Annelerin Eylemi BDP’yi Korkutuyor

Annelerin Eylemi BDP’yi Korkutuyor
AK Parti Diyarbakır eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, çocukları dağa kaçırılan annelerin Diyarbakır’da yaptığı eylemin, BDP’yi korkuttuğunu söyledi.

Çözüm sürecinin ne olduğunu, gidişatını, Diyarbakır Lice’de yaşanan olayları ve paralel yapının etkilerini Akit, AK Parti Diyarbakır eski Milletvekili ve Akil İnsanlar Heyeti Üyesi Abdurrahman Kurt ile konuştu.

İşte Kurt’un sorulara verdiği cevaplar:

Yaklaşık 1.5 senedir devam eden bir çözüm süreci söz konusu... Sürecin gidişatını nasıl görüyorsunuz?

- Öncelikle Türkiye’nin demokratikleşme probleminin ilk yansıması Kürt sorunudur. Çözüm süreci, Kürt sorununa odaklı Türkiye’deki demokratikleşme eksikliğinin giderilerek, Kürtlerin varlığını ve eşitlik arayışlarını bir sorun olmaktan çıkarmaktır. Çözüm süreci, devlet ve hükümet açısından bu ülkeyi bölmeden, zarar vermeden ama güçleri birleştirerek bu işi çözme yollarının arayışıdır.

Bugün geldiğimiz noktada bu sorun üzerinden siyasal hegemonya üretmeye çalışan bir örgütün, silah bırakmasına ikna edilmesiyle ilgili devreye girildiğini görüyoruz. İkna edilme meselesi biraz da örgütün, silahsız siyasette kendisini zayıf hissetmesinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla dünya perspektifinden çözüm sürecini ve benzer çatışma alanlarını değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin çok başarılı olduğunu söylemek mümkün.

Bu başarıyı neye borçluyuz?

- Bu başarının en büyük sebebi toplumun çözüm sürecini sahiplenmesidir. Bugün örgüt içerisinden, devletin içerisine yerleşmiş olan derin anlayışlardan da bu işe engel olma çabalarının aslında buna tosladığını görüyoruz. Toplumsal desteği, toplumsal talebi aşamadıklarını görüyoruz. AK Parti’nin Türkiye’ye kazandırdığı en önemli şey toplumsal desteğin sağlanmasıdır. Vesayetler ve aracı kurumlar üzerinden siyaseti manipüle etme olayının önüne geçildi. Tek merci toplum olduğundan, herkes meşruiyetini orada aramak zorunda kalıyor. 

Çözüm süreci şu anda iyi bir şekilde devam ederken, ne oldu da Diyarbakır Lice’deki olaylar yaşandı?

- Bu durum yeni bir şey değil. Örgütün silah bırakmaya hazır olmamasıyla ilgili ara sıra verdiği reaksiyonlardan bir başkasıydı. Örgüt henüz silahsız siyasete hazır değil. Çözümle birden karşılaşınca ve sürecin ilerlediğini görünce, güvensiz davranışları bunları beraberinde getirdi. Burada bu işin başından beri böyle olaylar oluyor.

Silvan meselesinde, bazı asker ve bürokratların kaçırılması ve Öcalan’ın, “Devrimci halk savaşı yapmaya gerek yoktur, görüşmeler olumlu devam ediyor” demesine rağmen, Silvan çatışmalarının geçmişten beri farklı bir şey olmadığını okumakla ilgili bir ipucu veriyor.

Burada Öcalan devre dışı mı bırakılmak isteniyor?

- Profesyonelce devre dışı bırakmaya çalışılıyor. Mesela, İmralı’dan açıklama gelmeden önce Kandil bir açıklama yaparak, İmralı’ya kendi düşüncelerinin öyle olduğunu ve kendileri gibi düşünmesi gerektiğinin mesajını veriyor. Kandil burada direkt İmralı’yı devre dışı bıraktığını söylerse, kendini de bitirir. Bu yüzden bunu dolaylı yoldan yapıyor.

Diyarbakır Lice’deki olayları Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik bir girişim olarak görebilir miyiz?

- Şimdi örgüt her siyasal dönemeci kendi açısından avantaja çevirmek için bunları kullanıyor olabilir. Bu süreç içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçiminin de varlığı bu eylemlerde kendi adlarına gerilimi ve kendi varlıklarını hissettirmek için bir fırsat olarak değerlendirilebilir ama ana eksen bu değildir.

Paralel yapının çözüm sürecini etkilemeye yönelik bir çalışması var mı?

- Öncelikle Tayyip Erdoğan, Batı ile iyi geçinme adına inançlarını, ilkelerini, insafını bir tarafa bırakmadı. Bu yüzden Batı, son dönemde kendi öngördüğü “Ilımlı İslam” diye tarif ettiği ama, kendi amaçlarına hizmet ettirecek bir lider olarak göremeyeceğine kanaat getirip “devirebilir miyiz” arayışlarında bir kısım unsurları kullanmıştır. Bunlardan maalesef bir tanesi de paralel yapıdır.

Sizin sorunuza gelirsek, paralel yapı diye ifade ettiğimiz Gülen grubunun, o bölgedeki temsilcileri, yurtları saldırıya uğradı ve bir imamı Hakkâri’de katledildi. Bundan kaynaklı olarak paralel yapı, hükümeti de aşarak, yargı operasyonu ile intikam almaya başladı. KCK operasyonlarıyla kendini hissettirdi. Bu operasyonlarda yargı üzerinden Kürt sorununu yönlendirme ve hükümetin siyasetini rehin alma projesi başladı. Bir bakıma KCK operasyonları ile diş gösterdi.

KCK operasyonlarını paralel yapı mı yaptı?

- Tabii ki. KCK belki kısmen yapılması gereken bir operasyon olmakla birlikte bunun aşırı bir şekilde intikama dönüştürülmesi, bütün siyasileri hedef alan ve bütün siyasal mekanizmaları köreltecek boyutlara varması, hükümeti bu anlamda çok zor durumda bıraktı. Hâlâ birçok KCK tutuklusu dosyalarının gerçekçi olmadığına ilişkin ciddi şüphelerin varlığı diğer tarafı tahrik etti. Sürece ilişkin güvenlerini bu anlamda ciddi şekilde örseledi. Gülen cemaatinin muhtemelen bu konudaki yargısı, PKK’yı yok edeceklerini düşünmesi ve ardından da dershaneler üzerinden toplumu örgütleyip kendi hesaplarını görmeleriydi. Aslında böyle bir şeyi yapma şansları bile yoktu.

Peki Oslo süreci KCK tutuklamalarının ardından mı geldi?

- Evet. Oslo süreci öncesinde siyaseti kontrol altına almaya çalışma eğilimleri, hükümet tarafından da görüldü. KCK ve benzeri olaylar sonrasında bu yapılanmanın, devleti ele geçirme mantığıyla yürüyüşü fark edildi. Hükümet de bu konuda belli bir ölçüde frene bastı ve bu durum 2011 listelerine de yansıdı. Buradan sonra başlayan, görünmez olan ama devam eden süreç, Oslo’da kendini artık dışa vurdu.

Dikkat edilmesi gereken nokta; bir hizmet hareketinin, siyasal bir kontrol mekanizmasına dönüşmesidir. Siyaseti rehin alma çabaları, dinlemeler, kasetler üzerinden Türkiye’nin mahrem röntgenlerinin bugün uluslararası güçlerin eline geçebileceği oranda çalışmalar yapılıyor. Türkiye’ye 100 yıl sonrasında bu kadar büyük bir çıta atlatmış Başbakan’a, AK Parti Hükümeti’ne karşı böyle bir düşmanlık, hiçbir şekilde mazur görünemez.

Çocukları dağa kaçırılan annelerin Diyarbakır’da eylem yapmalarını nasıl okumak gerekir?

- Bu durum BDP’nin direkt karşısına almaya korktuğu o barışa ilişkin sahiplenmenin en büyük göstergesidir. Devletin değiştiğine ilişkin göstergelerden bir başkasıdır. Devletin bugünkü devletle aynı olmadığının bir başka göstergesidir. Eskiden dağa çıkan çocuklar için aileler rahatsız olurdu. Malvarlıklarını onları aramak için kullanırdı. Çıkıp topluma “Oğlumu bana geri verin” deme cesaretini gösteremezdi.

Bugün ise meydanlara çıkıp, çocuklarını geri isteyen aileler, bunu bizzat BDP tabanından gelmelerinden dolayı BDP’yi suçlayarak isteyebiliyorlar. Zaten çocukların dağa götürülmesi, bir insan hakkı ihlalidir. Anneler, barışın en yürekli savunucularıdır. Anne yüreğidir, ona karşı gelmek çok zordur. BDP’yi de korkutan şey budur.

Bayrağın indirilmesi provokasyon amaçlı

Diyarbakır garnizon sahasındaki Türk bayrağının indirilmesine ne demeli?

- Kesinlikle provokasyon ve bu anlamda eylemcinin garnizona nasıl girdiğini aydınlatmak gerekiyor. Bu olay aydınlanırsa Türkiye çok rahatlayacaktır. Dikkat ederseniz HDP/BDP kanadı da bunu sahiplenmedi. Bu çok önemlidir. Öcalan’ın bu konudaki çıkışı da kesinlikle tutarlı bir çıkıştır. Burada bir kısım provokatörlerin bayrak üzerinden Türkiye’nin batısını tahrik etmeye dönük eylemlilik içerisinde olduğunu görmemiz lazım. Örgütün de yaptığı bir kısım eylemlerin buna hizmet etmemesine daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.

Çocuk kaçırmalar PKK’nın güç genişletme çabasıdır

Çözüm sürecinde dağdan inmeler beklenirken, dağa çocuk kaçırmanın mantığı nedir?

- Bu durumu, Suriye ile ilgili bir arayışın eseri olarak değerlendirmek gerekir. Bu aynı zamanda, siyasal hegemonyanın AK Parti’nin çözüm sürecinde kendinden kopmaması adına bir derinleşme çabasıdır. Güç genişletme çabasıdır. Özellikle Suriye’ye dönük boyutuna baktığımız zaman, Suriye’de bir kantonları ele geçirerek, KDP’yi de, Türkiye’yi de dışlayarak, tek başına hegemon olma durumu var. Bu çok zordur ve tehlikelidir. Allah muhafaza bu durum bölge insanlarına inşallah bir katliam getirmez.

Karakola karşı olmak anlaşılır değildir

Karakol veya kalekol yapımından dolayı eylemler söz konusu. Devlet, belli bir grup karakol yapılmasını protesto ediyor diye karakol yapmaktan vazgeçer mi?

- Bölgede asayişe ihtiyaç olup olmaması ile ilgili bir konudur. Köylerde bir çatışma yaşandığı zaman askerden yardım isteniyor ve asker çatışmayı bitiriyor. Şu anda eskiden olduğu gibi bir asker algısı da yok. Bölgede birilerinin serbestçe esrar ekmemesi, ağalık ve zorbalık üzerinden toplumu esir almaması, kendi aşiret gücüne dayanarak insanlara zulmetmemesi için devlet koruma argümanlarını geliştirecektir.

Dolayısıyla direkt karakola karşı olmak anlaşılır bir şey değil. Zaten devlet şu anda karakol ve kalekol sayısını azalttı ama Dağlıca ve Aktütün saldırılarından sonra özellikle bunların tahkim edilmesine ilişkin taleplerden kaynaklı yapılanma süreci var. Bunların tekrar daha sağlıklı hale getirilmesi ile ilgili bir süreç var. Bu açıdan baktığımız zaman karakol veya kalekol yapımına karşı çıkılmasını gerçekçi bulmuyorum.

Yol kapatmalar, Kürt toplumunda vicdanen mahkûm edilmiştir

Yol kapatma eylemlerini nasıl görüyorsunuz?

- Akılla izahı olmayan şeylerdir. Zaten Kürt toplumunda da vicdanen mahkûm edilmiş olaylardır. Yol kapatma, insanların kimliklerini sorma, yer yer insanları sorguya çekme, hatta yer yer geçmişe dönük olayları bahane ederek, infazlar, süreçle ilgili kötü niyetin göstergesi olarak tarihin hafızasında, toplumun hafızasında yer ediyor.

D.Bakır’daki Çalıştay çok güven vericiydi

Diyarbakır’da geçtiğimiz haftalarda yapılan Çalıştay’ın çözüm sürecine katkısı nedir?

- Çözüm süreci durağan olmayan, tedrici bir süreçtir. Tedricilik bu anlamda değişken ve sürekli olduğu için belli aşamalarda yeniden fotoğrafının çekilmesi gerekiyor. Dolayısıyla AK Parti tarafından kendi iç Çalıştay’ı olarak Ar-Ge tarafından hazırlandı. Çözüm sürecine ilişkin yol haritası hazırlayanlara bir altlık oluşturması, toplumda son gelinen seviyenin fotoğrafının doğru çekilmesine ilişkin bir ön açıcı çalışma oldu. Gelinen nokta açısından çok güven vericiydi.

Yeni Akit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum