu ile bağdaşmadığını, secde edemeyen kimselerin yere oturarak secdeyi ima ile yaparak namaz kılmalarının uygun olduğu kararını verdi.

Şimdi yapılacak şey, camilerdeki fazla sandalye, tabure ve sıraları kaldırıp atmak olmalıdır.

CHP diktatörlüğü zamanında bazı camilerimizin zeminine, cemaatin secde edeceği yerlere boydan boya, üzeri muşamba kaplı ve yerden beş santim yukarıda tahtalar koymuşlardı. 1950'li yıllarda Ankara Hacı Bayram camiinde bunları görmüştüm. Daha sonra Demokrat Parti iktidarı esnasında bu çirkin bid'atler kaldırılıp atıldıydı.

Camilere sandalye, tabure ve sıra doldurmak bid'atini kimler çıkartmıştır? Bu işin kaynağı nedir? İmamlara kimler sandalye baskısı yapmıştır?.. Bu hususların aydınlatılması ve açıklanması gerekir.

Zamanımızda Ehl-i Sünnet dışı bir mezhep türemiştir. Bu mezhebe göre üç hak din vardır, bunların üçü de İbrahimî dindir, üçünün bağlıları da ehl-i necattir ve cümbür cemaat Cennet'e girecektir. Diyanet Yüksek Kurulu bu konuda da bir fetva çıkartmalı ve Ümmet'i aydınlatmalıdır.

Ülkemizde Pakistanlı Fazlurrahman mezhebi de bilhassa bazı ilahiyatçılar tarafından benimsenmiştir. Bunlar taqiyye yaparak kendilerini gizliyorlar, zahiren Ehl-i Sünnet görünüyorlar ama zamirleri Fazlurrahmanidir. Yüksek Din Kurulu, Kur'andaki nice hükmün bugün geçerli olmadığı bozuk ve sapık fikrine ve inancına sahip bu bid'at mezhebi hakkında da fetva vermelidir.

Bazı bozuk görevliler, Cuma namazından sonra cemaatin, cumanın son sünnetini, zuhr-i âhir namazını, iki rekat vakit sünnetini kılmasını da istemiyorlar. Kurul bu konuda da halkı uyarmalıdır. İbadete mani olmak büyük bir zulümdür.