Kürtlerin Türkiye ile flörtünün tam zamanı

İbrahim Karagül

ABD'nin Irak'tan çekilmesi, Kuzey Irak'taki Kürt yönetimini ve Türkiye'nin bölge politikalarını nasıl etkileyecek? PKK'nın tasfiyesi, Barzani yönetimiyle ilişkilerin geleceği ve son yıllarda bölgenin geneliyle geliştirilen güçlü ilişkiler üzerinde ne tür değişikliklere yol açacak?

ABD ile Irak yönetimi arasında yapılan ittifak anlaşması yarın Irak Meclisi'nde oylanacak. Bazılarına göre Irak'tan çekilme takvimi ortaya koyması açısından son derece önemli bir anlaşma. Bazılarına göre ise, tam bir sömürge anlaşması. Bir başka kesim buna kapitülasyon anlaşması diyor. Bazıları anlaşmanın aslında Kürtlerle yapıldığına, Şii grupların sonuçtan memnun olmadığına, özellikle Sadr grubu ve Ayetullah Sistani'nin anlaşmadan memnun olmadığına, İran'ın da yaklaşımının olumsuz olduğuna işaret ediyor.

275 üyeli Irak Parlamentosu'ndaki Kürt vekillerin sayısının 53 olduğuna dikkat çekenler, anlaşmanın onaylanmayabileceğini, Başbakan Nuri El Maliki'nin “Anlaşma onaylanmasa bile ABD çekilmeli” sözünün bu ihtimali güçlendirdiğini belirterek, oylama sonrasında ülkede şiddetin yeniden tırmanmasından, gruplar arasındaki çatışmaların yeniden artmasından endişe ettiklerini ifade ediyorlar.

Anlaşmaya göre ABD güçleri 2009'da sokaklardan çekilecek, 2011 yılında ise ülkeyi terk edecek. Barack Obama'nın verdiği takvimden epey sonra gerçekleşecek bu çekilmenin bildiğimiz anlamda çekilme olup olmayacağı şüpheli. Çünkü o tarihte “Eğer Bağdat yönetimi isterse” ABD askerinin kalacağı kayda bağlanmış.

Ülkede kurulacak askeri üsler, enerji kaynakları üzerindeki yabancı denetimi, K. Irak yönetiminin ABD'den bütün güçlerini kendi bölgelerinde konuşlandırma talebi, Barzani'nin merkezi yönetimi hiçe sayarak Bulgaristan'dan silah alımları yapması, Kuzey'deki petrol kaynakları üzerinde Bağdat yönetiminin gücünü etkisizleştirme eğilimi Arap-Kürt gerilimini tırmandıracak gibi. Eğer anlaşma ve ABD ile ilişkiler üzerinde ayrışma belirginleşirse Kürtler, hem Şii hem de Sünni Arapları karşılarında bulabilir. Öyle görünüyor ki, Şii-Kürt ittifakı ABD'nin çekilme eğilimine girmesiyle ciddi yara alacak. İşte tam bu sırada İran, Türkiye ve Sünni Arap ülkelerin tavrı son derece önemli hale geliyor.

İran, şu haliyle Şiiler üzerinden Irak'ta ABD ile boy ölçüşecek derecede etkili. Türkiye ve Sünni Arap ülkelerin yaklaşımı bir çok alanda örtüşüyor. Ama eğer bir Kürt-Arap gerilimi tırmanırsa Türkiye'nin pozisyonu çok kritik hal alacak demektir. Türkiye ya Kürtlerle Araplar arasında sıkışıp kalacak ya da bu kritik rolü ciddi bir açılıma dönüştürecek. Her haliyle gerilimi düşürme kabiliyeti olan tek ülke Türkiye...

Şöyle bir özet yapalım:

Türkiye; İran'la birlikte PKK/ PJAK'a karşı neredeyse ortak hareket ediyor. Suni ülkelerle birlikte Irak'taki Sünniler üzerinde ciddi nüfuza sahip. Son yıllarda Şiilerle de güçlü ilişkiler kurdu.

Türkiye; Suriye ile stratejik ortaklık anlaşmasına sahip. Bağdat yönetimiyle ittifaktan öte ortaklık anlaşmaları var. Bir anlamda eksen anlaşması gibi bir şey bu… Körfez İşbirliği Konseyi ile güvenlikten ekonomiye köklü anlaşmalar yaptı. Bu ülkelerle bölgesel ortaklıklara gitmeye çalışan Türkiye, S. Arabistan ve Ürdün'le yakın işbirliği içinde.

Bütün bu planlamalar sadece PKK ve Kuzey Irak'tan kaynaklanan “tehdit”le sınırlı değil. Türkiye siyasi ve ekonomik anlamda bölgesel ortaklıkların temellerini atmaya çalışıyor. Graham Fuller'in ifadesiyle; “Türkiye artık Amerika'nın müttefiki değil. Çünkü Türkiye kendi yolunu çizmeye, bağımsız düşünmeye başladı. Yüz yıldır ilk defa Türkiye büyük bölgesel güç haline geldi.”

Tam bu sırada, içerideki ekonomik krizin de tetiklemesiyle ABD'nin Ortadoğu'da nüfuzunun zayıflayacağına ilişkin tezler öne çıktı. Bağdat ile Washington arasında yapılan anlaşma bir yönüyle bunun bir sonucu.

Peki; ABD'nin olmadığı, ABD birliklerinin destek vermediği, Araplarla ayrışmaya doğru giden Kuzey Irak ile Türkiye'nin ilişkileri bundan sonra nasıl olur? Türkiye, Iraklı Kürtlere yönelik tehdidi fırsat olarak mı kullanır yoksa bu tehdidi göğüsler mi? PKK ve terör nedeniyle, Kerkük gerekçesiyle muhtemel Arap-Kürt geriliminden yararlanma isteği ilk bakışta baskın ağrılıklı seçenek gibi gelebilir. Ama son dönemde Ankara-Kuzey Irak ilişkilerinin genel seyrine bakılınca Türkiye'nin dışlayıcı değil, kapsayıcı seçeneği öncelediği görülüyor. Üstelik PKK'nın tasfiyesi K. Irak'la yakınlaşmanın bir meyvesi haline gelebilir. ABD'nin yeterli desteğini hissetmeyen K. Irak'ın da önünde fazlaca bir seçenek olduğu söylenemez.

Türkiye'nin yapması gereken K. Irak'la yakınlaşırken Irak içindeki etnik gerilimlere de bir şekilde müdahil olmaktır. Burada şu soru çıkıyor ortaya: Ankara'ya, ABD'nin bıraktığı boşluğu doldurma rolü mü veriliyor? Türkiye'nin gücü, hem ABD'nin hem de K. Irak'ın çıkarları için mi kullanılacak?

İlk bakışta böyle gibi olsa da, Türkiye'nin kendi yolunu çizme arayışı, kendini merkeze alma hesabı, bölgenin tüm unsurlarıyla işbirliği anlayışı, bölgenin zenginliklerini ve gücünü ortaya çıkarma uğraşısı başka bir ihtimali öne çıkarıyor.

Türkiye, PKK konusunun üstesinde gelebilmeyi de içerecek şekilde, K. Irak'la ilişkileri tahminlerin ötesinde ilerletebilir. Bu iyileşmenin içerideki yansımaları da oldukça kuvvetli olacaktır. Bunu yaparken de, bir taraftan Irak içindeki Arap-Kürt gerilimini yumuşatacaktır. Ermenistan ve K. Irak konusunda belki de önümüzdeki ayların en dikkat çekici gelişmeleri yaşanacaktır. ABD'nin çekilme anlaşması, Türkiye ile Barzani arasında flört döneminin de başlangıcı olacak gibi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.