İslam'da "bankacılık" olmaz çünkü...
Hem Kur'an hem de hadislerde ifadesini bulan İslam'daki faiz yasağının finans alemine yansıması, İslami Bankacılık (Islamic Banking) adı verilen kuruluşlar vasıtasıyla oldu. Papa'nın yaklaşık bir ay önce, Hıristiyan Batı dünyasına faizli bankacılık yerine İslami bankacılığı tavsiye etmesi konuya ayrı bir boyut kazandırdı.
Bu noktada, basit bir şekil unsuru olmayıp, konunun özüyle ilgili olduğu için, önce bir terminoloji meselesini irdelemek istiyorum. İşin doğrusu, İslamiyet'te bankacılık olmaz, olamaz. Çünkü banka ve bankacılık kaçınılmaz olarak kredi verme faaliyetini ima eder ve kredi faiz ile yürür. Banka ve bankacılığın asırlar önce doğması ve gelişmesi faizli işlemlere isnat eder. Hiç abartmadan söyleyebiliriz ki, bankacılığın eşanlamlısını ararsak, bu tek kelimeyle "faizciliktir".
İslamiyet'e inananlar açısından bu konudaki en tartışılmaz kanıt, Kitap ve hadislerde bir bankacılık tanımı yapılmamış olmasıdır. İslamiyet'in bankacılığı ilgilendiren tek hükmü faizin şiddetle ve net biçimde yasaklanmış olmasıdır. Bu gerçekler karşısında, İslam ve banka sözcüklerini bir arada kullanmak dahi hatalıdır. Halen kullanılan katılım bankası deyimi, yukarıdaki izahatlarımız ışığında ise oldukça sakıncalı görünmektedir. Acizane görüşüm; banka (hatta icabında faizli işlemleri de kapsadığından) finans deyimlerinin yer almadığı, mesela, "tasarruf ve yatırım kurumu" gibi bir ismin bu kuruluşları daha doğru bir şekilde tanımlayacağı yönündedir. Söz konusu kurumların isimleri dışında faaliyetlerinde de klasik bankaya benzeme eğilimi görmekteyim. Şöyle ki, katılım bankaları işletme sermayesine dolaylı katkı sağlamak üzere, müşterilerine azami bir yıl vadeli "murabaha" hizmeti sunmakta, bu ürünü yaygın biçimde kullanmaktadır. Evet, daha önceki yazılarımda belirttiğim üzere, murabaha müşteriyle yapılan bir ticarettir ve faizsiz bir işlem olarak İslam'a aykırılık teşkil etmez. Ancak, şu da bir gerçek ki, murabaha, bankaların kısa vadeli kredileriyle ayni fonksiyonu icra ediyor, faizli banka kredilerine alternatif oluşturuyor. Ayrıca, murabahaya fazla ağırlık vermek, "katılım bankaları üstü örtülü faizli bankacılık yapıyor" tenkitlerine meydan veriyor. Öte yandan, uzun vadeli konut kredilerinde müşteriden alınan taksitlerin yıldan yıla gözden geçirilip, yeni koşullara göre değiştirilmesi gerekirken, uzun yıllar boyunca ayni tutarda bırakılması ve bunun en baştan saptanarak, müşteriyle kontrat yapılması, klasik bankaların sabit faizli kredilerine tıpatıp benziyor. Doğrusu, böyle bir taksitlendirmenin faiz olmadığını düşünmek ve düşündürtmek biraz zor olsa gerek.
Katılım bankaları, klasik bankalara benzemeye çalışmak yerine onların girmediği alanlarda faaliyetlerini yoğunlaştırmalı, böylece bir yandan faiz kuşkusu doğuran işlerden uzak durmak suretiyle, mütedeyyin kimseleri rahatsız etmekten kaçınmalı, diğer yandan da, ülkeye daha yararlı olacak hizmetleri ifa etme imkanını bulmalıdır. Bu bağlamda, katılım bankaları, asli işlerinden birisi olarak, devletin kalkınma çabalarına uygun düşen projelere öz kaynak sağlamalıdır. İslami esaslara tamamen uygun olan risk sermaye şirketlerinin kurulması ve her yönden desteklenmesi de ürün ve hizmet gamı içerisinde mutlaka bulunmalıdır. Öte yandan, bu kurumlar hisse senedi, sukuk-u icara ihraçlarına aracılık etmeli, birleşme ve satın almalarda danışman sıfatıyla hizmet etmelidir. Murabaha işlemleri ise daha ziyade müşteriye sunulan hizmet paketinin bir parçası olmalı, tek bir ürün olarak pek düşünülmemelidir.
Katılım bankaları, küresel krizin öğrettiği dersleri de iyi çalışarak, daha doğru bir profil ve daha sağlıklı çalışma alanlarıyla mücehhez kuruluşlar olarak ekonomide yerini almanın çabasına artık girmelidir. [email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.