İSLAM VE BİZ (2)

Yaşar Değirmenci

Yeni gelen nesillere din öğretilirken din olarak namazı, sadakayı, düşkünlere yardım etmeyi öğrettiğimiz kadar yeryüzünün imarı ve Allah’ın hükmünün tek söz olması gerekliliğini de öğretmeliyiz.

Allah’ın; ölülere rahmet ettiği, dirilerin parasına ve şehvetlerine karışmadığı ve camilerin güzel yapılar olarak şehirleri süslediği bir hayat tarzı benimsenmektedir. İnsan, elindeki teknolojik imkânlar ve okuyup yazarak geliştirdiği kültürü ile kendisini, dinini de şekillendirebileceği noktalara doğru kaymaktadır.
Din, Şeriat’ından koparılınca zina, anlaşmalı olduğu sürece suç olmaktan çıkmaktadır. Bunun tabii neticesi, -hıyanet değilse eğer- ne olduğunu bilmeden İslam’ı böyle parçalanmış ‘yamalı bohça’ haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Elbette bu, geleceği açısından İslam’ı etkilemeyecektir. Din Allah’ındır ve Allah dinini galip kılacaktır. En büyüğün Allah olduğu hakikati tecelli edecektir. Küfrün planları da küfre alet olanların sebep olduğu sonuçlar da gerçeği etkilemeyecektir.
Yeni gelen nesillere din öğretilirken din olarak namazı, sadakayı, düşkünlere yardım etmeyi öğrettiğimiz kadar yeryüzünün imarı ve Allah’ın hükmünün tek söz olması gerekliliğini de öğretmeliyiz. Sorumluluk taşımayan, kendine düşmüş bir genç görüntüsü asla Mus’ab bin Umeyr yahut Ali bin Ebu Talib görüntüsü değildir. Bu Ümmet’in önünde duran mümtaz şahsiyetler, en müstesna şartlarda en büyük nimetin yanında iken bile asırlar sonrasının insanlarını düşünüp onlar için yollara düştüler. Onların iman ettikleri dinleri bu idi.  
İslam’a giren bir insan, Müslüman olduktan sonra, İslam’ın bu yapısını beğenip takdir etme ve tercih etme gibi bir tavır içinde olamaz. Kabul edildikten sonra İslam’ın beğeniye sunulmuş bir bölümü yoktur. İslam ya iman edilip teslim olunur ya da dışında kalınır bir kurallar bütünüdür.
Önceki ümmetlerin yaptığı gibi, bir bölümü öne çıkarılırken bir bölümü de kenarda bırakılan din bu din değildir. Siyasetinden paranın kullanıldığı alanlara kadar her alanda İslam’a teslim olmuş Müslüman için alternatif yoktur. Belli bir zamanda ihmal edilebilen, bazı yöreler için uygun görülmeyen din kuralları olamaz. Bu, bir insan müdahalesidir. Allah ise gönderdiği dinine insan müdahalesine izin vermemektedir. Önceki ümmetler, dinlerine bu tarzda müdahale ettikleri için o dinler kaldırıldı.
İslam’ı; onu anlatan hocalar, yazarlar ve düşünürler üzerinden anlamış olmak da önemli bir eksikliğin sebebini teşkil eder. Hâlbuki İslam, Kur’an’dan ve Peygamber’inden takip edilmeli, Müslümanın yaşayışı, ölçüsü, kalitesi bu ölçüye vurularak değerlendirilmelidir. İnsanlar, önlerindeki hazır örneklerden dini ölçmeye kalkışınca problemler altında ezilen, günlük hayatındaki tedirginlik ve bunalımlara boğulan hale gelir. İslam’ı da kendileri gibi anlatmış oldular. Umutsuzlukları, kısır bakışları, yetersizlikleri, geçmişe takılı kalmışlıkları Müslümanların da onlar gibi düşünmelerine, onların üzerinden İslam’ı yetersiz bulmalarına sebep oldu. Bunun ilavesi olarak da çağın yeni sistemlerini sahiplenenler, ellerindeki üstün tanıtım güçlerini olağanüstü denebilecek yoğunlukta kullanınca acze düştük.
Grup taassubu ve kişisel hareketleri abartma, bu hale düşmenin bir başka sebebidir.  Başındaki lideri, Allah’ın Şeriatı’nı ‘dünyevileşme’lerine alet eder hale getirmişlerdir.
Grup menfaati uğruna beşerî kanunlar, ‘Allah ve Rasulü’nün hükmüne tercih edilir hale getirilmiştir. Vahiy ve sünnetin emri yerine cemaat veya camianın ilke ve prensipleri/emirleri ‘mutlak itaat’ muamelesi görmüş, helal/haram, günah/sevap hatıra bile getirilmeden ‘hedefe ulaşmak için her yol mübah’ çizgisi bütün faaliyetlerde belirleyici unsur olmuştur.
Hiçbir mantıklı izah getiremedikleri halde, yıllarca bâtılı desteklemekte bir beis görülmemiş, dün mücadele edilen adamlarla ittifak edilir hale gelinmiş, aynı fotoğraf karesinde bulunmaktan da imtina edilmemiştir.
İslam, bir bütün olarak öğrenilip öğretilmeli. Önce abdest ve namaz öğretilirken İslam’ın sadece abdest ve namazdan ibaret olmadığı hususu gözden kaçırılmamalı. Kur’an, okunmak ve amel edilmek için bilinsin. Hiçbir önder, hiçbir âlim, peygamber gibi algılanmasın. Herkes yerli yerine oturtulunca da İslam gerçek kimliği ile bilinecektir.  İslam’a davet edenler, Şeriat’ın niteliğinden ve niceliğinden konuşanlar, yazanlar ürkmeye hazır hâle getirilmiş toplumlara muhatap olduklarını bilerek yazıp konuşmalıdırlar. Taviz vermekle kaçırmak arasında mutedil bir yol bulunmalıdır. Bu yolu bulamayanlar, kendilerini İslam adına konuşan yetkililer olarak bilmemelidirler.
İslam’ın caddelerde yürüyen şeklinin Şeriat olduğunu bilmemizin bir sonucu da İslam olmayan hiçbir sistemin İslam gibi kabullenilemeyeceği gerçeğidir. Demokrasi dahil, hiçbir kavram, vahiy kaynaklı bir dinin muhatabı değildir. İslam ölçüdür. Her şey o ölçüye vurularak değerlendirilir.
Biz, insanlık için çıkarılmış en iyi ümmetiz. Biz bu hâlimizle bile olsa insanlığın umuduyuz. Bizi yıpratanlar, insanlığın son gemisini de batırmak istemektedirler. Biz, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetiz, son umuduz biz.
Biz Allah’ın rahmetine ermiş bir Ümmet’iz, Bizim Ümmet’imiz sapıklıkta ve saplantıda çakılıp kalan bir ümmet değildir.
Biz cennete ilk girecek ümmetiz, elimizde cennet kapılarının anahtarları vardır; bu umutla ve bu heyecanla yatar kalkarız.
Kutuplara kadar ulaşacak el sahibi biziz.
Biz günübirlik bir ümmet değiliz; üzerimizdeki hesaplar şu toplantıda bu salonda yapılmış olabilir ama bizim kaderimiz Arş’ta yazılmıştır. Arş’ta yazılanı salonlardaki kararlar bozamaz.
Bizim kaderimizi el bombaları ve nükleer silahlar tahrip edemez. Öleni şehit, kalanı gazi bir ümmetiz.
Dünya dönsün dursun, küfür yürüsün veya sürünsün, hesap yapan hesap yapsın. Bizim sığınağımız Rabbimizdir. O ne güzel vekildir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (32)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.