'Genetiği değiştirilmiş ürünler masum değil'

'Genetiği değiştirilmiş ürünler masum değil'
Prof. Dr. Kamil Oktay Sındır, genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) sanıldığı kadar masum olmadığını söyledi.

İZMİR Ege üniversitesi (Eü) Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü öğretim üyesi ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Sındır, "GDO'lu ürünlerin çevre, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik denge, insan ve hayvan sağlığı, ülkelerin sosyoekonomik yapıları üzerinde birçok olumsuz etkileri bulunmaktadır. Varolan dengeleri bozarak, yeni bağımlılık ilişkileri doğurmaktadırlar." dedi.

Prof. Dr. Kamil Oktay Sındır, genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) sanıldığı kadar masum olmadığını söyledi. Biyoteknolojik yöntemlerle kendi dışındaki bir türden gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara "transgenik" ya da genetiği değiştirilmiş organizmalar adı verildiğini açıklayan Prof. Dr. Sındır, "Mesela domuza ait bir gen domatese, bakteri ya da virüse ait bir gen de bir bitkiye aktarılabilmektedir. GDO'lu ürünlerin amaçları arasında açlıkla mücadele, tarım üretiminde verim artışı, ucuz ve kaliteli üretim, çevreye daha az zararlı, besleyici değeri daha yüksek, raf ömrü daha uzun ürünler elde etme gibi gerekçeler sıralanmaktadır." şeklinde konuştu. Bugün dünyada Türkiye yüzölçümüne yakın bir alanda transgenik mahsul ekildiğini ve ekim alanlarının yüzde 99'unun ABD, Arjantin, Kanada, çin ve Brezilya'da bulunduğunu belirten Sındır, "Dünyada GDO'lu bitkilerin yüzde 99'unu soya, mısır, kanola ve pamuk oluşturmaktadır. Bunların yanında patates, domates, pirinç, buğday, ayçiçeği, yer fıstığı ve bazı balık türleri GDO'ludur. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda da çalışmalar devam ediyor." dedi.

GDO'lu ürünlerin 1998 yılından bu yana hiçbir denetime tâbi olmadan Türkiye'ye rahatça girdiğini kaydeden Kamil Oktay Sındır, "Yalnızca 2003 yılında 1.8 milyon ton mısır ve 800 bin ton soya ithal edildi. Mısırın yüzde 81'i ve soyanın yüzde 88'i ABD ve Arjantin'den gelmiştir; neredeyse tamamı GDO'ludur. Türkiye'nin gümrüklerinde bu ürünleri ayırabilecek laboratuar altyapısı yoktur. Gerek GDO'lu hammaddeden Türkiye'de işlenen gerekse ithal edilen işlenmiş ürünlerden önemli bir kısmı GDO içeriğine sahiptir." diye konuştu. Türkiye'nin derhal bir biyogüvenlik kanunu çıkarması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sındır, şunları söyledi: "Tasarlanan şekliyle GDO'nun kanunileştirilmesini değil, tamamen yasaklanmasını amaçlamalıdır. Tüketiciyi korumak adı altında etiketleme değil, yasaklama getirilmelidir. Değil GDO, ürün katkı maddeleri konusunda dahi bilinçsiz bir toplumun sağlığı riske atılmamalıdır. Mevcut kanunlara işlerlik kazandırılmalı ve girişi yasak GDO'lu ürünleri belirleyebilecek laboratuar imkanları sağlanmalıdır. Gümrüklerde beyana değil, tahlile dayalı denetim yapılmalıdır. Türkiye, genetik ıslah teknolojisini kendisi üretmelidir. Tarımda girdiden çıktıya bütün alanlarda bağımlılık zincirini kıran, kendi potansiyelini kullanan millî ve bağımsız bir politika izlemelidir."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.