Türkiye “Kürdistan”ı tanıyacak mı?

Faruk Köse

Sanki her şey “kitabına uygun” biçimde kurgulanıyor; “kurgu” adım adım hayat buluyor. Türkiye öylesine iç ve dış şartlarla kuşatılıyor, öylesine bir “akıntı”ya doğru “itekleniyor” ki, bu işin sonu “bağımsız Kürdistan”ı tanımaya kadar varacağa benziyor.

Dışişleri Bakanı Davudoğlu ile birlikte Türkiye’nin ilk defa bir dış politika stratejisi olmuştu: “komşularla sıfır problem...” Bu politika, bölgede yaşanan gelişmelerle akim kaldı. Şimdi Türkiye, ilave sorunlara karşı tutum belirle(yeme)me uğraşısı içinde. Suriye’den sonraki büyük sorun Irak. Nitekim Irak Başbakanı Maliki, ABD’nin ayrılışının ardından açık oynamaya başladı. İran’dan yana, ama Türkiye’ye karşı açık tavır alıyor.

Görünen o ki, Irak’ta ikinci bir İran kurulmak üzere. Bunun için Şiiler her türlü manevrayı yapmaya meyyal. Bunu gören Erdoğan da Maliki gibi açık tutum sergilemeye başladı. Erdoğan’ın, Irak’ta yaşanacak mezheb kavgasında Türkiye’nin sessiz kalmayacağını açıklaması, bunu söylerken de “binlerce kilometre uzaktan gelenler”e ‘hoşgeldiniz’ diyerek ağırlayıp ses çıkarmayanların, sınır komşusu Türkiye’ye karşı, ‘içişlerimize karışıyor’ demesini eleştirerek doğrudan adresine gönderme yapması, Türkiye’nin Irak’ta yükselen Şii iktidarına karşı direnişe niyetli olduğunun işareti.

Maliki’nin ABD’ye rağmen bir politika izlemesi, ama aynı zamanda İran’a rağmen bir inisiyatif kullanması mümkün değil. Böylece tuhaf bir işlev üstleniyor: Hem ABD ile Irak Şiileri arasında, hem de İran ile ABD arasındaki denge politikasının temas noktası... Böylece Maliki, hem ABD, hem de İran için vazgeçilmez görünüyor. Şimdilik...

Vazgeçilmezliğinin farkında olan Maliki, ABD askerlerinin ayrılmasının hemen ardından Şii hakimiyetini perçinlemek için harekete geçti. Önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkardı. Bu karar çok manidar. Zira Haşimi, niteliklerini taşımasa da Sünni kesimden geliyor. Bu, Şiilerin karşı tavır almasına yetiyor. Irak yeni bir İran olma yolunda hızla ilerlerken, Şii ekol içinde, ama gulat kesimde yer alan Suriye İran’ın şemsiyesi altına giriyor ve Şii Blok güçlü bir birlikteliğe doğru yol alıyor.

Bu arada Suriye’de yaşanan iç savaşın, Türk tacirlerin kara taşımacılığını imkânsız kılması üzerine rotayı Irak’a çeviren Türkiye’nin, Maliki tarafından reddedilmesi üzerine, Irak Kürdistanı Türkiye açısından tek çıkar yol olarak ortaya çıktı. Maliki’nin, TIR güzergâhının Suriye’den Irak’a kaydırılmasına, “Suriye olumsuz etkilenir” gerekçesiyle karşı çıkması, Şii blokunun ne kadar büyük bir siyasi entegrasyon ve dayanışma içine girdiğini gösteriyor.

Şimdi Irak, Sünni Araplar devre dışı bırakılarak Şiilerin hakimiyetine girdi. Kürtlerin ise kuzeyde ayrı bölgeleri, ayrı yönetimleri var. Ancak Şiilerin, Araplardan sonra, yine Sünni ekol içinde yer alan Kürtlere yöneleceği ve Kuzey Irak’ta bağımsız devlet olma yolunda hayli mesafe kateden Kürtlerin, Şii bloku karşısında tutunamayacağı söyleniyor. Nitekim Haşimi de buna işaret ederek, Talabani’nin kendine sağladığı korumanın hakkını vermeye çalışıyor; Kuzey Irak’ı ayrı bir tasarruf bölgesi olarak tanıdığını, “yargının Irak’ın kuzeyinde daha bağımsız ve iyi işlediğini, yargı sürecinin kuzeye taşınması gerektiğini” söyleyerek belirtiyor. Görüldüğü gibi, Araplar tarafından da Irak Kürdistanı’nın tanınmasına yönelik psikolojik altyapı kabule hazır durumda.

Böylece Kuzey Irak’taki Kürt devleti yapılanması, adım adım Türkiye ve bölge Arapları için vazgeçilmez hale getiriliyor. Bir yandan Türkiye, bir yandan da Iraklı Araplar ve Arap dünyası, Irak’taki Şii varlığının güçlenerek bölgede tek hakim hale gelmesini önlemek için, Kürdistan’ı tanımaya mecbur bırakılıyor. Nitekim bunun ilk adımı olarak, Irak’taki Sünni Arapların temsilcilerinden Haşimi’nin Irak Kürdistanı’na sığınması, Kuzey Irak Kürt Bölgesi Başkanı Barzani’nin Maliki’ye rağmen Türkiye ile aralarında bir sınır kapısı açılmasını teklif etmesi, tanımaya-tanınmaya yönelik adımlar olarak yerini bulacak gibi duruyor. Bu tür sınır kapılarının Irak Kürdistanı ile Türkiye arasındaki ticareti, zamanla tanımaya vardıracak derecede ciddi boyutlara taşıması mümkün.

Türkiye’nin güneyine, İran’dan Lübnan’a kadar, Türkiye açısından ciddi bir güvenlik endişesi olarak algılan Şii-Alevi duvarı örüldü. Batı ve güneybatısında ise Rum-İsrail duvarı var. Doğusunda bir yerlerde bulunan Ermenistan, bir yandan İran’la aşık atarken, bir yandan da tâ Fransa’da ve dolayısıyla AB’de mevzi kazandı. Şimdi Türkiye, hem bu dış bloklarla, hem de içteki PKK terörüyle ve KCK adıyla mesafe almış paralel devlet yapılanmasıyla boğuşmak zorunda. Acaba zorunluluklar, Türkiye’yi PKK terörünü bitirme adına, Irak Kürdistanı’nı bağımsız bir devlet olarak tanımaya iter mi? Yoksa bütün bunlar, Şiiler tarafından yok edilme korkusu yaşayan Irak Kürdistanı’nın, İsrail’in kontrolünde ve ABD’nin güdümünde kuruluşuna zemin hazırlamak, bunun için de Türkiye’yi, daha global bir senaryo çerçevesinde bunu tanımaya zorlamak kabilinden gelişmeler mi?

Bu durum, Şii Blokuna karşı Kürtlerle Türkiye arasında bir ittifakı zorlayacak gibi. Çünkü Maliki’ye arka çıkan, bu arada Kürtleri yükselten ABD, Şii Bloku karşısında yalnız bıraktığı “müttefiki” Türkiye’yi, adeta Kürdistan’ı tanımaya doğru itekliyor.

Bu işin sonu nereye varacak dersiniz? Şimdiden kestirmek güç. Ancak tam da bu noktada başlıkta sorduğum suale cevap bulmanın ve buna göre pozisyon alıp strateji üretmenin zamanıdır diye düşünüyorum.

Ne dersiniz, Türkiye “bağımsız Kürdistan”ı tanıyacak mı?



İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.