ÖSS'ye girecekler okusun

ÖSS'ye girecekler okusun
ÖSS sınavını konu edinen Anadolu Gençlik Dergisi, kazanma ve kaybetme üzerine ilginç bir değerlendirmede bulundu. ÖSS'ye girecek adayların okuması gerektiğini düşündüğümüz yazıyı yayınlıyoruz.

Hayatta kaybetmek de var

Etraf dağınık yine, masada zihin açıcılığına olan inancımız tam birtakım kuru yemişler, atıştırıcılar eşliğinde nefesi en kuvvetlisine okutulmuş renk renk kurşun kalemler, üzeri yazılmış yeşil pelikan silgi beraberinde, dokunulmaktan parmak izine doymuş, rengi uçmuş, orta boy çizgisiz, beyaz kağıtlar, az kullanılmış yaprak testler, ucu erimiş koyu baskılı tercihen 0.7lik otomatik yazı gereçler…

Her şey hazır mı? Bir eksikle evet. Tamamlayalım. Tüm bu kargaşanın içinde kafasını dik tutmaya çalışan, yorgunluktan bitap düşmüş bir zavallı ergen başı. Mevsimi geldi ya yine sınav canavarı kurban arayacak kendine, temiz saf, kirlenmemiş bedenleri seçecek iştahlı midesi için, sınav çarkı yine dişlerini törpülemeye başlıyor. Adı muhtelif her yaş ve beden genç-çocuk bireyler için düşünülmüş çeşitleri ile üstelik, onu bu sezonda aileler yine saçlarını süpürge ederek besleyip büyüttükleri bu yaşa getirdikleri evlatlarıyla besleyecek. Çok pesimist oldu diyorsanız, şu kurguya ne buyurursunuz, ayağında prangaları ile, giyilmekten aşınmış soluk gri tek renk aynı tür  hırpani kıyafetler içinde bir spor salonu dolusu öğrenci, şuursuz bir makineler ordusu misali hep bir ağızla "ba-şar-mak zo-run-da-yız!!!!" diye bağıracak ellerini havaya kaldırarak yine. Çekiçler çalışmaya devam ederken heyecanından, ruhundan ve ateşinden uzaklaştırılmış, sadece biyolojik yaşı "genç" bir kalabalık yine hiç hissetmeden öğütülüp sindirilecek. Manasızca dizilmiş yuvarlak boşlukları doğru(!) karalama becerisini bir statü sıçrayış aracı olarak gördüğümüz sürece, biz  dünyaya kulak tıkayadururken bu çarklar hep daha çok taze kan isteyecek. Vazgeçmeyecek çünkü yukarıda da yer aldığı üzere "başarmak zorundayız!!!"

İyi de neden, neyi başarmak? Başarı kavramının toplumsal belleğimizde karşılık bulduğu tarif yeterince dezenformasyona uğramadı mı? Gerçek kıymet, kömür içindeki elmasın sırrında saklı değil midir? Hangi sınav belirleyebilir bunu? Suimisal misal de gösterilemez elbet ama, örnekleri de yok değil, sizce katil doktor, rüşvetçi kaymakam, hırsız bakan olmak kamil insan olmaktan neden daha kıymetli? Çünkü bize doktor olmanın zanaatkar olmaktan daha eftal olduğu öğretildi de ondan, yine bize aritmetik ortalama bilmenin, sarı topların, kırmızlara olan olasılık hesaplamalarının, çiniciliğin, seramiğin naifliğinden, peygamber mesleği demirciliğin lüzumundan daha mühim bir bilgi olduğu öğretildi de ondan… 
Yine bize birinin " bey" yahut "hanım" diye hitap etmesi için illa ki duvara asılı çerçevesi iri nakış kazılı, içinde falan üniversite falan fakülte filan bölüm yazılı  (buraya dikkat ecnebice eğitim veren boğaziçisi, teknik olanı makbuldür) ama yine de  ileri derece alaturka olmaktan kurtulamamış diplomalarımız olmalı da ondan… 

Oysa bu memleketin tıp dünyasındaki son ilerlemelere vakıf doktorlar kadar, kumaş dünyasındaki son çizgileri, en ulaşılmaz tasarımları yakalayabilmiş terzilere de, teknolojinin şifrelerine muktedir olmuş mühendisler kadar ahşabın kırk türüne hakim, oymanın, nakışın her halinden anlayan mahir marangozlara da ihtiyacı var. Hadi birinden vazgeçtiğimizi düşünün, doktorlar çin malı, stok fazlası envai çeşit markalarla taçlandırılan lakin hakikatte hazır giyim adındaki birbirinin aynı ucubeliklerden ötesi olmayan kumaş artıkları ile her bedene aynı kalıp veren üstelik sağlıksız  kıyafetlerle arz-ı endam edecek, mühendislerse, teknolojinin gücünün yetmediği zerafet ve estetikten mahrum evlerde tek tornadan çıkmış İtalyan taklit  hemen her yerde bulmanın mümkün olduğu oturgaç ve eşyacıklarla dolduracak etrafını, terzilik de marangozluk da tıpkı pek çok "zanaat" gibi tarihe karışacak üstelik. Ahilik müessesi nasılsa tarih oldu, hadi herkes çok çok yesin o zeka artıran bakanlık onaylı, televizyon duyurulu ceviz ve badem içlerinden şifa olsun, hadi bütün sınav çocukları içsin okunmuş filan babadan net artırıcı, doğru yapıcı, test azmanı mukaddes sularından…Kişi başına bir doktor düşsün de o her kişi birer beyaz önlüklü oyundakine atıf  "doktorcuk" oluversin, 4 kişilik bir haneye en az 3 mühendis yetsin de - zira biri yukarıdaki örnekte doktor oldu geriye kaldı üç - etraf "möendis" çöplüğüne dönüşüversin. Olsun mu ister misiniz? Esnafsız, tüccarsız, taksi şoförlerinin olmadığı, elektrik tesisatından kimsenin anlamadığı, çiçekçilerden, çiftçilerden mahrum bir dünyada yaşamak ister misiniz hakikaten….

Dürüst olalım, kaybetmek herhangi bir cümle içerisinde kullanılmamış bir başına hali ile dahi ziyadesi ile gariban bir kelime. Kaybetmek, fonetik olarak ilk kertede zihinlerde  "kayıp gitmek" e eşdeğer düşmez mi zaten, uçurumdan düşer gibi, kayalıklardan yuvarlanır gibi, kayıp gitmek. Şimdi popüler bir tümce içinde yer verelim bu hor görülür, itilir kakılır kelimecağızımıza "Üniversite sınavını kaybetti…" gizli öznenin başına gelenler hadisenin vehametini sergilemiyor mu,  pek çokları için cihanın sonu değil mi bu durum…
Hayır istese atom mühendisi dahi olabilirdi…Hem kimbilir belki de üniversite onu kaybetti…Hem nedir bu kaybetme üzerine değerlendirmek her şeyi, Hangi kaybetme?  Hayatının baharındaki gençlere, hayatlarını ne olarak ve nasıl sürdüreceklerine karar vermeleri için, 180 soru sorulan, bunların 3 saat içinde cevaplanması beklenen, bir kaç netle bir insanın eczacı mı, elektronik mühendisi mi , fizikçi mi, yoksa lise mezunu (bu da öteden beri bir aşağılama tabiri olarak kullanılır ya hep)  tezgahtar mı olacağının seçildiği, ezbere dayalı ve kötü eğitim sisteminin ve ülkedeki üniversite sayısının yetersizliğinin sonucu olarak ortaya çıkan bir garabet bu...Bunu mu kaybetti öznedeki gizli kahramanımız…

Sen şimdi gelişmiş ülkelerde aranılan, hayal gücü, olayları mantık çerçevesine oturtma, bu çerçevede değerlendirebilme ve planlama becerisi, makale yazabilme mahareti  gibi bir çok beceriyi ölçemeyeceksin, sanata, dile, spora ilgisi olan gençleri bile trigonometri, hücre bilgisi, nitrat - nitrit farkı öğrenmeye zorlayarak matematiğin akıl almaz despotizmine layık tutacaksın sonra da bir yerlerde birilerinin bir şeyleri kaybettiğinden söz edeceksin…

İddialı olacak belki ama, bu ülke özellikle son elli yılında güzel sanatlarda , edebiyatta, tarihte, toplum bilimciliğinde,  bilumum sosyal zeka gerektiren alanlarda "dahi" derecesinde yerli yapım yetiştirilmiş insan üretememişse sorumlusu bu seçme seçilme sistemidir. Nokta, bu fırsatla sınav ve kaybetmek ilişkisini bir kez daha gözden geçirmemizde fayda var aslında. Zeka seviyesi üst düzey olanı ayırt etmekten aciz sistem bir bakıyorsunuz "geri zekalı" olanı çoktan ayırıp bir kenara bırakmış bile…  Kaybetmenin alternatifinin sunulmadığı bu laubali düzende, hala akşam haberlerinin zihin açan, zeka yapan kuru pestillerinden medet umanlar varsa, onlara bir tavsiye, henüz öss sınavı bile yapılmamışken, kaybeden namzetleri, kazananlar arasından itina ile ayıklanmamışken  tefeci tüccar edası ile avuç kaşıyan ileri görüşlü kurskapanların bir sonraki yıl için duyurduğu "erken kayıt" avantajından yararlanmak için sıraya girsinler…Nasılsa gerçek kazanan, ağzına kadar silme doldurduğu para  kasası ve üniversite yerleştirmeleri sonucu  ticarethanesine boydan boya asacağı sözde kazanmışlar listesi ile belli şimdiden...

Şems Şeyma Sözcü –Anadolu Gençlik

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.