Abdullah b. Mübârek Merv şehrinde 118 H. Yılında doğmuş, 181 de vefat etmiş alim, takva sahibi, cömert, mücahid ve mübarek bir İslam büyüğüdür.
Aşağıdaki olay (veya temsil) ondan nakledilmiştir:
Hac yolculuğunda yaşlı, siyah yünden yeleği ve başörtüsü bulunan bir kadına rast geldim. Aramızda şu konuşma geçti:
-Esselamu aleykum
-Selamun kavlen min Rabbin Rahîm
-Allah’ın rahmeti seninle olsun ey Allah’ın kadın kulu, burada ne yapıyorsun?
-“Yolunu şaşıranın ne kılavuzu ne de koruyucusu olur”.
(Kadının bütün cevapları Kur’an’dan, mealini vereceğim âyetlerle olmaktadır).
Yolunu kaybettiğini anladım ve sordum:
-Yolculuk nereyedir?
-“Bir gece kulunu, Mescid-i Haram’dan Mescid_i Aksâ’ya götüren Allah’ı tenzih ile anarım”
Anladım ki, haccını yapmış, Mescid-i Aksâ ziyaretine gitmek istiyor.
-Kaç gündür buradasın?
--“Tam üç gün üç gece”.
-Yanında yiyecek içecek de yok, ne yiyip ne içiyorsun?
-“Beni yediren ve içiren O’dur”.
-Namaz vakti gelince ne ile abdest alıyorsun?
-“Su bulamazsanız temiz yer yüzünden teyemmüm edin”
-Ben de yiyecek ve içecek var, onlardan sana vereyim mi?
-“Sonra orucu geceye kadar tamam edin”.
Anladım ki, oruç tutuyor.
-Benimle niçin konuştuğum gibi konuşmuyor, benim verdiğim gibi bilgi ve haber vermiyorsun?
-“ O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın.”
-Seni şu devemle taşımama izin verir misin?
-“Yaptığınız her iyiliği şüphesiz Allah bilir”.
Binmesi için devemi çöktürünce şu mealdeki âyeti okudu:
“Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar.”
Gözlerimi sakındım. Deveye binince şu mealdeki âyeti okudu:
“Yanına bile yaklaşmamız mümkün değil iken onun (devenin) bize boyun eğmesini sağlayanı tenzih ile anıyorum; şüphesiz biz de Rabbimiz’e döneceğiz”.
Biraz yol aldıktan sonra sordum:
-Ey Allah’ın kadın kulu, evli misin?
-“Ey iman edenler, açıklandığında sizi kötüye sevk edebilecek şeyleri sormayın.”
Bunun üzerine sustum ve kafileye yetişinceye kadar hiç konuşmadım. Kafileyi görünce sordum:
-İşte sizin kafileniz, orada bir yakının var mı, kime sesleneyim?
-“Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür.”
Anladım ki, kafilede onun çocukları var. Sordum:
-Onların kervanda vazifeleri var mı, yoksa yolcular arasında mı bulunuyorlar?
-“… Alâmetler, işaretler; onlar yıldızlara bakarak yollarını buluyorlar.”
Demek çocukları kervanın kılavuzları arasındaymışlar. Çadırlara yaklaşınca sordum:
-Adları nedir?
-“Allah İbrâhîm’i dost edindi.” “Allah Mûsâ ile konuştu.” “Yahyâ, kitaba sımsıkı sarıl.”
İbrâhim, Musa, Yahya diye seslendim, ay parçası gibi üç delikanlı geldiler, analarının önünde diz çökünce şöyle dedi:
-“Birinizi şu para ile şehre gönderin de hangi yiyecek iyi ve temiz ise ondan alıp yiyeceğiniz olarak size getirsin”.
Çocuklar yiyecek içecek getirip önüme koydular, anaları:
-“Geçen günlerde yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin ve için” mealindeki âyeti okudu.
“Şu annenizin hikayesini bana anlatmadıkça yiyecek ve içeceğiniz bana haram olsun” dedim.
Cevapları şöyle oldu:
“Annemiz kırk yıldır, dilim kayar da Rabbim bana darılır diye yalnızca Kur’an ile konuşuyor.”
“İşte bu Allah’ın lütfudur, O dilediğine bunu ihsan eder, Allah büyük lütuf sahibidir” dedim.