Canı Sıkılan Da “Devlet Yardım Etsin” Demeye Başlıyor
İşte o yazı…
***
Sokaklarda kağıt toplayan birisi aylık yaklaşık 2.800 (bir öğretmen maaşı), midye dolması satanlar 4.000 lira (profesörler geçen yıl 4300 lira alıyordu) kazanırken, birilerinin sürekli olarak “devletten yardım eli bekliyoruz” dediğini görünce canım sıkılıyor.
Evladı hayırsız çıkmış amcaları, teyzeleri kastetmiyorum. Genç yaşında sıkıntıya düşmüş biçare kadınları da kastetmiyorum. Çocuk yaşta öksüz veya yetim kalmış çocukları da kastetmiyorum. Onlara destek olmak elbette hem devletin hem hepimizin boynunun borcudur.
Ancak benim kızdığım nokta şu ki; birilerinin kendileri hiçbir fedakarlık yapmadan devleti göreve çağırması. İşte bunu yüzsüzlük olarak görüyorum ve kızıyorum.
Bunun son örneği, beş yıl önce sanatçı Mahmut Tuncer’in programında evlenen Erdem Fedakar isimli birisi oldu. Fedakar için yapılan haberde şöyle deniyor: “parasızlıktan 15 gün önce Fethiye sığınma evine yerleşen eşi ve iki kızını görmek için Marmaris Otogarında yatıp kalkıyor. Dizilerde yardımcı oyuncu olarak rol alan Erdem Fedakar, devletin yardım elini uzatmasını bekliyor.”
İnşaat işçilerinin aldığı yevmiye belliyken, Erdem Fedakar, böbreğini satılığa çıkardığını da ilan etmeyi ihmal etmiyor. Habere göre, parasızlık bir müddet sonra aileyi sarsmış ve eşi 28 yaşındaki Hatice Fedakar, 15 gün önce kayınvalidesiyle tartışarak kızları 2 yaşındaki Dilara Nur ve 3 yaşındaki Emine Nisa’yı alarak önce Kahramanmaraş, Sivas, İzmir en sonunda Fethiye sığınma evine yerleşmiş.
Erdem Fedakar bu süre içinde ne yapmış? Haberden görmek mümkün: Aileden ve devletten bir yardım eli beklemiş. Erdem Fedakar ise sığınma evine yerleşen ailesinin yanına gitmek için 3 gün önce iş bulmak maksadıyla Marmaris’e gitmiş. Kendi ifadesiyle iş bulamamış ve otogarda banklarda yatıp kalkmaya başlamış.
Üç gün yemeden içmeden otogarda yatıp kalktığını belirten Erdem Fedakar, "Sanki survivor oyununda gibiyim. Yemeden içmeden bekliyorum. Tek isteğim bir göz oda. Ne yapacağımı bilmiyorum. Çaresiz kaldık. Devletten yok, aileden yok. Ben ne yapayım, kötü şeyler düşünmek istemiyorum. Ben kızlarım için böbreğimi satılığa çıkarmış bir insanım. Bunu yapmak hiç kolay değil ama çaresiz kaldığım için yaptım. Kızlarımız için bir ev, bir göz oda olsun, içinde idare edecek temel ihtiyacım olsun yeter. Allah’a şükür elim ayağım tutuyor. Çalışır bir müddet sonra evimin kirasını öderim” demiş.
Okuyanlar kızabilir ama işte bu yaklaşımı anlamıyorum. Dizilerde figüranlık yapmaktansa, bu adamcağız nefsiyle savaşıp onu yense, böbrek satmak yerine, sokakta kağıt toplasa bir öğrenmen kadar para kazanacak. Ama gel gör ki işin kolayı bulunuyor.
İki poz çekiliyor, “devlette yok ailede yok” diye iki cümle patlatılıyor, ondan sonra ver elini kaymakamlık. Kaymakamlığın verdiği gıda ve para yardımları ile ikinci evini gizlice alanları bilmiyor değiliz. Kaymakamlığın verdiği zahirenin fazlasını gizlice çarşıda satanları da bilmiyor değiliz.
Okuyanlar kızabilir ancak ben geçmişte bu adamdan çok daha kötü şartlarda yetiştim. Üniversite sınav harcı için inşaatta harç karıp, kum attım. Liseyi dökümhanelerde erimiş demirlerin içinde çalışarak bitirdim. Döküm döküldükten sonra dükkandaki iki kamyon kumun atılması da ben ve diğer çırağın göreviydi. Her hafta payıma düşen o bir kamyon kumu kürek kürek attım ben. Ama gidip te kimseden bir şeyler dilenmedim.
Mesleğe ilk başladığım günlerde dolmuş parası yok diye her gün 4 saat yol teptim. Bunu gerektiğinde yağmur altında da yaptım. Yağmur yağdığında (şemsiyeye ayıracak param yoktu), bir poşete disket kutumu sarar onların ıslanmasını engellerdim.
Sadece ben değil iki küçük kardeşim de geçti. Sonradan benim de aileye destek verdiğim süreçte küçük kardeşlerim sınavlarına daha iyi hazırlanma imkanı buldular. Bir kardeşim gemi kaptanı çıktı ve şu anda bir limanda kontrolör. Benim de 3-4 katım maaş alır. Diğeri ise 2006 yılında KPSS’yi kazandı, sonradan Meslek Yüksek Okulunu da bitirdi. Bu kardeşimi geçtiğimiz yıl erken yaşta kaybettik. En küçüğümüz üniversiteye gitmedi ama onu gönderdiğim arkadaşlarımın yanında bir meslek kazandı. O da evinin ekmeğinin çıkarmayı başarıyor.
Onların okulu bitene kadar ben askere gidemedim. Dolayısıyla evlenmedim de. Ben evlendiğimde küçük kardeşimin üç çocuğu vardı. Onun küçüğü de evleneli yıllar olmuştu. Ben askere giderken de, yuvamı kurarken de kardeşlerim dahil, kimseden destek istemedim. Her şeyi bileğimin gücü ile yavaş yavaş yaptım. Geç oldu belki ama bileğimin gücüyle yapmış olmanın verdiği his daha güzeldi. Alan değil veren el olmanın verdiği his çok özeldi.
Dün yolda bir genç beni durduruyor. Bir mahalleyi soruyor, “mahallenin biraz uzak olduğunu” söyleyip dolmuş durağını tarif ediyorum. Mahalleyi bilmiyormuş gibi davranan genç, birdenbire benden dolmuş parası istiyor. Mağduriyetine inansam daha fazlasını yapacağım ama inanamıyorum işte. Gerçekten mağdur olan aileler için, kendi nafakamdan kesip yapmaya çalışıyorum bir şeyler ama böyle hazır lokmacılık görünce de kızıyorum. Çünkü ben parasız günlerimde bırakın o mahalleyi çok daha uzağına bile yürüyerek gidip gelmiştim. Hem de her gün ve hem sabah, hem de akşam. Bir gün değil 2 sene boyunca.
Önüne gelen masa başında bir iş, bol maaş bekliyor. “Açlıktan ölmek üzereyiz” diyenlerin kadrolu memurluk için vakti zamanında binlerce lira rüşvet teklif ettiklerine şahit olduğumuzda cabası.
Bilgisayar işiyle geçiniyorum. Liseyi ise dökümhanelerde en ağır mesleklerden birisiyle bitirdim. Şimdilerde de çok büyük imkanlarım da yok ama gereğinde kendime kıyafetin, ayakkabının ucuzunu alıp, çocuklarım için harcıyorum. Şimdi işsiz kalsam gidip dökümhanelerde çocuklarımın nafakası için gene yanarım, 200-250 kiloluk, erimiş demir dolu potanın bir ucundan yine tutarım ama birilerine el açmam. Üstelik ben Erdem Fedakar gibi 30 değil 41 yaşındayım.
Bir gün fırıncı olarak kayınpedere demiştim ki “işsiz kalsam gelir bu fırında hamur yoğururum ama gidip te kimseye el açmam”, o da demişti ki “hamur yoğurmaya gerek yok gel katiplik yap, iyi de para veririm”.
Ezcümle, bizler Müslümanız, insan şerefine en yakışanı elinin emeğini, alın teriyle kazandığını yemektir.
Bırakın artık bu her sıkışma da devlete laf sokmayı.
Sokaklarda kağıt toplayın, ayakkabı boyayın, 60’ına dayanmış eniştem gibi inşaatlarda çalışın ama zorunlu durumlar hariç kimseye el açmayın, kolay yoldan atanmak için politikacılara dil dökmeyin, çalınmış sorulara minnet edip te ömrünüz boyunca haram yemeyin, çocuklarınıza da yedirmeyin.
Haksızlığa razı değilseniz de kendiniz de haksızlık yapmayın.
Allah büyüktür. Çalışan aç kalmaz.
Habervaktim.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.