Merve Kavakçı Ecevit'e Hakkını Helal Etti Mi?

Merve Kavakçı Ecevit'e Hakkını Helal Etti Mi?
Kavakçı Vahdet’e çarpıcı açıklamalar yaptı. Ecevit hatırlatılınca, “Hak helal etmek bu kadar ucuz, basit, olağan mıdır?” dedi.

"28 Şubat" denildi mi, "başörtüsü mağduru" denildi mi ilk akla gelen isimlerden olan Merve Kavakçı İslam’la, o günleri ve bugün gelinen noktayı anlattı.

Ecevit’e hakkını helal edip etmediği, o dönem en çok neye üzüldüğü, başörtüsünde ödenen bedellerin karşılığının alınıp alınmadığı, hedefe ulaşılıp ulaşılmadığı, tesettürdeki yozlaşma ve giyinmiş çıplakları gördükçe ne düşündüğü, yeniden siyasete girip girmeyeceği, AK Parti’den teklif alıp almadığı, milletvekilliği haklarının iade edilip edilmediği ve daha pek çok önemli konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Merve Kavakçı İslam’la yaptığımız röportajın ilk bölümü şöyle: 

Merve Hanım nelerle meşgulsünüz?

Uzun bir aradan sonra Türkiye’ye döndüm. Üsküdar Üniversitesi’nde Postkolonyal Çalışmalar Araştırma Merkezi’ni kurduk. Uluslararasi ilişkiler alanında öğretim üyeliği yanında merkezimiz vasıtasıyla Oryantalist düşünce sistemlerine cevap üreten çalışmalar için gayret gösteriyorum.

Akademik çalışmalarınızı biraz açar mısınız? 

Akademi aile mesleği olması sebebiyle de belki aile gibi benim için. İlimle uğraşmak manevi olarak da doyurucu. Hem de emin bir alan. Yani siyaset gibi iniş ve çıkışları olmayan, daha düzlemsel bir alan. Ben şimdiye kadar Türkiye’de hiç akademinin içinde bulunmamıştım. Onun için yeni bir tecrübe benim açımdan. Bulunduğum ortamdan çok memnunum elhamdülillah. 

Aile hayatınız nasıl gidiyor, çocuklarınız neler yapıyor, onlara yeterince zaman ayırabiliyor musunuz? 

Çocuklarım da iyi çok şükür. Onlar da büyüdüler, biri Türkiye’de bir düşünce kuruluşunda çalışıyor, diğeri henüz dönmedi ABD’den, orada doktorasına devam ediyor. Kızlarıma istediğim anlamda vakit ayırabildiğimi hiç bir zaman söyleyemem. Tabi ayrılan vaktin kalitesi de ayrıca önemli. Çocuklara vakit ayırmak, her dakika onlarla beraber olmak anlamına gelmemeli. Veya anne evde ama kendi dünyasında ve işinde, cocuklar içeride kendi dünyalarında anlamına da gelmemeli. Kimi zaman fiziksel kimi zaman da zihinsel olarak çocukların dünyasında olmak bence önemli olan.
Şimdi bakıyorum, kızlarımın yaşları büyüdükçe arkadaşlığımız da büyüdü, daha çok iyi anlaşan arkadaşlar gibiyiz. Ama onlar aynı sene doğduklarından ikiz gibi büyüdüler, bu nedenle de ayrı bir bağ var aralarında, tabii. Ben o alana müdahale etmem.

ANNE-BABAM MÜSLÜMANLIĞIN GEREĞİNİ  YAPTI 

Anne babanız Türkiye’de ilk başörtüsü eylemi yapanlar arasında yer alıyor. O günlere ilişkin neler söyleyeceksiniz? 

Başörtüsü eylemi denince sanki çok protest bir tavır sergilemişler gibi algılanır sanki. Aslında annem de babam da her Müslümanın yapması gerekeni yaptılar. Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi’nde Alman Edebiyatı bölümünde hocaydı annem. 1970’lerden söz ediyoruz. 1981’de, başını açması baskısı yapan dekanına hayır dedi, açmadı, istifa etti. Babam da ayni üniversitede İslami İlimler Fakültesi’nin dekanıydı. Babam bir dekan olarak, kız öğrencilerinden başlarını açmalarını isteyen rektöre hayır deyip, ayrıldı.  

Türkiye’de başörtüsü sorunu dendi mi ilk akla gelen mağdurlardan birisiniz. Milletvekilliğiniz elinizden alındı. O günlere dair neler söyleyeceksiniz?

Benim seçilmemle yaşanan olaylar, göz önünde olduğu için bilinir oldu. Yoksa, yasak ne benimle başlamış, ne de benimle bitmiş bir sorun. Benim seçilmemle ilk defa olan ise, başörtüsü yasağının Türkiye sınırları dışında tanınır hale gelmiş olmasıdır.

Çok zor geçen o günleri nasıl özetliyorsunuz?

Bir kelime veya cümle ile özetlemek mümkün değil. Zorluklar, bir o kadar da kolaylıklar içeren, hayır ve şerrin bir arada olduğu, yaşandığı, görüldüğü, idrak edildiği, istesek de istemesek de, beğensek de beğenmesek de Türkiye’nin siyasi tarihine kazınan bir dönem oldu.

EN ÇOK NEYE ÜZÜLDÜ?

Sizi en çok üzen neydi?

Kızlarımın okulda maruz kaldıkları yuhalama kampanyası en üzüldüğüm şey olmuştur.

Bugün TBMM’de olan isimlerden, o dönem size karşı farklı söylemler içinde olmuş olanlar var mı?

Vardır eminim ki, bizim siyasetçilerin siyasi ömürleri çok uzundur malum. Meclis’te bir oturdular mı pir otururlar ve uzun müddet orada kalırlar. Siyasi konjonktüre göre de konumlanırlar. Ogün başörtüsüne karşı çıkıp bugün “herkese saygılıyız” modasına kapılan çok siyasetçi vardır.

O süreçte üzüntüden “nerden girdim bu işe” dediğiniz an oldu mu?

Neden girdim demedim. Bir Müslüman olarak bir hata yapmadım ki pişman olayım.

Sonra yurt dışına gitmek zorunda kaldınız ve döndünüz. Nasıl bir Türkiye buldunuz?

Türkiye hem çok değişmiş, hem hiç değişmemiş. Hem iyiye doğru değişmiş, hem de kötüye. Yani hangi perspektiften, hangi olgu üzerinden bakıyorsanız ona göre cevabınızın değişeceği bir Türkiye buldum, karşımda. Benim ön okumam ve umudum, iyi ve güzelliklerin uzun süreçte kötü ve yanlışlıkların sayıca ve önemi açısından önde olması yönünde. 

Bunu biraz açar mısınız?

Bu şu demektir, zaman içinde her yerde bir şeyler iyiye ve bazı şeyler de kötüye gider. Önemli olan, genel bir değerlendirme yaptığımızda iyiye doğru evrilen şeylerin hem sayıca daha çok olması hem de bunların önemli şeyler olmasıdır. Yoksa tali konularda üç, beş şeyde iyileşme olmuş, ama toplum genelinde bir kötüye gitme varsa o zaman genel gidişat kötüdür demektir. Ben Türkiye’de “iyi” yönünde çok önemli adımların atıldığını görüyorum. Ancak toplumsal bazda yanlışlıklar da eskiye nazaran daha ön planda.  

YARIN:

*Ödenen bedellerin karşılığı alındı mı?

*Başörtüsüne verilen değer düştü mü? 

Vahdet Gazetesi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum