Devletin, öğretmenine reva gördüğü zulüm!

Devletin, öğretmenine reva gördüğü zulüm!
Vakit gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak’a mektup gönderen bir dershane öğretmeninin yazdıkları, öğretmen adaylarının devlet eliyle nasıl çaresizliğe sürüklendiklerini gösterdi.

İşte ismini vermek istemeyen öğretmenin tüm çıplaklığıyla üniversiteden günümüze kadar yaşadıklarını özetleyen içler acısı mektubu:

"
Sayın Abdurrahman Dilipak
Bu mektubu size yazıyorum çünkü sizin yazılarınızı ve gazetemizi okuyorum. Bugünkü yazınızı (17.06.08) okuyunca bu mektubu size göndermenin uygun olacağını düşündüm. 

'SEN SİYASET YAPARSIN, DİN DERSİ VERME'
Ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünden 2000 yılında mezun oldum. Mezun olduğum sene, Ecevit iktidarının fen-edebiyat fakültesi mezunlarını Milli Eğitim kadrolarına atama yapmamasıyla dört yıl okuyup da öğretmen olacağımız beklentimiz boşa çıktı. Ben de o yıl sözleşmeli olarak bir ilköğretim okulunda 6.sınıflara Türkçe ve 7.sınıflara Turizm öğretmeni olarak işe başladım. Şimdi nasıl oluyor diyeceksiniz ama burası Türkiye olduğu için maalesef oluyor. Onun hikâyesi de ilginç ben okula iş için gidip müdürüyle görüştüğümde bana önce iş-teknik dersi öğretmeni olarak çalışmamı teklif ettiler ben de o konuda yeteneğim olmadığını imam hatip mezunu olduğum için din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girebileceğimi ifade ettim. Fakat müdürün dine bakışı pek sıcak olmadığından bana eğer o derslere girersem siyaset yapabileceğimi o yüzden o dersi başkasına vereceklerini söylediler. O bahsettikleri de memurluktan emekli bir bayandı. Aslında bana demek istenilen şuydu:  Bize din dersini öğretebilecek birisi lazım değil çünkü bilen birisi çocukları etkileyebilir ve dindar çocuklar yetiştirebilir. Siyaset diye kastettikleri muhtemelen buydu. Daha sonra bana iş-teknik dersini vereceklerini dersin zaten zor olmadığını ifade ettiler. Ben de mecburen kabul ettim ve bir sonraki gün işe başlamak üzere oradan ayrıldım. Sonraki gün okula gittiğimde bir başka sürpriz beni bekliyordu. Okula varınca ders programımı sordum. Bana programın olduğu panoya bakmam söylendi ben de baktım ve gördüm ki Türkçe dersine verilmişim. Bir yanlışlık olduğunu söyledim bana o dersin açık olduğunu ve bu dersin daha önemli olduğu söylendi ben de yine çaresiz kabul ettim. Daha sonra da turizm dersleri ilave edildi.


Burada size o zaman sözleşmeli öğretmenlik nasıldı bundan bahsetmek istiyorum aşağıdaki  satırlarda da DERSANECİLİKTEN bahsedeceğim: Benim gibi devletin teveccühü olmayan bölümlerden mezun gençler okulları dolaşır ve o okulda açık geçen derslere girerlerdi sadece ek ders ücreti karşılığında. Yani o okulun müdürüyle konuşup girdiğimiz ders karşılığında ek ders ücreti alırdık sadece girdiğimiz dersin ücretini. SSK falan yok tabi. Hafta sonu çalışmayınca ücrette işlemiyordu cüzi bir miktar paraya çalışıyorduk. Devlette kayıt dışıydık yani. Aldığımız paradan başka hiçbir sosyal hakkımız yoktu bize öğretmen pasosu bile verilmiyordu yarı öğretmen gibi bir şey.

Sınıfta öğretmen dışarıda öğretmenimsi… Neyse devam edeyim yerimize bir öğretmen atandığında bizim işimize son verilirdi biz de başka bir okula yollanır ve boş ders doldurmak için yer bulmaya çalışırdık sene 2000 milenyumu devir Ecevit devri iktidarı. Sonradan bu sözleşmeli öğretmen işi AKP devri iktidarında biraz iyileştirildi. Merkezi atamaya geçildi, onların yazın da maaşları işliyor şimdi. Ama gene de halleri pek iyi değil onlarda kadrolu olmak istiyorlar. Çünkü iyileştirme olsa da kadrolu bir öğretmen gibi değiller. Neyse hikâyemize devam edelim:  Sene 2001 oldu baktım böyle olmayacak bari askerliği aradan çıkarayım dedim ver elini askerlik günleri. 8 ay kısa dönem askerlik görevimizi yaptım döndüm yıl 2002 ay Nisan.

Devlet bizim öğretmen olamayacağımıza kanaat getirmişti ama her ne hikmetse iyi asker olacağımıza emindi ve emir demiri keserdi kesti de sen beni öğretmen yapmazsan ben de sana askerlik yapmam diyemedik paşa paşa olmasa da çavuş çavuş yaptık geldik askerliği. Dönünce baktım ülkenin ekonomisi gene kötü kabak gene bize patladı bize gene iş yok. Tekrar başka bir okulda bu sefer lise de rehber öğretmen açığı varmış eh dedim bu daha bize yakın bir iş diğerlerinden sonra. Felsefe mezunuyum ya yakın sayılır birbirine rehberlik ve felsefe.

O okulda sene sonuna kadar devam ettim bir taraftan da kalıcı bir iş bakıyorum araştırıyorum belediye falan olabilir mi diye orda da dayımız olmadığı için olmadı. Derken efendim muhafazakâr bir dershanede bize iş verdiler rehber öğretmen olarak. Sabahtan öğlene kadar devlet okulunda öğlenden akşama kadar dershanede mesai de akşam altı buçukta biter ama pek de o vakitlerde iş bitmiyor dershanelerde. Sene sonunda okulu bıraktım dershanede çalışmaya devam ettim ve devam ediyorum. O gün bugündür rehber öğretmenim ve 6 senedir kapitalizmin en saf uygulandığı yerlerden olan özel dershanede çalışıyorum.


 Felsefe bölümünden devlet 50 öğretmen alıyor en az 84 KPSS puanıyla. Bu iş temposuyla da biz o puanı alamıyoruz Allah halimizi hayreyleye. Ayrıca bu KPSS sınavı KPSS dershaneciliğini başlattı yani yeni bir sektör. Anlayacağınız Milli Eğitim ne yaparsa yapsın bu dershanecilerin ekmeğine yağ sürüyor. Mesela OKS sınavını kaldırdık dediler her sene sonunda bir sınav yapılacak dendi hurra herkes dershanelere koştu. Aynı şeyi ÖSS için yapacağız diyorlar aynı şekilde herkes daha çok dershanelere hücum edecek. Sorsanız dershanelere mecburiyeti kaldırıyorlar ancak sonuç dedikleri gibi olmuyor.

Dersanecilik rant sektörü haline geldi ve tamamen ezbere dayalı. Öğrenciler sınava kadar bilgileri ezberliyorlar sınav bitince her şey bitiyor.Yeni mezun( genelde fen edebiyat mezunlarını )çalıştırıyorlar.Az para verip çok mesai yaptırıyorlar.Türkiye’de dersane eğitimine çok paralar ayrılıyor fakat maalesef bunun bir karşılığı yok paralar heba oluyor o kadar harcanan paraya rağmen elle tutulur bir şey olmuyor.Bize kalan yarış atı gibi koşturulmuş yorgun mutsuz gelecekten umutsuz öğrenciler oluyor.  Şimdi de dershane temposundan bahsedeyim size mesai 8.30 başlar 19.00- 19.30 bazen 20.00 kadar bazen da saat 22.00’a kadar sürer ortalama alalım 10-11 saat mesai buna cumartesi-pazar da dâhil. Hafta içi bir gün tatilimiz olur. Resmi tatil biz de yoktur örneğin cumhuriyet bayramın da biz çalışırız.

Biz cumhuriyeti hak etmiyor muyuz ya da cumhuriyet çocuğu değil miyiz(?) Bilemiyorum artık. Sadece Ramazan ve Kurban bayramı günleri tatil yaparız. Biz de on beş günlük yarı tatil de yoktur çünkü o ara tatile çıkmış çocukları dershaneye alır ders veririz sınav yaparız. Sadece yaz tatili olarak 20 günlük bir tatilimiz olur sonra devam ederiz koşturmaya. Anlayacağınız gibi kendimize ve ailemize ayıracak pek vaktimiz yoktur. Sabah evden yedi buçukta çıkarız akşam sekiz-sekiz buçukta döneriz. Ayrıca bizim aldığımız maaşla bordro da birbirini tutmaz. SSK primimiz de aldığımız maaştan değil de düşük miktardan yatar. Bu kadar çalışmamıza rağmen bize herhangi bir ek mesai ücreti de ödenmez. Devlet bize görev vermez ama rehberlik ölçme değerlendirme kursu açar ve biz bu belgeyle özel dershanelerde rehber öğretmen olarak çalışabiliriz. Ama devlet kendisinde bu belgeyle kendi okullarında bizi rehber öğretmen olarak görev vermez. Burada bir gariplik yok mudur devletin kendi verdiği kursla rehber öğretmenlik yapabilir belgesini alırız ama sadece dershanelerde geçerlidir.

Devlet kendi verdiği belgeyle kendi okullarında çalışmamıza imkân vermez. Bu ne demektir? Kendi verdiği kursa mı güvenmemektedir yoksa bize mi? Kendi kursuna güvenmiyorsa kursu neden verir yok bize güvenmiyorsa biz bu özel sektör bize nasıl güveniyor? Herkes bilir ki özel sektörde çalışanlar genel de daha nitelikli olurlar çünkü orda ayaklarınızın üstünde duramazsanız yıkılır gidersiniz. Bakın yüzden fazla şubesi olan dershaneler var. Bunlar genelde fen edebiyat mezunu gençleri alırlar iki sene stajyer olarak çalıştırırlar. Bazısı sigortasını yapmaz bazısı hiç para da vermez verenlerde ayda 300 ila 500 YTL arasında para verir ve yukarda anlattığım mesai saatleriyle çalışır. Yani devlet özel dershanelerin ekmeğine yağ sürmektedir. Artık bu sektörde kaç bin kişi çalışıyor bilemiyorum.  Dediğim gibi yüzden fazla şubesi olan dershaneler var. Devletimiz bu insanların sorunlarıyla hiç ilgilenmiyor mesela bu kadar çok çalışanı olan özel dershanelerin hiç birinde sendika yoktur. Devletin öğretmenlerinin sendikal hakları vardır ama bizim yok. Ek ders ek mesai ücreti alamayız. Bazen izin haftalık izin gününde bile çalışırız ama mesai alamayız. Şimdi bunları maddelersek:
    

1.Bizim hafta sonu iznimiz yok

2. Yarıyıl tatilimiz yok
    
3. Devlet okullarında 2 ay olan tatil biz de 20 gün
    
4. Ek Mesai ücretimiz yok
    
5.Belli bir mesai saatimiz yok
    
6.Sendikal hakkımız yok
      
Ondan sonra başbakanımız ve milli eğitim bakanımız ‘devleti düşünmeyin özel sektöre yönelin’ diyor. - İyi de özel sektör dediğiniz vahşi kapitalizmin şövalyeleri, fen-edebiyat fakültesi mezunlarının kanını emiyor. O zaman dersaneler denetlensin. Milli eğitim öğretmenlerine verilen haklardan biz de yararlanalım ondan sonra haklı olarak densin ki özel sektöre gidin-  Bu sözü duyunca kalbime şu dua geliyor:  İnşallah Allah sizin çocuklarınızı da böyle kurumlarda çalışmaya mecbur etsin. AKP iktidarı bazı alanlarda başarılı işler yaptı. Örneğin sağlıkta. Ancak eğitimde bir eğitimci olarak bir şey yaptıklarını görmedim sadece bedava kitap dağıtıldı. Bu kadar sorun varken eğitimde, sanki vitrine oynar gibi…  Tamam onu da yapsın. Halkın ona da ihtiyacı var; Bu kadar ihmal edilmiş bu millet. Üç kuruşa deliler gibi çalışıyor insanlar. Ama önce öğretmen sorunu gibi temel bir sorunu halletmek icap etmez mi?
      
Bu işin bir de psikolojik yıkımı var bu ülkenin genç öğretmen olma beklentisi olan insanlarında. Bu ülkenin gençleri olarak biz, üniversite sınavına hazırlandık, dershanelere gittik. Oralara bir sürü para akıttık. Gayret ettik çalıştık çabaladık üniversiteyi kazandık. Velilerimiz de bizimle aynı sıkıntıları çektiler. Yeter ki çocukları okusun diye kıt gelirlerini okumamıza harcadılar. Üniversitede de aynı şekilde emekler verdik, uğraştık, mezun olduk.  Baktık ki ortada kalmışız. Bir tek dershaneler var önümüzde. Onlarda aç kurtlar gibi bizi bekliyorlar; sırtımızdan nice paralar kazanmak için. Bu halet-i ruhuyeyi yaşayan bilir. Öncelikle kabul etmekte zorlanırsınız, nasıl olur dersiniz, neden bize öğretmenlik verilmez dersiniz, birilerine ayrıcalık yapıldığını düşünürsünüz, neden çifte standart uygulandığını anlayamazsınız, anlamak zor gelir. Ataması yapılan diğer branşlar ve fakülteler işe yarar görülürken size işe yaramaz muamelesi yapılmasını kaldıramazsınız. Bir zaman sonra ise gerçekten kendinizi işe yaramaz görmeye başlarsınız çünkü size yapılan muamele de budur. İçinize kapanırsınız. Kendinizin yetersiz ve değersiz olduğunuz düşüncesi beyninizi ele geçirmeye başlar;  bir kişiye kırk defa deli derseniz deli olur misali. O zaman devlete de küsmeye başlarsınız çünkü siz vatandaş olarak verginizi verirsiniz çalmaz çırpmazsınız askerlik zamanınız gelince tıpış tıpış askere gider görevinizi yaparsınız ama devlet görevini yapmak istemez ve sizi öğretmen olarak atamaz. Şimdiye kadar hep şikâyet ettin yeter artık peki çözüm önerin var mı derseniz kendimce âcizane bazı çözüm önerilerim olacak:
    
1.Devlet öğretmenliği ile özel sektör mesai uçurumunu ortadan kaldırın. Devletteki yarım gün özelde 11 saat mesai olmamalı.
    
2.Özel sektördekilerin sosyal haklarını eksiksiz almalarını sağlanmalı. Sigorta primlerini yatırmayan kurumlara ciddi cezalar verilmeli eksik yatıranlara da aynı şekilde.
    
3.Devlet öğretmenlerine ek ders ücreti verdiği gibi özeldekilere de ek mesai ücreti ödenmesi sağlanmalı.
    
4.Eğer ihtiyacımız yok diyorsanız hala fen-edebiyat fakültelerine neden öğrenci alıyorsunuz? Buraları ya kapatılmalı ya da ihtiyaç kadar öğrenci alınmalı. Hala ilerde bizim gibi olacak öğrenciler alınmaya devam ediliyor.
    
5.Bize verdiğiniz dershanede rehber öğretmeni olabilir belgesi olanları rehber öğretmen olarak atama yapılmalı. Sonuçta bu belgeyi bize milli eğitim bakanlığı verdi. Bu hem rehber öğretmen açığını kapatacak hem de genç insanları işsizlikten kurtaracaktır.
    
6.KPSS sınavında branş ders soruları sorulmalı. Sözelcilere sayısal sayısalcılara sözel sorular sorulmamalı. Herkese kendi branşından soru sorulmalı sonuçta herkes kendi branşının öğretmeni olacak.
    
7.Sendikal faaliyetleri buralara yönlendirilmeli neden sendikalar dershanecilikte bulunmazlar?
    
8.Eğitim için bütçeden daha fazla pay ayrılmalı. Uzun vadede birçok sorunu ortadan kaldırırsınız en büyük sorun olan cahillik ya da PKK gibi.
      
Bunlar benim aklıma gelen çözümler başka çözümlerde üretilir muhakkak. Bu ülkenin gençlerinin sorunlarına çözüm bulunmalı. Türkiye sosyal bir devletse bu yapılmalı yoksa artık gençler oy kullanmama hakkını kullanmayı düşünmeye başlarlar. Hayatlarında bir değişiklik olmayacak sorunlarına çözüm bulunmayacaksa insanlar neden oy kullansınlar ki? BİZİM İSTEDİĞİMİZ BU ÜLKEDE İNSANCA YAŞAMAK!!!  Çok mu fazla bir şey istiyoruz? Eğer yok olmaz deniyorsa o zaman bize kendi işimizi yapacağımız faizsiz krediler verilsin ki biz de ekmeğimizi kazanalım.
      
Sonuç olarak bir ülkede eğitime yatırım yapılırsa o ülkenin geleceğine yatırım yapılmış olur. Yoksa umutsuz kendine güveni olmayan, başarısız nesiller gelir ve maazallah bu gemide beraber batarız.
      
Benim ve benim gibi binlerce genç öğretmen adaylarının sorununu köşenizde duyurmanız bu sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Bununda mutlaka Allah katında bir mükâfatı olacaktır. Allah a emanet olun. Allah kaleminize kuvvet versin.
      
Not: İsmimi  anmadan köşenizde yer verirseniz memnun olurum çünkü bu eleştiriye bile tahammülü olmayan patronların gazabına uğrarız. Saygılarımla…

Yüzlerce fen-edebiyat mağdurundan bir mağdur"
                                                                                                       

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.