4 senede bir hafız

4 senede bir hafız
Kartal Anadolu imam Hatip Lisesi bir ilke daha imza atıyor. İsteyen öğrenciler lise tahsiliyle hafızlığı birlikte yapıyor. Dört senede bir hafız yetişiyor!

İmam-hatiplerde kalitenin öncüsü Kartal Anadolu imam Hatip Lisesi bir ilke daha imza atıyor. İsteyen öğrenciler lise tahsiliyle hafızlığı birlikte yapıyor. Dört senede bir hafız yetişiyor! Bu güzel çalışma iki sene önce, meslek dersleri öğretmeni Süleyman Aydın’ın teşebbüsüyle başlamış. Yolun başında “Adam sen de, mümkün değil” dense de zaman Süleyman Hocamızı haklı çıkarmış. Şimdi liseli hafızlar yolda.

Eylül 2009’da bir grup öğrenciyle başlanır hafızlığa. Her sabah yurtta ezber yapılır. Öğrenciler şafak sökmeden kalkarlar. Süleyman Aydın gecenin beş buçuğunda evinden çıkıp hafızlığa tahsis edilen yere gelir. Okul saatine kadar ezber yapılır, ezber dinlenir.

Müstesna öğretmen!

Her gün gecenin bir yarısında kalkıp okulda mesaiye başlamak… Evet, iki sene hiç ara vermeden gece okulun yurduna giden, öğrencilerin nazını, kahrını çeken, Allah imkân verdiği müddetçe bu kutlu yolda yürümeye azmeden bir öğretmen. Ek dersin hasını bir kuruş ücret almadan, bir aferin beklemeden öğrencilerine bezleden bir öğretmen. Sizce de nadir değil midir?


Süleyman hoca neden böyle, nerede başladı bu diye düşünüyoruz hani. Araştırıyoruz, soruşturuyoruz… Hocamızın eski talebesi, Ertuğrul Düzdağ hocamızın sohbetlerinden tanıdığımız, İlim-Yayma Dr. Niyazi Kurtulmuş Öğrenci Yurdu’nun genç ve yakışıklı müdürü Kurtuluş Öztürk ağabeye sorduk, bakın ne dedi:

“Toplumların, medeniyetlerin yükseliş ve çöküşleri büyük cümlelerle izah edilmeye çalışılsa da aslında bütün bu süreçler, ifade etmesi çok kolay fakat tarifi bir o kadar zor bir kelimeyle izah edilebilir: Aşk… Varsa her şey var, yoksa hiç bir şey yok. İnsan eliyle işleyen cümle işlerin oluş kaynağı o. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde başlatılan bu uygulama hakikaten çok büyük fedakârlık gerektiren bir iş. Bu fedakârlığı yapan öğretmen, toplumda iyiye doğru çevrilen güzel şeylerin alkışsız, isimsiz, rütbesiz kahramanıdır. Ancak bunu yapan insan Süleyman Aydın olunca insanın gözünde yapılan iş rutin bir şey haline geliyor. Çünkü onun tanıyanlar bilir ki bu tür çalışmalar onun normal standardıdır. Düşünsenize eğitim kadrosunun yarısı böylesi sancılar taşıyan bir ülkede olabilecekleri.

Satırdan değil sudurdan eğitim!

Sözü fazla dolandırmadan bu fedakâr insana, Süleyman Aydın’a gelelim. Kendisiyle 1990’ların başında Çatalca İmam Hatip Lisesi’nde öğrenciyken tanıştım. İlk görev yeriydi. Çiçeği burnunda genç, idealist bir öğretmen olarak başladı okula. Biz onun ilk öğrencileriydik. Henüz evli olmadığından yurtta kalıyordu. Daha ilk yılından öğrencilerin iyi yetişmesi için ders dışında gruplar halinde etütler yaptırır, okumaya teşvik eder, onlarla arkadaşlık yapardı. Üst sınıflarla alt sınıflardaki öğrencileri bir araya getirerek abi kardeş grupları oluştururdu. O dönem grubumda bulunan arkadaşların bir kısmı bugün birer idealist eğitimci olarak hizmet ediyorlar.

Süleyman Aydın’ın etkisi “satırdan değil sudurdan eğitim” metodunu uygulamasından geliyor. Yaptığı işe gönlünü koyuyor, inancını, değerlerini katıyor. Bunun sonucu da Allah yapılanı bereketlendiriyor. Bu durum, temas ettiği insanlara -bilginin yanında- karakterlerini de etkileyecek özellikler ekliyor. Zaten bizdeki hoca ile modern dönemin sadece bilgi aktarım vazifesi yüklenen eğitimcilerinin farkı burada yatıyor.

Süleyman Bey, sadece eğitimci olarak fedakârlık eden bir insan değildi. Okulumuzun her türlü ihtiyacında işin bir ucundan tutmuş olarak görürdük onu. Bir gün sırtında çimento torbalarını üst kata taşıyor, bir diğer gün elde mala sıva yapıyor. Hafta içi hafta sonu fark etmiyor. Şayet bu işler yapılırken kazara oradan geçiyorsak hocamız işin sevabını bizimle cömertçe paylaşırdı. Zaman zaman kızardık da içimizden. Karadeniz insanının temel özelliklerini görürsünüz Süleyman Hoca’da. Çabuk kızar ancak bilirsiniz ki bu kızgınlık birkaç saniye sonra geçecek. O birkaç saniyeyi atlattıktan sonra tehlike geçmiş demektir.

Bu tür hizmet insanlarının fedakârlıklarının en büyük taşıyıcıları aileleridir. Eşleri, çocukları onlarla birlikte çok fazla zaman geçiremezler. Çocuklar, tatilde kendilerine ayrılması gereken zamanı Rize’nin ücra köşelerinde hafızlık yapan ağabeyleriyle, kardeşleriyle paylaşıyorlar. Hatta paylaşmıyor doğrudan onlara hediye ediyorlar. Bu fedakârlıklar gerçekten sıradan insanların ne çekebilecekleri ne de anlayabilecekleri işler. Üstelik bu insanlar yaptıklarının karşılığını sadece vicdanlarında ve Rableri katında görüyorlar.

Rabbim Süleyman hocaların sayılarını arttırsın.”


Bu sefer İkizdere’de bulduk!

Süleyman Aydın hocamız sadece gecesini, uykusunu mu vakfetmiş hafızlık uğruna? Hayır, hocamız yaz tatillerinde bile gayesi uğrunda mücadele ediyor. Geçen sene çekirgelerini Bolu’ya götürmüş. Bu sene de Rize’deler diye duyduk, düştük peşlerine. İkizdere İlçesinde bulduk onları.

Yüksekçe bir yerde, ulu dağların ortasında kurulmuş ufacık bir ilçe burası. Nüfusu sadece iki bin dört yüz. Yani büyükçe bir köy desek sezâdır. Karadeniz’de, Türkiye’nin en yeşil bölgesindeyiz. Üç tarafımız dağlarla çevrili. Dağlar tepelerine kadar yemyeşil. Oksijen deseniz, ondan bol bir şey yok. İstanbul’un egzoz kokan havasından sonra, çok lüks bir havayı teneffüs ediyoruz. Öyle ki, engin doruklara çıkmaya yeltendiğimizde bıçak gibi yokuşlar dahi nefesimizi kesmeyi başaramıyor. Böylesine oksijenle karşılaşan ciğer hiç sendeler mi? Ciğerimiz zorlanmıyor ama bacaklarımız bu engebelere seksenlik Karadenizli nineler kadar alışık olmadığı için takatimiz tükeniyor.

İşte Kartallı gençler tam hafızlık yapacak yeri bulmuş. Nefis havası, leziz suları, Kars’tan gelen taptaze kaşarı, bayatlamak nedir bilmeyen, fakat zaten taş gibi sert olan enteresan simidiyle ezber yapan zihinler burada unutmayı unutmuş. Fotokopi makinası hızıyla sürdürüyorlar ezberlerini.


Neler yapıyorlar?
 
İkizdere Merkez Kur’an Kursu’nda misafir olan hafız adayları beş vakit namazı cemaatle, camide ikame ediyorlar. Ezber trafiği gece üçten itibaren başlıyor. Birbiri ardınca gelen ezberler, çocuklardan çok hocalarını sevindiriyor. Gece uykusuna doyamayan gözler sabah bir kez daha dinlendiriliyor, böylece ezberler pekişiyor. Sonra yine ders. Öğle vakti, kaylule saatleri var gençlerin. Hem de tam bir buçuk saat uyuyorlar. Zihinler yeni bir güne başlarcasına berraklaşıyor kaylûleden sonra. Sorduğumuzda “Abi, bazen günleri karıştırıyoruz. Sabah yaşadığımız şeyi dün, dün yaşadığımızı günler önce yaşadık sanıyoruz. Bir günü iki kere yaşıyoruz, ömrümüz bereketleniyor.” diyorlar. Kaylûleyi o kadar övüyorlar ki, yeniden uyuyasımız geliyor.

Bu güzel gençlerin hafızlık yaptığı İkizdere Merkez Kur’an Kursu’nun hemen arkasında peş peşe üç tane şelale var. Müşfik hocalarından dayak yiyemeyen gençler, yoruldukları zaman ikinci şelalenin altına girip dayak açıklarını kapatıyorlar. Gençler Uzungöl’ü ve İkizdere’nin az yukarısındaki Ridos Kaplıcalarını da ziyaret etmişler. Onlar Ridos’taki açık kaplıcada yıldızları seyretmişler. Biz Ridos’a gittiğimizde yağmurun altında kaplıca suyuna girdik. Ridos Kaplıcalarının reklamında Araplar için “setahsebûn keenneküm fi’l cenne/kendinizi cennette gibi hissedeceksiniz” yazıyordu. Biz de kendimizi cennette sandık.

Gezileriyle, dağ yürüyüşleriyle, İslamî cümbüşleriyle İkizdere tam hafızlık yapılacak yermiş vesselam. Kartallı’ların birkaç hafta konakladığı bu kuran kursu Metin Tavukçu ağabey’in de himmet ve hizmetleriyle çağdaş Kutuz Hoca’ları yetiştirmeye devam ediyor. Metin ağabey tüm Türkiye’den gençleri, bu kursa davet ediyor.

onbesyirmibes.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.