Bütün Duvarlara Asılması Gereken Beyit Nedir?

Lütfü Şehsuvaroğlu

‘Kendi Derdi Gönlümün Billah Gelmez Yâdına’

Milletten ümit kesmemek lâzım…

Milletten ümit kesenler kendi korkularının, zaaflarının, basiretsizliklerinin girdabında boğulanlardır.

Milletten ümit kesenler milliyetinin farkında olamayanlardır. 

Milletten ümit kesmek demek mayanın kaybedilmesi demek…

Milletten ümit kesmemek lâzım…

Ümid-i vatan olan gençlerden özellikle…

Her ne vurdumduymazlıkta olurlarsa olsunlar, onların mesuliyet hislerinin olmadığına dair kesin bir hükme ulaşmak için henüz vakit erkendir ve belki de anasır-ı asli olarak seyretme makamındadırlar.

Seyredecekler ve vakit tamam olunca duruma el koyacaklar.

Bu mesuliyet hissinin, sorumluluk bilincinin zamanını kolluyorlar bence… Onlar belki bir Namık Kemal kadar duygularını terennüm eyleyemiyorlar.

İç tabiatlerini dışa vuramıyorlar.

Çırpınan kalplerinin derunundaki hisse tercüman olacak özlü sözü, şiir dilini bulamıyorlar.

Aceleleri ve yetersiz eğitimleri buna el vermiyor da olabilir. Aceleleri, yetersiz eğitimleri; bir de yaşanan acı tecrübeler… ve ihanetler…

Ama ben onların gözlerinden anlıyorum ki, her biri bir Namık Kemal kadar memleket davasına adanmışlardır ve kendilerini feda etmenin mıntıkasını, zeminini, zamanını kolluyorlar.

Vatan Şairi’nin en beğendiğim beyti (Peyami Safa da çok beğenirdi) şudur:

Baisi şekva bana derdi umumidir Kemal
Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına

Yakınma, şikâyet sebebi genel dertlerimiz olan gençlerin kendi gönüllerinin derdi, akıllarına bile düşmez.

Nice genç tanıyorum, hiçbir örgüte bağlı değil; masum birer vatan evladı… Belki nasıl işe gireceğinin hesaplarını yapma mecburiyetinde ve çaresiz de aynı zamanda…

Ama ‘kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına’ diyecek kadar da kendini memleket sevdasına adamış.

Fakat adandığı dâvânın bir mahfili yok, mercii yok, uğruna nice vazifelere kanatlanacağı teşkilatı, lideri yok…

Anlamsız siyasetlerin içinde ömrünü heder de etmek istemiyor.

Kim ona bir dâvâya adanmadığı için hakaret etme lüksüne sahiptir?.

Peyami Safa bu beyti yazan Kemal için “bu beyti söyleyen adam, edebiyatın hiçbir sun’i delaletine muhtaç olmadan, içindeki büyük millî kederin en samimî ifadesiyle, kendi kendini bir millet yekûnu haline nasıl koyuvermiştir! Bu memlekette umumun derdini kendine dert edecek ve bu derin feragat humması içinde kendi meselelerini bir an hatırına bile getirmeyecek bir münevverler ordusu olsaydı, üç asırdan beri Türk topraklarında elele veren cehalet ve ihanet bir saniye ayakta durabilir miydi?” diyor.

Aslında bu kadar basit söyleyişin billah gibi bir halk ifadesiyle ne kadar güçlendirildiğinin altını çiziyor. Basit ama köklü bir ifade… Sağlam ve imanın rengi kadar açık… Tartışmaya meydan vermeyecek kadar yalın, saf bir ifade…

İçimize işliyor. Samimî ve ancak ilahî bir kalbin içindeki yüksek duygunun bir yansıması…

Peyami Safa’ya göre bu beyit her mektebin, her sınıfın, her kışlanın, her devlet dairesinin, her gazetenin, her evin, her ticarethanenin velhasıl her binanın duvarına asılmalı…

“Bu beyti anlayan hırsız çalmaz olur, cani öldürmez olur, hasis parayı sevmez olur, mağrur kendini beğenmez olur, yalancı doğruyu söyler, cahil okur, kör görür, dilsiz dile gelir.”*

Namık Kemal’in izini süren evlatları çıkardığı için bu millet yüksek ruhunu hep muhafaza etmiştir. Namık Kemal’in mısraları güzel ve net. Fakat Peyami Safa’nın teklifi ondan aşağı kalır mı?

Bir dua vecdi içinde bu mısraları gerçekten Peyami Safa’nın teklif ettiği gibi niçin okulların, devlet dairelerinin, gazete ve holding binalarının, kışlanın ve sarayın duvarına asmıyoruz.

Asalım ve Peyami Safa’nın dediği mucize gerçekleşsin.

Hırsız çalmaz olsun, dilsiz dile 
gelsin, kör görsün, mağrur tevazu 
öğrensin, cani öldürmez olsun, hasis parayı sevmez olsun, yalancı doğruyu söylesin…
Bundan daha büyük bir dava 
olur mu?

Bugünkü gençlerin Namık Kemaller gibi ağabeylere ihtiyacı var.

Hangi akım ve siyaset olup olmadığından çok, bu beytin hakkını verecek ağabeylere…

Bir dua vecdi içinde bu iki mısraı, tıpkı İstanbul’un işgal yıllarında ecdadın; “bu da geçer ya Hu!” hattını duvarlara astığı gibi biz de asalım, fazla değil birkaç yıl sonra, ne adanmış bir nesil fışkıracak bu uyuşuk ve mesuliyet hissinden uzak zannettiğimiz gençliğimizden…*) Peyami Safa, Sanat Edebiyat Tenkit, Objektif 2, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1978, s. 320
 

SOKAK ARASI:

Görmemişin maytabı olmuş, patlatıp duruyor

Dikmen Vadisinde gecenin ilerleyen saatlerinde, mesela saat 24’den sonra, havai fişekler atılıyor.

Hangi ayı atıyorsa artık…

Şehre magandaların inmesi bu olsa gerek… Bebeğini uyutan anneler şikâyetçi… Bebekler gecenin ortasında korkuyla uyanıyorlar…

Sanki savaş çıktı…

Adam kurşunluyorlar gibi birden bire peş peşe silahlar atılıyor sanki. Sonra bir bakıyorsunuz maytap imiş…

Kuşlar ölüyorlar. Börtü böcek kaçışıyor… Bebekler ağlaşıyorlar…

Buna izin verenler kim?

Ne ayıp şey…

Gerçekten bu sorumsuz şehir yöneticilerinden kurtulmak bir devlet meselesi haline geldi artık…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.