90.Yılında Başkent Ankara ve Cumhuriyet
Gazi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Ali Çakmak’ın sunum yaptığı sohbet toplantısına; merkez valisi Amir Çiçek, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Salih Melek, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Yaman, eski genel müdürlerden Mehmet Yağcıoğlu, Ayhan Üngör, Tokat Vakfı Başkanı Mustafa İpek, Başkent Ankara Meclisi Genel Koordinatörü gazeteci yazar Mehmet Akyol ve Yönetim Kurulu üyeleri, Tokat’lı STK’ların başkan ve yöneticileri, bürokrat, işadamı, öğrenci ve çeşitli meslek gruplarına mensup çok sayıda dinleyici katıldı.
M. Ali Çakmak, 1800’lü yılları sonlarından itibaren ele aldığı konuşmasında; Osmanlı İmparatorluğunun o tarihlerde içinde bulunduğu durumu özetledikten sonra devam ettiği sunumunda şunları kaydetti:
“I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi Osmanlı Devletini siyaseten sona erdirdi. Mütarekenin ardından kısa bir süre sonra işgal edilen başkent İstanbul büyük ölçüde işgalcilerin kontrolü altına girdi. Galip devletler diğer Anadolu topraklarını da işgal etmeye başladılar. Bu durum karşısında memleketin kurtuluşu için İstanbul’da çaba sarf etmek imkansız hale geldi.
Kurtuluş mücadelesi verilmesi gerektiğine inananlar Anadolu’ya geçmekten başka çare bulamadılar. İzmir’in işgalinin ertesi günü Ordu Müfettişliği göreviyle ve geniş yetkilerle Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya hareket etmesi, yeni bir Türk devletinin temellerinin atılması bakımından da son derece önemliydi.
Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa ve Kazım Paşa ile beraberinde gelenler çok uyumlu bir çalışma ekibi oluşturdular. 1919 yılında gerçekleştirilen Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongrelerinde önemli kararlar alınmış ve ısrarla millet iradesinden bahsedilmiş, böylece kısa vadede Aralık 1918’de İngilizlerin baskısıyla kapatılan Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir an önce açılması ve baskı altındaki İstanbul hükümetinin kararlarının meclis denetiminden geçmesi sağlanmaya çalışılırken, uzun vadede millet iradesine dayalı yeni bir devlet düzeninin kurulması amaçlanmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Sivas Kongresi’nin ardından Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla Anadolu’da gücün elinde olduğunu göstermesi üzerine İstanbul hükümeti Salih Paşa’yı ona gönderdi. İkili arasında Amasya’da 20-22 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen görüşmede bazı kararlar alındı. Bu kararların en önemlisi kapalı tutulan Mebusan Meclisi’nin yeniden açılmasını sağlama üzerine yoğunlaşmıştı. Salih Paşa İstanbul’a döndükten hemen sonra meclisin yeniden açılması ile ilgili çalışmalar başlatıldı. Bu amaçla Aralık 1919’da yapılan seçimlerde Mustafa Kemal Paşa Erzurum Mebusu olarak seçildi, fakat İstanbul’da toplanacak meclisin çalışmalarını yürütmesi bakımından taşıdığı tehlikeleri ön gördüğü için oraya gitmeyi uygun görmedi.
Mustafa Kemal Paşa Sivas şehrindeki Temsil Heyeti karargahını Ankara’ya taşımayı uygun gördü. Bu karar doğrultusunda o, Temsil Heyeti üyeleri ile birlikte 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. Ankaralılar onları en samimi duygularla karşılayarak sahip oldukları sınırlı imkanlarının neredeyse tamamını seferber ettiler. Ankara; Anadolu’dan İstanbul’a gidecek mebuslarla görüşme imkanına sahip bulunması, coğrafi konumu ile memleketin ortasında bir yerde olması, kurtuluş savaşının kaderinin tayin edileceği “Batı Cephesi”ne makul bir mesafede bulunması, İstanbul’da olanları takip bakımından uygun imkanlara sahip olması gibi sebeplerin yanında halkının samimi yaklaşımları ile de öne çıkmıştı.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra İstanbul’da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920’de çalışmalara başladı. Gizli oturumlar şeklinde yürütülen çalışmalarla memleketin durumu ele alındı. Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın riyasetinde gerçekleştirilen kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda kararlar alarak yeni Türk vatanının asgari sınırlarını belirlediği gibi bu sınırlar içinde bağımsız bir devlet modelini ön gören kararlar üzerine and içerek kabul etti (28 Ocak 1920). Bu kararlar Misak-ı Milli kararları olarak 17 Şubat 1920’de Türk ve dünya kamuoyuna ilan edildi. Oysa İngilizler bu meclisten hazırlayacakları barış planının onaylanmasını bekliyorlardı. Misak-ı Milli kararlarını duyunca çok öfkelendiler; hükümete olmadık baskılar uyguladılar, fiilen işgal altında tuttukları İstanbul’u 16 Mart 1920’de resmen işgal ettiler. Toplantı halindeki meclisi basarak özellikle kararların alınmasında öncülük eden vekilleri tutuklayarak Malta’ya sürdüler. Mustafa Kemal Paşa’nın ön görüsü aynıyla tahakkuk etmişti.
Şimdi iş yeni bir safhaya gelmişti. Baskından kurtulan vekiller 18 Mart’ta bir araya geldiler ve “zaruri siyasi sebeplerden dolayı” çalışmalarına süresiz ara verdiklerini duyurdular. Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa bir beyanname yayımlayarak Ankara’da yeni bir meclisin toplanacağını ilan etti. Derhal bu iş için çalışmalara koyuldu. O bu istikametteki faaliyetlerini sürdürürken 11 Nisan 1920’de padişah, fiilen çalışamaz halde olan Son Osmanlı Mebusan Meclisi’ni hukuken kapattığını duyurdu. Bu sıradan bir iş gibi gözükse de Ankara’da toplanacak meclisin önünden hukuki bir engelin kaldırılması bakımından oldukça önemliydi. Hazırlıkları tamamlanan meclisin açılışı 23 Nisan 1920’de gerçekleşti. Bu uygulama yeni Türk devletinin en temel kurumunun hayata geçirilmesi olarak tarihteki yerini aldı. Öncelikle galip devletlerin Sevr planına kararlı bir şekilde direndi, bunun gereği olan Kurtuluş Savaşı’nı sevk ve idare ederek başarıya ulaşmasını sağladı. Ayrıca varlığını ilan ederek, hükümetini oluşturarak, anayasasını tanzim ederek devlete doğru giden yolu açtı. Top sesleri Ankara’dan duyulurken cephedeki askerin hemen arkasında her türlü tehlikeyi göze alarak durdu. Millete moral ve güven kaynağı oldu. Sekiz ay hiç maaş almadan çalışan bu fedakar insanlar sonraki aylarda da fedakarlıklarını sürdürdüler. Bu şartlar altında Sakarya Meydan Muharebesi ve ardından Baş Kumandan Meydan Muharebesi kazanılarak Yunan kuvvetleri Anadolu topraklarından atıldı. Mudanya Mütarekesi (3-11 Ekim 1922) ile Kurtuluş Savaşı’nın silahlı mücadele kısmı zaferle tamamlandı.
Lozan Barış Görüşmeleri öncesinde Saltanat kaldırılınca, Mondros mütarekesi ile siyasi ömrünü yitiren Osmanlı Devleti’nin kağıt üzerindeki varlığı da sona ermiş oldu. Bu sürece paralel olarak yeni devletin geri kalan ritüellerinin nasıl şekilleneceği 1923 yılının başından itibaren konuşulmaya başlanmıştı. Mesela İstanbul muhitinin eski bürokratlarına ve entelektüel camianın büyük bir kısmına göre yeni devletin başkenti İstanbul olmalıydı. Fakat Mustafa Kemal Paşa yılın ilk ayında İzmit’te gazetecilere verdiği mülakatta sorulan bir soru üzerine net bir şekilde başkentin Ankara olacağını beyan etmişti. Mustafa Kemal ve ekibine göre İstanbul’un üzerinde Osmanlı ruhunun henüz çok taze olması yanında şehir için boğazların Lozan’da belirlenen statüsünün oluşturacağı güvenlik zaafı en büyük handikaplardı. Atatürk’ün “… bir geminin top namlusundan telaşa düşecek yerde hükümet merkezi olmamalıdır” sözü başkent konusunda aslında zihni olarak işin tamam olduğunu gösterir. Karar Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonraya bırakılmıştır. Antlaşmanın ardından 13 Ekim 1923’te Ankara’nın yeni Türk Devlerinin başkenti olduğu resmen ilan edilmiştir. Bu kararın üzerinden 16 gün geçtikten sonra da Cumhuriyet ilan edilerek devletin adı konmuştur.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.