Giresun’un kahramanı Trabzon’un canisi olabilir mi?

D.Mehmet Doğan

Yakın tarihimizle ilgili taşları bir türlü yerine oturtamıyoruz. Tabii hâlâ dokunulmazlar, tabular, yasaklar var. Bunun yanında çelişkiler, zıtlıklar ve elbette “trajik” denilebilecek vak’alar var. (Eskiler fecî veya hailevî derdi).

Giresun’un derûnuna seferimizin dönüşünde kalenin yolunu tuttuk. Giresun kalesi artık bir yeşil alan ve tenezzüh mahalli. Çayhaneler, hızlı yemek mekânları ve hafta sonu ağır bir kıştan çıkan ahalinin yaza kavuşma sevinci kalenin dolmasına yol açmış. Giresun ve havalisini görmek için en isabetli seçim kaleye çıkmak.

Manzara muhteşem. Yalnız yeşille mavinin sonsuz ahengini şehirleşme adına sürdürülen çirkin yapılaşma ihlal ediyor.

Giresun için kale önemli...Tarihen öyleydi, şimdi de. Kalede Millî Mücadele döneminin en iç yakıcı hadiselerinden birinin kahramanı yatıyor:  Osman Ağa...

Osman Ağa “kahraman” sıfatını bu vicdan kanatıcı hadiseden çok önce şerefle taşımayı hak etmiş. Gönüllü katıldığı Balkan harbinde bacağından yaralanmış, yani gazi olmuş; topallığı oradan geliyor. Ruslara karşı durmuş, Mütareke’den sonra Pontus devleti peşindeki Rum çeteleri ile mücadeleye girişmiş, gönüllü alayları ile bir haylisinin canını yakmış, rivayete göre de bunda aşırı gitmiş. Tabii Rum ve Ermenilerin hamisi İngilizlerin baskısı ile idama mahkum edilmiş.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra Osman Ağa ile de görüşüyor. Bir süre sonra Topal Osman’ın idam hükmü kaldırılıyor. Daha sonra Paşa, Osman Ağa’yı alayıyla birlikte muhafız birliğini teşkil etmek üzere Ankara’ya davet ediyor. 1920 sonlarında Ankara’ya gelen Osman Ağa, zaman zaman gönüllü kuvvetleriyle Bolu, Düzce, Adapazarı, Konya isyanlarını bastırmak üzere gönderiliyor. Onun Koçgiri ayaklanmasının bastırılmasında mühim rol oynadığı anlaşılıyor. Cahil, kıyıcı, fakat vatan ve din gayreti ile hareket eden biri olduğunu şahitler anlatıyor. İşte bu gayretin şahıs bağlılığına dönüşmesi belki de Osman Ağa’nın sonunu getiriyor.

Giresunlu Osman Ağa, Trabzonlu Ali Şükrü Bey’in feci şekilde öldürülmesinin müsebbibi olarak infaz ediliyor...

Büyük Millet Meclisi Ankara’sının en acı vak’ası, en derinlere işleyen hadisesi bu.

Bir kahramanın en acı sonu: Kahraman olarak ölememek!

Ali Şükrü Bey, ilk Millet Meclisi’nin Mustafa Kemal’e muhalefeti bilinen vekili idi. Paşa onun Lozan müzakereleri sırasındaki sert eleştirilerine çok kızmış, bir rivayete göre, tehevvüre kapılıp Meclis’te bir ara elini beline dahi atmış...

Tabiî Meclis’te böyle bir vak’a olsa idi, tarih nasıl yazılırdı bilemiyoruz... Meclis’te olmayan dışarıda oluyor ve Ali Şükrü Bey’in cesedi günlerce sonra bulunuyor, Topal Osman Ağa Ali Şükrü Bey’in katil zanlısı olarak infaz ediliyor.

Ali Şükrü Bey’in cenazesi kalabalık bir alayla Trabzon’da bir tepeye defnediliyor, bir süre sonra Osman Ağa’nın cesedi de Trabzon kalesine sesiz sedasız gömülüyor. Rivayete göre 1925’de Mustafa Kemal Paşa’nın talimatı ile kalenin en yüksek yerine bir anıt mezar yapılıyor...

Bu defa Osman Ağa’nın anıt mezarına kadar çıktım. Bütün Ali Şükrü Bey muhibbleri gibi ona kalben muğberdim. Kitabede yazılanlar, 1912’den 1922’ye kadar, yani Balkan Harbi’nden Sakarya’ya kadar on yıl bilfiil gönüllü olarak savaşmış bir şahsiyet olduğuna şehadet ediyordu.

Kitabenin altında “ruhuna Fatiha” ibaresini gördüm ve gayri ihtiyari fatiha okudum!

Giresun’un kahramanı Trabzon’un canisi olmamalı idi diye düşündüm...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.