Zararın neresinden dönülse kârdır

Fehmi Koru



Böyle durumlarda hasar tespiti yapılması âdettendir. Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) sebep olduğu sorun kısa sürdüğü için verdiği zarar da sınırlı kaldı.


Birkaç gün daha sürseydi, öyle tek ölü ve onlarca yaralıyla atlatılamazdı; bayağı kan dökülebilir, telâfisi çok müşkül yıkımlara yol açabilirdi.

Sağduyu kısa sürede galip geldi. Bunu sağlayan(lar)a teşekkür borçluyuz.

Tek sevindirici yön, bu defa sorunun iyice büyümeden ve telâfisi asla mümkün olmayacak bir noktaya varmadan çözülmesi... Çünkü bizde nedamet genellikle hayli geç teşrif eder ve bu yüzden arada bayağı zayiat verilir; neden sonra yanlışlık anlaşıldığında ise artık iş işten geçmiş olur.

Nice örneği var bu dediğimin... Yeni durum bir konuda beni umutlandırıyor.

Sekiz yıldır ülkeyi yöneten iktidar partisi bir süredir 'basın özgürlüğü' konusunda ciddi eleştirilerin hedefi... Gün geçmiyor ki, Türkiye'nin öndegelen aydınlarının da arasında bulunduğu gruplar, çeşitli vesilelerle, özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülkede yaşamakta olduklarını dünyaya ilân etmesin...

Dünyada basın özgürlüğüyle ilgilenen ne kadar kişi, kurum ve örgüt varsa hemen hepsi, Türkiye'nin basın özgürlüğünden mahrum bir ülke olduğuna inanıyor. İnanmakla da kalmayıp, başkalarını da aynı kanaate ulaştırmak için, ellerinden geleni artlarına koymuyor. Değişik örgütlerin yayınladıkları bildiri ve raporlar ile konuya ilişkin yayınlardan kocaman bir dosya şimdiden oluştu. Yayınlar duracağa da benzemiyor; tersine bir çığ gibi büyüyor.

Yaygınlaşan kanaatin doğru olmadığını biliyoruz; "Türkiye'de basın özgürlüğü eskisinden çok kötü" diyenler de iddialarının doğru olmadığının farkındalar. Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanununda (TMK) görüntüyü bozan ve üzerinde çalışılması gereken toplam üç madde var; basınla ilgili yasal mevzuat önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek kadar iyileştirildi.

Cezaevlerinde bulunan 'gazeteci' kimliklilerin çoğu TMK mağduru; mahkemeleri ikinci adres haline getirmiş olanlar ise TCK'nın iki maddesi sebebiyle yargılanıyor. Hükümet yasal düzenlemeyi yetiştirebilseydi, cezaevinde yatanların çoğu serbest kalacak, davaların büyük bölümü de düşecekti; olmadı, yetişmedi.

Aslında "Türkiye'de basın özgür değil" iddiasını ileri sürenlerin verdikleri örnek sayısı daha da az; son birkaç ay içerisinde tutuklanan iki 'gazeteci' bütün dünyaya örnek olay halinde sunuluyor. Gürültünün ortasında ise tek bir 'kitap' bulunuyor; hem de yazımı henüz tamamlanmamış bir kitap... Hangi eleştirel yazıya göz atılsa, konuyla ilgilenen yerli-yabancı kiminle konuşulsa, hepsinin kaleminde ve ağzında hep o iki isim ile kitap var...

Ortam haksız yere zehirleniyor, Cumhuriyet'in en önemli temizlik operasyonu yara alıyor.

Belki bu yüzden ölen ve yaralanan yok, ama iki isim ve bir kitap yüzünden itibarlar zedeleniyor, ülke ve siyasetinin üzerine gölge düşüyor, uygulamanın sorumlusu yargı olduğu halde fatura yanlış kişilere çıkartılıyor.

YSK'nın sebep olduğu sorunun çözümünde kim(ler) etkili olduysa, bu konuda da devreye giremez mi? f.koru@zaman.com.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.