Babacan rahat: Bu iyiye işaret!
Türkiye'nin cari işlemler hesabı 2010 yılında bir önceki yıla kıyasla yüzde 247,1 arttı ve 48 milyar 557 milyon dolarla rekor seviyeye ulaştı. 2010 Aralık ayında da cari açık yüzde 131,9 artış gösterdi ve 7 milyar 529 milyon dolar olarak hesaplandı.
Bakan Babacan bu konuda hayli rahat konuştu: “Türkiye büyüyecekse ve hızlı büyüyecekse bir miktar cari açık olacak. En azından önümüzdeki 3-5 sene olacak. Niye olacak? Çünkü Türkiye enerji ithal ediyor. Büyümemiz hızlandıkça daha çok enerji ithal ediyoruz.”
Yeni Akit Ankara Temsilcisi ve Yazarı Yener Dönmez’in Bakan Babacan ile yaptığı söyleşinin ikinci bölümünü yayınladı. Röportaj şöyle:
Akit: Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek, 25 bin dolar kişi başına düşen milli gelir gibi hedefler gerçekten iddialı hedefler olarak gözüküyor?
BABACAN: Sekiz yılda 3 bin dolardan aldık, 8 bin dolara çıkardık kişi başına düşen milli geliri. Yani sekiz yılda üç misline çıkardıysak, bizim daha 12 yılımız var. 12 yılda 2.5 misli. Bu bile ihtiyatlı bir rakam aslında.
Akit: Cari açık yumuşak karnı olarak gösteriliyor ekonominin. Cari açık ne öngörülüyor, ne olacak? Hep buradan eleştiri alıyorsunuz...
BABACAN: Şimdi şöyle: Bizim cari açığımız büyüme ile çok orantılı. Niye derseniz? Türkiye’deki tasarruf oranı çok düşük. Yani kendi birikimlerimiz hızlı büyümemize yeterli bir birikim değil maalesef. Dolayısıyla dünyanın tasarrufunu Türkiye’de kullanmamız gerekiyor ki o hızlı büyümeye noktasına ulaşabilelim. Yani Türkiye’yi uluslar arası yatırımlara daha açık bir ülke haline getirip Türkiye’nin sadece kendi kaynaklarıyla değil dünyanın kaynaklarıyla da beraber büyümesini sağlamak. Şöyle baktığınızda Türkiye büyüyecekse ve hızlı büyüyecekse bir miktar cari açık olacak. En azından önümüzdeki 3-5 sene olacak. Niye olacak? Çünkü Türkiye enerji ithal ediyor. Büyümemiz hızlandıkça daha çok enerji ithal ediyoruz. Hle hele bu yeni petrol fiyatları yukarılarda dolaşıyor. Yani bu fiyatlara petrol ithal ettiğinizde tabi ki bu cari açık olur.
CARİ AÇIĞIN SEBEBİ ENERJİ BAĞIMLILIĞI
İkinci önemli konu; Türkiye yatırım yapıyor. Geçen sene ithalattaki artışın en hızlı olduğu kalem yatırım ürünleri. 2010 ithalatında makine tesisatı ithal etmiş ülke, niye? Bu yatırımı yapacak, üretecek, bunu içeriye satacak, dışarıya ihraç edecek. Dolayısıyla bu enerjiden, makine tesisat ithalatından çok da korkmamak lazım. Cari açık konusunun özünde yapısal konular var. Bu konuların başında enerjide dışa bağımlılığımız var. Türkiye’nin enerji ihtiyacının dörtte üçünü biz ithal ediyoruz. Sadece akaryakıt olarak kastetmiyorum, tüm enerji ihtiyacımızı toplayın, bunların dörtte üçünü ithal ediyoruz. Peki bundan biz nasıl sıyrılmamız lazım? Ya kendi petrolümüzü doğalgazımızı bulacağız Karadeniz’de, şurada burada, ki henüz bir şey yok ortada, Şu da var, Karadeniz’de bugün bulduk desek 8 yıl sonra onu çıkarmaya başlayabiliriz. Yani kaynağa ulaşmak hemen onu çıkarıp paraya ulaştığımız anlamına gelmiyor ki şuan bulsak çok güzel bir haber olur bize fili getirisi. 8 yıl sonra aynı şekilde nükleer santral kursak, inşaatı 7 yıl sürüyor, bırakın projeyi falan.
SAĞLIKTA İYİ GİDİYORUZ AMA EĞİTİMDE…
Kısa vade de bu sorunlarımız devam edecek, bunu kabullenmemiz lazım. Yani cari açık sıfırlanır, 6 ayda biz çok sert bir frenle bunu sıfırlarız, ama ondan sonra Türkiye’nin büyümesi yüzde 1-2’yi geçmez. Yani yerimizde saymaya razı olmamız lazım ve Türkiye’deki refah artışını da duracağını kabul etmemiz lazım. Dolayısıyla bu konuda böyle hemen akşamdan sabaha işler değiştirecek bir formül yok. Asıl uzun vadede en önemli konu Türkiye’nin daha çok katma değer üretmesi, Bu da ancak insanlarımızın fert fert daha çok katma değer üretmesiyle olabilecek bir şey. 74 milyon nüfusumuzun tek tek daha çok üreten, daha çok katma değer veren birey olması lazım. Bu da eğitimle alakalı. Bakıyorum insani gelişmişlik endeksine, Türkiye 83. sırada. Dünyanın en büyük 16. ekonomisi. Niye? Çünkü insani gelişmişlikte üç tane konuya bakılıyor. Birincisi para. Ne kadar para kazanıyor insanlar, milli gelir. İkincisi sağlık. Üçüncüsü eğitim. Milli gelirimiz hızlı gidiyor, sorun yok. Sağlıkta bayağı iyi bir noktaya geldik ancak eğitim de mevcut nüfusumuzun eğitiminin düşüklüğü bizi geride bırakan en önemli unsur. O da şöyle ölçülüyor: Nüfus derken 25 yaş üstünü alıyorsu,n okulda kaldığı süreye bakılıyor, açık öğretim falan filan değil, sınıfta tebeşir tozu yutacak öyle. Bizim şuan da 25 yaş üstü nüfusumuzun ortalama okulda geçirdiği yıl 6.5 yani artık okulla alakası kalmamış 6. sınıftan 7. sınıfa geçememiş bizi zaten 83. sıraya düşüren bu yani.
BİZ 50 BİN DOLARA KONTEYNIR, ONLAR İSE…
Akit: Dünya ortalaması ne durumda?
BABACAN: Onu bilmiyorum şuan. Ama dünyanın en büyük 16. ekonomisi olup da 83. sıradayız. Bunu da hemen değiştiremezsiniz çok zor. Yani 25 yaş üstü nüfusun bu 6.5’luk ortalamasını değiştirebilmek için yani şimdiden yetiştireceğimiz öğrenciler liseyi bitiriyor. Çok zor yani şimdi 6.5’luk eğitimi olan bir nüfusun da katma değer üretmesi maalesef o kadar yüksek olmuyor. Bugün mesela Almanya’ya bakın, İkinci Dünya Savaşı'nda yerden birden bire kalkıyor, dünyanın en önemli ekonomilerinden biri oluyor. Niye? Hiçbir şey yok ortada; kaynak yok ama yetişmiş insan gücü var. Japonya İkinci Dünya Savaşı'nda dümdüz, iki tane atom bombası atılmış, savaş tazminatları, şunlar bunlar ve bakıyorsunuz sonuçta yine dünyanın en büyük ekonomisi olmuş. Niye? Çünkü yetişmiş insan gücü var. Tek tek katma değer üreten insanlardan oluşan bir toplumun çok daha farklı bir noktaya geldiğini gösteriyor. Almanya cari fazla üretiyor milli gelirin yüzde 3-4 kadar cari fazla üretiyor. Çünkü tek tek yetişmiş insanları var. Tamam nüfus yaşlanıyor, daralıyor ama bakıyorsunuz hala teknoloji var, bilim var, her şey var da var. Yani en kaliteli malları üretiyorlar dünyada, en iyi arabayı, makineyi, şu bu... Dolayısıyla biz ne yapıyoruz? 50 bin dolara bir konteynır dolusu mal satıyoruz. Adamlar ufacık kutu da yüz tane cep telefonu 50 bin dolara satıyor. Fark bu. Sonra cari açık oluşuyor özü bu.
TÜRKİYE'NİN REZERVLERİ 15 MİLYAR ARTTI
Akit: Bizim de bunları üretmemiz lazım. Yani eğitim alanında yapılacak daha çok iş var
BABACAN: Aynen öyle. Bu uzun vadede bu işin çözümü bu. Ama kısa vadede büyümek için dışarıya açık olmamız lazım. Cari açık bugün açıklandı, rakamlar 48.6 milyar ama daha enteresan bir tablo var. Bir yandan cari açığımız var fakat bir yanda da Türkiye’nin rezervleri 15 milyar dolar artmış. Yani cari açıktan çok daha fazla Türkiye’ye sermaye girmiş. Yani aradaki farkı şöyle bir bakacak olursak aşağı yukarı 3 milyar falan ediyor. Yani Türkiye’ye 63 milyar bir giriş var 48 milyar da cari açığımız var aradaki farka bakıyorsunuz 15 milyar dolar. Türkiye’nin rezervleri artmış. Cari açığın çok büyük bir problem olduğunu söylüyorlar ama 15 milyar da artı var. Şimdi bir yandan da büyümemiz yüzde 7.5- 8.5 arasında çıkacak. Bu aralıkta yüzde 5 olsaydı daha az enerji ithal edecektik. Türkiye’de iç tüketim daha az olacaktı. Çünkü büyümenin en önemli kaynaklarından bir tanesi alış veriş, iç tüketim az olacaktı, cari açık daha az olacaktı. Şimdi gelelim 2011’e. Biz cari açığın Türkiye için büyük bir problem olmadığını hep söyledik. Ama artış trendi devam ederse artan cari açığın finansmanı ile ilgili dünya koşullarını da dikkate alarak acaba ileride bir problem olur mu olmaz mı? sorusunun cevabı olarak biz kasım ayından itibaren biliyorsunuz politikalarda değişikliğe başladık. Bir yandan Merkez Bankası bir yandan BDDK bir yandan Hazine, aldığımız tedbirler derken, ne yaptık? Tamam çok güzel, hızlı büyüyoruz. Herkes mutlu, güven endeksleri maksimum noktada. Ekonomik beklentiler çok çok iyi. Ama nereye gidiyoruz? Bugün mutluyuz ama 2011’de nasıl olacağız? Bu konuda bir miktar zaten endişe duyduğumuz için ve dünyada olumsuz senaryolar gerçekleşirse nasıl etkiler bizi? Farklı senaryolara karşı nasıl hazırlıklı olmalıyız diye şöyle dönüp baktığımızda, bazı kararlar aldık. Öncelikle dedik ki, bu kısa vadeli sermayeyi yani çok hızlı girip çıkan sermayeyi biraz daha caydırıcı neler yapabiliriz?
63 milyar giriş olmuş. Şimdi bunların ağırlıklı kısmını daha uzun vadeli, kalıcı malıcı ama daha kısa vadeli giren çıkanlar var, onlar zaten piyasada dalgalanmaya sebep oluyor. Şimdi biraz caydırıcı hale nasıl getiririz.? İkincisi geçen sene bankalar kredi hacmini yüzde 34 artırdı. Peki bu yüzde 34 artışın üstüne bir daha yüksek bir artış iç tüketimin artması ki sadece tüketici kredilerinde artış geçen sene 40 milyar lira. Türkiye’de bu şu demek: Türk halkı daha kazanmadığı 40 milyarı peşinen 2010'da harcamış ve borcu da 40 milyar lira artmış. Şimdi tamam moraller iyi, geleceğe güvenle bakıyor. Şimdi Amerika’da böyle bir şey olsa Obama seçimleri tekrar alır, Merkel, Cameron, Sarkozy böyle bir şey olsa herhalde sorgusuz sualsiz bir numaralı parti olur. Bu da gıpta edilecek bir durum ama tamam mutlu da olduk halkımız güveniyor korkmuyor. Elinde olanı harcıyor, borçlandığını da harcamış. Güzel ama ölçülü güzel. 2011 de bunun üzerine bir miktar daha kredi artışı olsun ama genel dengeleri sarsıcı, Allah korusun, ileride sosyal sıkıntıyı beraberinde getirecek şekilde açılmayalım. Dolayısıyla bankacılıkla ilgili hemen BDDK bir tedbir daha açıkladı biliyorsunuz. Genel karşılık oranlarını kriz sebebiyle sıfıra çekmişti bunu bire çıkardı onu dünkü kurul kararıyla aldılar bugün açıkladılar ve Merkez Bankası'nın kararları bizim tüketici kredisindeki vergiyi yüzde 10’dan 15’e çıkarmamız.. Bakın vergi arttırıyoruz, dikkat edin tüketici kredilerindeki KKDF'yi yüzde 10’dan 15’e çıkarıyoruz. İki üç ay oldu. Bütün bunlar aslında ne için? Bu kredi hacminin kontrolsüz bir şekilde artışını biraz frenlemek, biraz dengede tutabilmek, kredi artsın ama yüzde 20-25 artsın ama yüzde 34’ün üzerine bir yüzde 35-40 artarsa, bazı bankalar var ki bazı bankalar öyle planlamış.
‘2001 KRİZİNİN SENETLERİNİ TEMİZLEDİK’
Akit: Kredilerde kamu bankalarının hacmi daha fazla değil mi?..
BABACAN: Öyle ama kamu bankalarının şöyle bir özelliği var: Doğru, 2010’da kamu bankalarının kredi hacmi bankacılık sektörüne oranla daha hızlı gelişmiş. Ama şöyle bir fark var: Kamu bankalarının elinde yüksek miktarda hazine kağıdı var ve 2001 krizi sebebiyle verilmiş özel tertip hazine kağıtları da var. Onların sermayesini güçlendirmek adına içine hazine kağıdı konmuş bankalara hazine onları ödemiş ama yerine hazine tekrar o bankalardan borçlanmamış. Dolayısıyla bankaların elinde fazla likidite kaldı. O miktarı da kamu bankaları ilave kredi olarak kullandılar. Özel bankaların böyle bir durumu yok. Dolayısıyla kamu bankaları aslında yavaş yavaş normal bankacılığa dönüyor. Çünkü 2010’a kadar devam etti özel tertip kağıtlarının ödenmesi. Çok şükür bitti şimdi. Biz 8 milyar ödeme yaptık, geri de almadık. Sonra da kaldı 2001 krizinin özel tertip senetleri. Çok şükür onların hepsini temizledik.
“IMF’NİN YAPISINI DEĞİŞTİRİYORUZ”
Akit: IMF ile ilişkiler ne durumda?
BABACAN: 3 yıldır onlardan kredi kullanmıyoruz. Şu çok önemli; 2001 ve 2002’de yapılanlara bir bakın. İnanmadığımız hiçbir şeyi yapmadık. Bütün uygulamaları güvendiğimiz için ve doğru olduğunu bildiğimiz için yaptık. Onlardan kredi kullanmadan, Stand-By anlaşması yapmadan kendi doğru bildiklerimizi yapıyoruz. İşte Türkiye 1 yıl içinde 68 milyar dolar kaynak sağlamış. IMF’nin kendisi de söylüyor. Bakıyorlar, analiz ediyorlar, bizden para kullanmaya ihtiyacı yok diyorlar. IMF’nin yönetim yapısı değişiyor. Eskiden yönetim kurulunda beş tane koltuk vardı. Ve Türkiye orada Belçika’nın arkasında 10 ülkeden biri olarak oturuyordu. Bütün bu yapı şimdi değişiyor. Onun kararı en son Kasım 2010 G-20 Zirvesi’nde verildi. Artık yönetim kurulunda tahsisli koltuk yok, herkes seçimle gelecek. Türkiye’nin orada daha fazla temsil edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
‘EFSANE BİTTİ’
Akit: Hükümette Kemal Derviş politikası sürdürülüyor görüntüsü vardı, o algı değişti mi?..
BABACAN: Bugün bile söylüyorlar, diyorlar ki iyi giden ne varsa Türkiye’de o 2001’de yapılanlar sayesinde.
Akit: Derviş efsane gibi gösteriliyordu ama...
BABACAN: Efsane konusu falan şimdi kalmadı.
‘HALKIN İSTEĞİNE GÖRE ADIM ATACAKSIN’
Akit: Eski bir Dışişleri Bakanı olarak Mısır’da Mübarek’in gitmesine nasıl bakıyorsunuz?
BABACAN: Her gün şartlar değişiyor. Bundan sonra gelişmeleri izlemek gerekecek. Dünya çok açık toplumların olduğu bir yer haline geldi. 30 cm’lik bir uyduyu takan, bütün televizyonları izleyebiliyor. İnternet üzerinden artık sosyal iletişim sosyal gruplar oluşmaya başladı. İnsanlar kendi aralarında tartışabiliyorlar. Doğru fikirler gelişiyor. Ya ülkeyi tamamen kapatacaksınız, Kuzey Kore gibi. Telefon internet gibi bir şey yok, giriş çıkış yasak, tamamen istihbarat ve polis devleti. Ya da açıkça herkes görsün istiyorsanız halkın taleplerine cevap vermek zorundasınız. Özgürlük arayışı kendi iradesini daha açık ortaya koyacak.
Akit: Mısır’daki gelişmeler bölgeyi nasıl etkiler?
BABACAN: Bunun yankıları her ülkede olacak. Her ülke bir reform için bu adımın hızlandırılması adına çareler arayacak. Barışın hızlandırılması için düzenli şekilde yapılanması da önemli. Allah korusun can kaybına yol açan değişimler daha sancılı oluyor. Bunu belli bir takvim açıklayıp düzenli şekilde reformların yapılması gerekiyor. Tansiyonu azaltacak, insanların taleplerini dikkate alacak adımları atmak gerekiyor, yoksa bugünün dünyasında Kuzey Kore gibi kapanacak ya da halkın ne istediğine göre adım atacaksınız, başka çaresi yok.
KAMU KURULUŞLARININ PARASI NEREDE TUTULABİLİR?
Akit: Ekonomide bir havuz sistemi var mı?
BABACAN: Devletin parası varsa belli bir yerde toplansın. O dönemde bilgisayar o kadar gelişmemiş. Biz bunu zaten bilgisayar ortamında yapıyoruz. Bugün itibariyle hazine ile ilgili birim, bilir devletin ne kadar parası olduğunu. Parayı illa vermesi şart değil. Bilelim yeter. Kamu hazinedarlığı diye bir sistemimiz var. Bu şu demek: Kamu kuruluşlarının parası nerede ve nasıl tutulabilir... Nerede nasıl değerlendirilebilir. Bunu düzenli halde yapıyor.
Akit: Şu anda uygulanıyor mu?
BABACAN: Şu anda baktığımızda ağırlıklı olarak merkez hükümet birimlerinin paraları, kamu bankalarındadır. Kamu bankaları paraları ağırlıklı olarak kâr da alır.
RÖPORTAJIN DÜN YAYINLANAN İLK BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN
YENİ AKİT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.