"Sanal Din Kardeşliği"
Mü'minler, dinlerine veya din kardeşlerine karşı çizilmeye çalışılan negatif imajlar karşısında yine internet aracılığıyla tavrını gösterebiliyor veyahut dünyanın başka bir köşesindeki din kardeşlerine yardımda bulunabiliyor ve destek olabiliyor.
Peki, internet üzerinde gerçekleşen bu alışverişi, “sanal din kardeşliği” olarak tanımlamak mümkün mü?
Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuri Tınaz, dijital teknolojinin yeni bir yardımlaşma, birliktelik olgusu ortaya çıkardığını belirtti ve bu olguyu “sanal din kardeşliği” kavramıyla açıkladı.
Tınaz, sanal din kardeşliğiyle ilgili şunları anlattı:
“Sanal kardeşlik, bir defa diğer dinler gibi İslam’ın sanal âleme göçüyle başlamıştır. Bunu da, -kusura bakmasınlar- bizim İslam âlimleri, ilahiyat tahsili yapan hocalarımız ve Batıya dini araştırmalar için gidenler değil de, fen, teknik ve tıp gibi alanlarda eğitim gören Müslüman öğrenciler başlatmıştır. Bu öğrenciler gittikleri ülkelerde İslamî literatür bulamadılar. Bunun için önce İslamî literatürü CD’lere taşıdılar. Daha sonra bunu herkesin erişimine açık ortamlara aktardılar.”
“Sanal din kardeşliği kolektif bilinci etkiler”
Tınaz, sanal din kardeşliğinin sadece yardımlaşmayla sınırlı bir kavram olmadığını da söyledi. Müslümanların kolektif bir şuur etrafında birleşmesinde dijital teknolojilerin katkılarını aktaran Tınaz şöyle devam etti:
“1988-89 yıllarında Salman Ruşdi’nin yazdığı Şeytanî Ayetler’e Müslümanlar ancak 3-4 yıl sonra tepki verdi. Ama şimdi, İslam ve Müslümanları lekelemek için, onlara negatif imajlar çizmek için yapılan saldırılarda, aniden tepki verilebiliyor. Danimarka’daki karikatür krizine Müslümanlar birden tepki gösterdi. Bu Müslümanların sanal alemde, kolektif bir dayanışmayı ortaya koyduklarını gösteriyor. Başka bir örnek, Marmara depremine, İslam dünyasından gelen yardım 1 ay gecikmeli olarak ulaştı. Ama bugün kısa sürede gelebiliyor.”
“Teknoloji, değer algısına pozitif bir katkı sağlar”
Tınaz, dini vecibelerin yerine getirilmesinde teknolojinin kullanılmasının değer algılarını etkileyip etkilememesi hususunda ise şunları söyledi:
“Aslında bu, görev veya vazife duygusuyla yapılan bir şey. Herhangi bir şeyi online sistemleri kullanarak yapma ile fiziki olarak yapma arasında bir fark yok. Biri, klasik olarak zaman ve mekanı harcayarak yapılıyor, diğeri zamandan, mekandan, her türlü şeyden tasarruf edip teknolojinin sunduğu imkanlarla yerine getiriliyor. Bence, değer algısına pozitif bir katkı sağlar. Negatif bir katkı sağlayacağını zannetmiyorum. Neden?
Çünkü insanlar teknolojinin, medyanın ürettiği imkânlara da bir değer yüklemek durumunda. Mesela siz teknolojiyi kullanıyorsunuz, internet sitesine giriyorsunuz ve yardımı gönderiyorsunuz. Burada hiçbir insan unsuru yok. Belki insandan daha şeffaf bir duruma geliyor. Tabi güvenli bir mekanizmaya sahip olmak şartıyla. Diyelim ki bir hacker bir yardım kuruluşunun banka hesabını boşalttı. İşte o zaman değer yargısına bir halel gelir.
Klasik, geleneksel yolla yapılan yardımla teknoloji aracılığıyla yapılmış yardım arasında değer yargısı açısından bir fark yok. Her ikisinde de sevap kazanma var. Her ikisinde de huzur hissetme var. Bir Müslümanın ihtiyacını giderme var. Sonuçta, yine aynı amaca yönelik çalışıyorsun.”
“Müslümanlar iç problemlerini çözmeli”
Tınaz, Müslümanların kendi iç problemlerini çözmeleri gerektiğini de söyledi. Aksi halde yapılan yardımlaşmanın kırılgan olacağına temas eden Tınaz, şunları kaydetti:
“Müslümanların etnik, milliyetçi, mezhepsel problemleri çözmeleri lazım. Çünkü bunlar çözülmedikçe, yardımlar kırılgan oluyor. Bu tür aidiyet duygularının daha evrensel olması gerekiyor. Yerel ve lokalden ziyade, ulusal olmadan ziyade, İslam’ın ölçüleri çerçevesinde daha evrensel düşünmeleri lazım. Müslümanlar teknolojinin sunduğu sanal kardeşlikle, çok daha verimli hale gelebilir, daha çabuk örgütlendirilebilir. Dolayısıyla Müslümanlar teknik imkânlardan faydalanmak durumundalar.”
İslam ve Medya
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.