Piyango şeytan işidir!

Cübbeli Ahmet Hoca

Yeni yıl piyangosu kumardır ve haramdır. Ondan çıkan parayla hayır yapılmaz. Haram parayla hayır yapmaya kalkarsan Allah sana lanet eder.

“Ey iman et­miş kul­lar şa­rap, iç­ki, ku­mar, ta­pın­mak için di­kil­miş put­lar, fal ok­la­rı bun­la­rın her bi­ri bi­rer pis­lik­tir. Şey­tan ame­lin­den­dir. Siz bun­lar­dan sa­kı­nın, ola ki fe­ra­ha ere­bi­le­si­niz.” (Mâi­de Sû­re­si:90)

Ya­ni fe­ra­ha ere­ce­ği­miz ke­sin de­ğil ama bun­lar­dan sa­kı­nan­la­rın kur­tu­lu­şa er­me­si umu­lur. Mev­la da bir şe­ye umu­lur bu­yur­du­ğu za­man bo­şa çı­kar­maz. Ama sen bun­lar­dan bi­ri­ne bu­laş­tı­ğın za­man kur­tu­lu­şun hiç umul­maz. Kur­tu­luş umu­dun yok, bu ne bü­yük be­la. Ya­ni Al­lah-u Teâ­la sa­kı­nan­la­ra fe­rah umu­du ve­ri­yor. Sa­kın­ma­yan­lar da umut­ta yok. Fe­rah kur­tu­luş de­mek. 2 gün dün­ya­da­yız ebe­di ahi­ret­te­yiz. Ya son­suz cen­net ya son­suz ce­hen­nem! Ce­hen­nem de ce­za çe­kip çık­mak var ama 1 da­ki­ka­sı­na bi­le da­ya­nı­la­bi­lir mi?! Sa­kın­maz­sa­nız umut­suz va­ka­sı­nız. Bu ku­mar­dır, ha­ram­dır, pis­lik­tir, şey­tan işi­dir. İç­ki ve ku­mar bir­bi­ri­nin eş­de­ğe­ri­dir. Bir­bi­ri­ne sevk eder­ler. Şey­tan bu va­sı­tay­la in­san­lar ara­sı­na kin, nef­ret, düş­man­lık sok­mak is­ti­yor.

HA­RAM­DA Şİ­FA YOK

Adam ka­za­nı­yor ama bü­tün ai­le­si on­dan bir şey­ler al­ma­ya ça­lı­şı­yor. “Be­nim pa­ram ni­ye sa­na ye­di­re­yi­m” di­yen kaç ki­şi­yi vur­du­lar. Kaç ta­ne ai­le­ler bir­bi­ri­ne gir­di. Adam eşi­ni be­ğen­mi­yor ay­rı­lı­yor, ço­luk ço­cuk pe­ri­şan olu­yor. On­dan son­ra pa­ra­la­rın hep­si de mah­vo­lup gi­di­yor. Da­ha ön­ce ka­za­nan­lar­dan bu­gün ha­la zen­gin olan da hiç yok. Yi­ne muh­taç ol­muş. Çün­kü o pa­ra­nın hay­rı, be­re­ke­ti yok. Ha­ram da şi­fa yok.

Si­zi Al­la­h’­ın zik­rin­den en­gel­le­mek is­ti­yor, na­maz­dan en­gel­le­mek is­ti­yor, ha­la bun­la­ra son ver­me­ye­cek mi­si­niz?” (Mâi­de Sû­re­si:91)

Mev­la ri­ca edi­yor. “Son ve­rin ya­ka­rım, yı­ka­rı­m” bu­yur­mu­yor.

“Ben si­zin ve­li­niz, sa­hi­bi­niz, dos­tu­nuz, Mev­la­nı­zım. Ye­di­ri­yo­rum, içi­ri­yo­rum, ne­fes­ler al­dı­rı­yo­rum. Bu ka­dar iyi­li­ği­ni­zin sa­hi­bi­yim. Be­nim ha­tı­rım için, si­zin de ai­le hu­zu­ru­nuz, top­lu­mun fe­ra­hı için bu ha­ram­la­rı bı­rak­ma­nız la­zım. Ha­la vaz­geç­me­ye­cek mi­si­niz?” de­mek is­ti­yor. 

Bun­dan in­sa­nın teh­dit­ten da­ha bü­yük te­sir al­gı­la­ma­sı la­zım. Pi­yan­go­dan çı­ka­nın hep­si­ni top­la­san ne­fe­si bi­ten için bir ne­fes alı­na­maz. 

CU­MA VAK­TİN­DE KA­ZAN­DI­ĞIN PA­RA HA­RAM

Al­lah-u Teâ­lâ bu­yu­ru­yor ki “Ey iman et­miş kul­lar. Ka­zan­dık­la­rı­nı­zın ve yer­den si­zin için çı­kar­dık­la­rı­mı­zın te­miz­le­rin­den in­fak edin (ih­ti­ya­cı olan­la­ra ve­rin).” (Ba­ka­ra Sû­re­si:267) 

He­lal olan­lar­la de­mi­yor, ter­te­miz olan­la di­yor. Bu­nun çok far­kı var. Me­se­la Cu­ma na­ma­zı­na git­me­yip o va­kit­te ka­zan­dı­ğın pa­ra ha­ram. 5 va­kit na­maz ca­mi­de ce­ma­at­le kı­lı­nır­ken ca­mi­ye git­me­yip dük­kan­da  kıl­san o pa­ra bi­le te­miz ol­mu­yor. He­lal olu­yor ama te­miz ol­mu­yor. Rab­bim “Hem he­lal hem ter­te­miz ye­” (Ba­ka­ra Sû­re­si:172) di­yor. Ayet “Ka­zan­dık­la­rı­nı­zın ter­te­miz­le­rin­den ve­rin.” di­yor. Sen ne ya­pı­yor­sun?!

HARAM PARAYLA HAYIR OLMAZ

Pi­yan­go­dan çı­kan pa­ray­la ya­pı­lan ca­mi­de na­maz olur mu? Gasp ara­zi­sin­de na­maz ol­maz. Bir ca­mi­ye bi­ri­nin ha­ram pa­ra­sı ka­rış­tı­ğı bi­li­nir­se, bu ca­mi­nin ge­ne­li o pa­ra­dan ol­ma­yın­ca, he­la­li­ne ni­yet edip na­maz kı­lı­nır. 

Ama bir şe­yin tü­mü­nün ha­ram ol­du­ğu bi­li­nir­se, ör­ne­ğin pi­yan­go­dan çı­kan pa­ray­la ca­mi yap­tır­mış­sa bu­ra­da na­maz ol­maz. 

AL­LAH LA­NET EDER

Pis ola­nı­nı özel­lik­le se­çip hay­rı­nı­zı pis­ten yap­ma­yı­n” (Ba­ka­ra Sû­re­si:267) di­yor âyet-i ke­rî­me. Ma­dem­ki ha­ram pis­tir, pi­yan­go da ku­mar­dır ve ha­ram­dır, öy­ley­se on­dan çı­kan pa­ray­la hiç­bir ha­yır yap­mak ca­iz de­ğil­dir. 

Al­lah ter­te­miz­dir an­cak ter­te­miz ola­nı ka­bul eder. Mev­la: “Ba­na bu­nu mu ya­kış­tır­dın, sa­da­ka be­nim kud­ret eli­me ge­li­yo­r” bu­yu­ru­yor. Onun için red­de se­bep olur. Al­la­h’­ın ga­za­bı­nı celb eder. Ha­ram pa­ray­la yap­tı­ğın ha­yır­dan do­la­yı Al­lah sa­na la­net eder. O ba­kı­mın­dan bun­lar sa­kın­ca­lı­dır.

HEY GiDi KOCA EFLATUN

İmam Rab­ba­ni Haz­ret­le­ri ak­ta­rı­yor. İsa (Aley­his­se­lam) ile Ef­la­tun ay­nı dö­nem­de ya­şa­mış­lar­dır. İsa (Aley­his­se­lam)ın ha­be­ri Ef­la­tu­n’­a git­ti­ği za­man şöy­le de­miş: "Na­sıl bi­ri­dir o bah­set­ti­ği­niz ki­şi?"
Mu­ci­ze­le­rin­den bah­set­tik­ten son­ra de­miş­ler ki: "Ölü­le­ri di­ril­ti­yor." 

Ef­la­tun ge­ne sor­muş "Ger­çek­ten ölü­le­ri di­ril­ti­yor mu?" "Evet di­ril­ti­yor" ce­va­bı üze­ri­ne Ef­la­tun şöy­le de­miş: "Bu­ra­lar­da ilim­de en yük­sek in­san­lar bi­ziz, biz he­nüz ölü­le­ri di­ril­te­mi­yo­ruz de­mek ki o bah­set­ti­ği­niz ki­şi biz­den çok da­ha iler­de, on­da baş­ka şey­ler var, ol­sa ol­sa an­cak pey­gam­ber ola­bi­lir" Bu­nun üze­ri­ne tek­rar sor­muş­lar “Pe­ki ona gi­dip iman ede­lim mi?" Ef­la­tun: "Evet, gi­dip ona ta­bi olu­nuz zi­ra bu si­zin için en iyi­si­dir" de­miş. 

Son­ra Ef­la­tu­n’­a tek­rar sor­muş­lar: "Pe­ki siz gel­me­ye­cek mi­si­niz?" 

Ef­la­tun bu so­ru­ya ki­bir ve ena­ni­yet ya­pa­rak ebe­di ahi­ret­te he­la­kı­na se­bep ola­cak bir ce­vap ver­miş: 

CE­HEN­NE­ME ODUN OL­DU

"Biz za­ten ay­dın, ken­di­ni ge­liş­tir­miş in­san­la­rız. Ne ge­rek var, pey­gam­ber ol­ma­dan da doğ­ru­ya ula­şa­bi­li­riz." İmam Rab­ba­ni haz­ret­le­ri tam bu nok­ta­da şöy­le der: "Ah­mak Ef­la­tun, Haz­re­ti İsa (Aley­his­se­lam) gi­bi Ulul Azm bir pey­gam­be­re sa­ha­be ol­mak var­ken, ki­bir ena­ni­yet ya­pıp he­la­ka uğ­ra­mış­tır."

Hey gi­di ko­ca Ef­la­tun, Haz­re­ti İsa (Aley­his­se­lam)a inan­say­dı ha­va­ri­den ola­cak­tı, şim­di ce­hen­ne­me odun ol­du. Bü­tün fel­se­fe­si onu ateş­ten kur­ta­ra­ma­dı. Çün­kü fel­se­fe ada­ma iman ver­mez.

KÖTÜ HUYLARDAN KURTULMAK iÇiN…

“Ey her şe­ye çok mer­ha­met eden ve son de­re­ce acı­yan! Yâ Rah­mân!”

Ki­bir­li, ken­di­ni be­ğen­miş, in­san­la­ra ezi­yet eden ve kim­se­nin la­fı­nı din­le­me­yen bir ki­şi­nin kö­tü ah­lâ­kı­nın de­ğiş­me­si­ni is­te­yen ki­şi misk, zâ­fe­ran (saf­ran) ve gül su­yu ka­rı­şı­mın­dan ya­pı­lan bir mü­rek­kep­le bu ism-i şe­rî­fi be­yaz bir ipek üze­ri­ne ya­zar, o ki­şi­nin is­mi­ni de an­ne­si­nin is­miy­le bir­lik­te ya­zar, son­ra da o ipe­ği o ki­şi­nin sâ­kin bu­lun­du­ğu (otur­du­ğu) te­miz bir ma­hal­de gö­mer ya da du­va­rı­nın içe­ri­si­ne yer­leş­ti­re­bi­lir, fa­kat o ye­rin te­miz, ya­za­nın da ab­dest­li ol­ma­sı şart­tır, yok­sa teh­li­ke­li olur. An­la­tı­lan şart­la­ra riâ­yet edi­le­rek bu mu­ame­le ken­di­si hak­kın­da ya­pı­lan ki­şi­nin Al­lâh-u Te­‛â­lâ bü­tün kö­tü has­let­le­ri­ni gü­zel huy­la­ra teb­dil eder (dö­nüş­tü­rür). Ar­tık o ki­şi­de tam bir ha­yâ ve mer­ha­met (utan­ma ve acı­ma) hâ­sıl olur, kim­se­ye öf­key­le ve şid­det­le bak­ma­ya güç bu­la­maz. 

(Şi­hâ­büd­dîn es-Süh­re­ver­dî, Şer­hu­’l-es­mâ­i’l-er­ba­ʽîn, Yaz­ma Nüs­ha, Aya­sof­ya, no:377, ve­rak:112; Aya­sof­ya, no:3358, ve­rak:142-143; Yaz­ma Ba­ğış­lar, no:2773, ve­rak:2-3; Be­ya­zıd Dev­let, no:1256, ve­rak:10; Ah­met Mah­mut Ün­lü, Er­ba­‘în-i İd­rî­siy­ye, sh:63-64)

ÇOCUĞUN VEYA HANIMIN ISLAHI iÇiN...

“Ey vas­fı (tâ­rif edil­me­si) müm­kün ol­ma­yıp hiç­bir şey Ken­di­si­ne ya­kın ve denk ol­ma­yan iyi­lik sa­hi­bi! Yâ Bârr!”
 

Her ki­min ken­di­si­ne ita­at et­me­yen bir ço­cu­ğu ve­ya ken­di­si­ne mu­hâ­le­fet eden bir ha­nı­mı var­sa, bu ism-i şe­rî­fi bir zey­tin yap­ra­ğı üze­ri­ne dut su­yuy­la yaz­sın ve ku­ru­duk­tan son­ra bu yap­ra­ğı ço­cu­ğu­nun ve­ya ha­nı­mı­nın yi­ye­ce­ği ve içe­ce­ği üze­ri­ne ufa­la­sın. Bu­nu ya­par­ken de kim için ya­pı­yor­sa; ço­cu­ğu için­se ço­cu­ğu­nun ve ço­cu­ğu­nun an­ne­si­nin is­mi­ni, ha­nı­mı için­se ha­nı­mı­nın ve ha­nı­mı­nın an­ne­si­nin is­mi­ni zik­re­de­rek yap­sın. Böy­le ya­par­sa bi­iz­nil­lâ­hi Te­ʽâ­lâ o ki­şi­ler ken­di­si­ne ita­at eder­ler. İş­te bu ter­kip, me­şâ­yih-ı ki­bâr ha­za­râ­tı­nın zik­ret­tik­le­ri­dir.

Ay­nı me­se­le için di­ğer ba­zı me­şâ­yi­hın zik­ret­ti­ği ter­kip ise şöy­le­dir; her kim bu ism-i şe­rî­fi be­yaz bir ka­ğıt üze­ri­ne misk, zâ­fe­ran (saf­ran) ve gül su­yuy­la ya­zar ve bu ka­ğı­dı ha­va­ya (bi­na dı­şın­da­ki bir boş­lu­ğa) asar­sa ço­cu­ğu da, eşi de ken­di­si­ne ita­at eder­ler. 

(Şi­hâ­büd­dîn es-Süh­re­ver­dî, Şer­hu­’l-es­mâ­i’l-er­ba­ʽîn, Yaz­ma Nüs­ha, Aya­sof­ya, no:377, ve­rak:112; Aya­sof­ya, no:3358, ve­rak:144; Yaz­ma Ba­ğış­lar, no:2773, ve­rak:4; Be­ya­zıd Dev­let, no:1256, ve­rak:12; Ah­met Mah­mut Ün­lü, Er­ba­‘în-i İd­rî­siy­ye, sh:91)

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.