Çevre Bakanı Özhaseki'den o pankarta tepki

Çevre Bakanı Özhaseki'den o pankarta tepki
Çevre Bakanı Özhaseki,"O pankart rezillik, yazıyı sonradan gördüm, çocuğun babasına kızdım!"dedi.

Geçtiğimiz günlerde Sinop’ta katıldığı bir mitingde, bir çocuğun eline verilen ve üzerinde "Hükümeti indireceklermiş, siz benim donumu bile indiremezsiniz" yazan bir pankartın önünde gülümseyerek fotoğraf çektirmesi büyük tepki toplayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, "O pankartı da fotoğraf çekildikten sonra gördüm. Çocuğun babasına, “Bu nedir böyle? Bu çocuğun eline neden verdin sen bunu?” dedim. Kızdım. Sonra yolumuza devam ettik" dedi. Özhaseki, "Böyle bir rezillik, böyle bir çirkinlik olabilir mi? Keşke olmasaydı. Üzgünüm. Başka diyecek bir şeyim yok" ifadesini kullandı.

page_cevre-bakani-ozhaseki-o-pankart-rezillik-yaziyi-sonradan-gordum-cocugun-babasina-kizdim_890206249.jpg

Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (1 Nisan 2017) Özhaseki'nin açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

Sinop’taki mitingde, bir çocuğun eline verilen “Hükümeti indireceklermiş, siz benim donumu bile indiremezsiniz” pankartının önünde gülümseyerek poz vermeniz büyük tepki topladı. Neden böyle bir şey yaptınız?

Ben o gün Sinop’taydım. 5 ilçeye 1’er, 2’şer saat arayla götürdüler. Oradan oraya... Sinop’ta bazı ilçeler belki hayatlarında ilk kez bakan görüyordu, insanlar hep sokaklardaydı. Anneler-babalar, çocuklarını getirip resim çektiriyorlardı. Resim çektirmekten vallahi yoruldum. O pankartı da resim çekildikten sonra gördüm. Çocuğun babasına, “Bu nedir böyle? Bu çocuğun eline neden verdin sen bunu?” dedim. Kızdım. Sonra yolumuza devam ettik. Sinop’un bir köyünden tüm Türkiye’ye yayılacağı aklıma gelmedi. Farkında değildik meselenin büyüdüğünün.

Yapılanın yanlış olduğunu kabul ediyor musunuz?

Tabii kesinlikle! Bunun savunacak tarafı mı var Allah aşkına! Bunu nasıl savunayım ben? Böyle bir rezillik, böyle bir çirkinlik olabilir mi? Keşke olmasaydı. Üzgünüm. Başka diyecek bir şeyim yok.

AK Parti döneminde TOKİ sayesinde birçok dar gelirli vatandaş ev sahibi oldu, bu takdir ediliyor. Ama bir yandan da TOKİ deyince akla çirkinleşme, betonlaşma geliyor. Bunun önüne geçecek misiniz?

Tabii doğru. Bir yandan, çok dar gelirli insanlara ucuz, depreme dayanıklı, uzun vadeli konutlar yapılıyor diye sevinirken, bir yandan da çirkinlik oluşturan, yüksek katlı yapıların devlet eliyle yapıldığını görmek insanları üzüyor.

Bu konuda hükümetin bir öz eleştiri dönemine geçtiğini söyleyebilir miyiz?

Elbette. TOKİ’nin başındaki yeni arkadaşımız Ergün Bey (Mehmet Ergün Turan), bu konuların çok farkında. Sayın Cumhurbaşkanı’mız da 2-3 senedir özellikle “Yatay mimari” diye ısrarla bastırıyor. TOKİ’nin yaptığı bu tür hataları da durmadan yüzlerine vuruyor. İnşallah bundan sonra bu yanlış işleri görmeyiz. Bir yeri yıkmak kolay ama onun yerine ortaya koyduğunuz eser iyi değilse o bir utanç olarak devamlı karşınıza çıkıyor. Şimdi bu çirkinliği kentsel dönüşüm projelerinde yaşıyoruz. Tamam, yıkılmaları lazım. Bunları bir şekilde yıkarsınız. Ama yeni yapılanları 100 sene yıkamazsınız!

Kentsel dönüşüm sırasında vatandaş canının istediği evi canının istediği gibi yaparsa, bu yeniden çirkinlik yaratabilir?

Bizdeki sıkıntı şu; 40’lı yıllarda yaptığımız planlamalarda geleneksel evlerimizi dışlayıp yıkmaya çalışmışız, onun yerine yeni çıkan 3-4 katlı betonarmeler yapmaya çalışmışız. Sanayi devriminin sonucu olan göç dalgası Avrupa’da 200-300 sene önce yaşanmış, bizde 1950’lerden sonra başlamış. İnsanlar, büyükşehirlerin etrafında başını sokacak bir yer ararken rastgele evler yapmış. Belediyelerimiz de bu göç dalgası karşısında hazırlıksız yakalanmış. 60’lı yıllardan itibaren, iki tip belediyecilik var. Sağ tandanslı belediyeler, genellikle “Gelmeyin kardeşim, gecekonduları yıkarız” demişler. Ama 10 gecekondu yapılıyor, siz 1’ini yıkabiliyorsunuz. İkincisi de sol tandanslı arkadaşların yaptığı belediyecilik. Onlar da “Yarın bir gün gecekondu mahallelerini arka bahçe olarak kullanırız, eylemlere götürürüz, işçileri örgütleriz” gibi bir düşünceyle kaçak inşaatları teşvik etmişler. Bu iki yanlış ve çarpık anlayışla şehirleri mahvetmişiz. Kimseyi ayırmadan söylüyorum. Sonuç şu, çok sağlıksız ve çok kimliksiz yapılarımız var. Türkiye’de özellikle 1999 depreminden sonra yeni yönetmeliğe göre yapılan 5 milyon civarında yapı stoku var. Ama 99 depreminden önce eski yönetmeliğe göre yapılan 15 milyon binanın en az yarısı sağlıksız. En büyük kısmı da İstanbul’da.

"Şehirlerin kimliği yok"

Peki, eski binalar yenilenirken yerine yeni çirkin binaların yapılmasını engelleyebilecek misiniz?

Şu anda bir yasa çalışması yapıyoruz. Şehircilik Şûrası’nı topladık. Hocalarımız, sivil toplum örgütleri, belediyeler, kamu kurumları hepsi bir arada kentsel dönüşüm üzerine çalışıyorlar. Şehirler insanların aynasıdır. Şöyle uzaktan baksanız, o şehirde kimler yaşıyor, ilişki biçimleri nedir, inanışları, örf ve âdetleri nedir, yaşam tarzı nasıldır; bunlar hakkında kanaat sahibi olursunuz. Oysa bizim şehirlerimize bakınca bunu anlama imkânınız var mı? Asla yok. Kimliği yok binalarımızın. Bizde arabesk bir kimlik var. Bir tane gökdelen, yanında bir tamirhane, iki tane gecekondu, onun yanında modern bir alışveriş merkezi. Sonra bakıyorsunuz, yanında bakkal amca. Böyle garip, kimliksiz bir yapı var. Şehircilik Şûrası’nın bir alanında özellikle bunu çalışıyoruz.

"İstanbul'da kentsel dönüşümde
müthiş yanlışlıklar yapılıyor"

İstanbul'da kentsel dönüşümde müthiş yanlışlıklar yapılıyor. Belediyeler bir yeri tespit edip bin tane evin olduğu yeri ‘Burası çürük alan, yıkılması lazım’ diye tespit ettikten sonra bize müracaat ediyorlar. ‘Tamam. Peki nasıl dönüştüreceksiniz?’ diye soruyoruz. ‘Efendim, 2 bin tane ev yaparak bu işi çözeceğiz’ diyorlar. Bin tane evi vatandaşa verecekler, kalan bini de müteahhide verecekler. Eskiden bin tane evin olduğu yerde 10 metre park, 10 tane okul, 10 tane otopark, 1 tane saat kulesi varsa yine bunlar aynı duruyor ama konut sayısı iki misline çıkmış oluyor. Orada yaşayan nüfus 5 bin kişiyse 10 bin kişiye çıkıyor. Böyle olunca mahalle yaşanmaz hale geliyor. Sonra da yığınlar üzerinde yığınlar ve çirkin bir yapılaşma ortaya çıkıyor. İstanbul’daki mantık böyle çalışmış. Bunu böyle sürdüremeyiz. Bu doğru değil. Bakın, İstanbul’da bir de bir deprem gerçeği var. Hocalar ‘2030’a kadar İstanbul’da müthiş bir deprem olacak’ diyor. Ben AK Partili ve CHP’li bütün belediye başkanı arkadaşları çağırdım. ‘Deprem geldiğinde içinde kim varsa götürüyor. A partili, B partili diye ayırmıyor. Bakın size net vaatte bulunuyorum. Bütün partili arkadaşlar, CHP’liyiz diye girmezlik etmeyin’ diyorum. ‘Efendim, rantsal dönüşüm olmasın’ diyorlar. Vallahi olmasın. Çok doğru söylüyorsunuz. Size göre doğru dönüşüm neyse, alın gelin ya! Ne olur slogan atıp geriye çekilmeyin. Bu iş slogan işi değil...”

"CHP’li belediyeleri haklı buldum"

Mehmet Bey, adeta bir muhalefet partisinin lideri gibi konuşuyorsunuz!

Ben böyle bakıyorum ve bunu da hâkim kılmaya çalışıyorum. Beşiktaş Belediye Başkanı, Ihlamur Parkı’nda imar izni verildiğini söyleyip şikâyet etti. “Hayır, haberim yok, itiraz ettiniz mi?” dedim. Sonra gider gitmez Ankara’da baktım, üzerine yoğunluk konmuş. İptal ettim. Sonra, Bakırköy Belediye Başkanı arkadaşımız o civarda bir yoğunluk artışından bahsetti. 60-70 bin metrekare fazla yoğunluk verilmiş. Bu Bakırköy’de 600-700 tane fazladan, imar dışı rezidans yapılması demek. Mimarlar Odası dava açmış, CHP’libelediye dava açmış, sivil toplum örgütleri ve sol tandanslı dernekler dava açmış. Bana bunu anlatanlar, “Efendim, itiraz edenler var ya, falanlar...” diye anlatıyor. “Çok doğru dava açmışlar, haklılar, kabul ediyorum” dedim. Mahkemeye savunma vermedik. İmar iznini iptal ettim. Müteahhitler beni mahkemeye vereceklermiş. Buyursun versinler!

“AK Parti en çok müteahhitleri mutlu edip inşaat üzerinden ekonomiyi büyütüyor” deniliyor. İçeriden tepki aldığınız oluyor mu?

Bunları yaptıktan sonra ilgililerden epeyce tepki alıyorum. Bir ara, “Ya bu bakan geldi, inşaat sektörünün önünü kesiyor” gibi sözler başladı. Bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkıyor. İnşaat sektörü adaletsiz yürümez. Haksızlık ve hırsızlık üzerine asla böyle bir şey olmaz. Kim ne derse desin, umurumda bile değil. Herhalde İstanbul’da yoğunluğu 400-500 bin metrekareye yakın düşürdüm.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.