Serdar Arseven

Serdar Arseven

'Altına' İmza!..

'Altına' İmza!..

Aradan on dört yıl geçmiş...
Türkiye gazetesinde çalışıyordum... Bir ünlü politikacıyla “sözde alevi” önde gelenleri arasındaki bir toplantıyı izlemek üzere İstanbul’da Sepetçiler Kasrı’na gitmiştim.
Kapıda beni karşılayan politikacının adamları, toplantının “basına kapalı” olduğunu belirtiyorlardı.
Israr, tantana...
ünlü politikacı geldi; “Bizim Enver Bey’in (ören) gazetesi, yabancı değiller” diyerek içeri girmemi sağladı.
Baktım, orada “yerli pravda”dan arkadaşlar var...
Meğer, basına “kapalı değilmiş”, toplantı...
Kapıdaki görevliler; bizimkini “dini gazete” sanmışlar!..
Neyse... Konumuz o değil... Ne peki?..
Ha, şu..
O oturumdan bugüne ünlü politikacının şu sözlerini taşıyorum:
“Arkadaşlar; laiklik konusunda ortak hassasiyetlere sahibiz.
Türkiye’nin hızla din devletine doğru gittiğini hepimiz görüyoruz. Sokaktaki insan hızla Din’e yöneliyor. Dinci siyaset gittikçe daha fazla prim topluyor.
Burada çok önemli bir uyarıda bulunmak istiyorum: Arkadaşlar; zaman zaman Peygamber’i tenkit ediyorsunuz. Kur’an’a cephe alıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz... Mücadele böyle yürümez. Akıllı davranacağız... ‘Biz de inanıyoruz ancak dinin istismarına karşıyız’ diyeceğiz. ‘Dinin siyasallaştırılmasına karşıyız’ diyeceğiz. ‘Biz örtüye karşı değiliz, örtünün siyasallaştırılmasına karşıyız’ diyeceğiz. Arkadaşlar; ancak böyle yaparsak, vatandaşı yanımıza alabiliriz. Vatandaşın kitabına açıktan cephe alırsak, kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz!.. Kur’an’ın da açıkça tartışılabileceği günler gelecektir mutlaka. O zamana kadar akılcı davranmak zorundayız!..”
Evet... O politikacı, “taktik” veriyordu, bazı heyecanlı “din karşıtlarına...” “Pozisyonunuzu açık etmeyin. Milleti kızdırmayın” diyordu, özetle...
O gün bu ilginç konuşmayı, “ünlü politikacıdan ‘maskeyle dolaşın’ tavsiyesi!” başlığı altında haberleştirdim...
Lâkin, gazetede yer almadı.
O politikacı, gazete yönetimini aramış... Haberin “girmemesini” rica etmiş!..

Şimdi... Yıllar sonra... O günleri hatırlatan ne oldu?.. çok şey aslında...
Bugünlerde başörtüsü tartışılıyor ya...
Bir taraf, “serbest bırakılması” için çaba sarf ederken...
Karşı çıkanlar; “Biz de inançlıyız ama... Biz de inançlara saygılıyız ama... Bizim de ninelerimiz, annelerimiz başörtülüydü ama” diyerek gerisini getiriyor ya... Bunların alayı, “taktik” icabı!.. Aslında, “Kur’an-ı Kerim”e karşılar... Kur’an-ı Kerim’i hedef alıyorlar. Kur’an-ı Kerim’i tehdit olarak görüyorlar!..”
İspatı mı?.. Bakın, bunların gazetelerinde bir haber yer aldı...
Binlercesinden biri... Fevkalade anlamlı...
Bir okulumuzda görev yapan din dersi öğretmeni, başarılı olan talebelerine “Kur’an-ı Kerim ve Meali” hediye etmiş...
“Din karşıtı olmayanın” dikkatini bile çekmeyecek bir uygulama...
Yani... Ne olmuş ki;
Müzik dersinde başarılı olana, “flüt, mızıka” hediye etmenin yadırganacak tarafı var mı?.. Ya da... Beden hocasının, başarılı öğrencilerini “spor ayakkabısı”yla ödüllendirmesinin neresi yanlış?..
Buralarda sıkıntı yok... Lâkin... Bir “din dersi öğretmeni” başarılı öğrencilerine, “Kur’an-ı Kerim ve Meali” hediye ettiğinde...
Malûm gazetelerde yer bulan haber şöyle: “Milli Eğitim sisteminde sürekli olarak artış kaydeden ‘dinci faaliyetlere’ yeni bir örnek!..”
“Başarının ödülü Kur’an!..”
“Din hocasının, ödül olarak Kur’an dağıtmasına, isyan!..”
Haberler böyle...
Ve şimdi... Bu haberlere bak ve söyle: “Bu apaçık Kur’an karşıtlığı değil midir?..”

öyle inanıyorum ki; bu adamların haberleri, o gün Sepetçiler Kasrı’nda “Din karşıtlığınızı şimdilik belli etmeyin” tavsiyesinde bulunan o ünlü politikacının denetiminden geçse...
O halleriyle yer bulamazlardı, gazetelerde... Biraz değiştirilirdi... Bir yerlerine, “Kur’an-ı Kerim’e bizim de saygımız var ama bu istismardır” diyen “İsimsiz Veli görüşleri” eklenirdi, mesela...
Evet, yine yanlış yaptılar... Pozisyonlarını bir kez daha açık ettiler...
Bugüne kadarki “iddialarımızın altına atılan imzalar gibi” haberler!..

BAYKAL DA İMZA ATTI!..
Ve yazının burasında... Tamamen başka bir mevzu...
Deniz Baykal’ı izleyin... Cemevlerinde, Dergâhlarda, Türbelerde...
E, tabii... “Oy mevzuu” olunca... Ne “laiklik” kalıyor, ne “devrim kanunları!..”
Mustafa Sarıgül; “Koltuktan başka derdi yok. Ne laiklik, ne de Atatürk, tek derdi koltuk!” diyor ya...
Baykal da... Sarıgül’ün bu iddiasının altına imza atmış oluyor, baksana!..

BU “DöNME” DEN: YUSYUVARLAK BİR İMZA!..
Böyle dağıtarak giderken...
Bir yandan da, Vakit’in manşetlerinden birine yönelik tepkilere cevap yetiştirmeye çalışıyorum...
Hani... Vakit, manşet haberinde, “Batının ahlâksızlık listesi”ni vermişti ya... Tepki; “Homoseksüellik ve lezbiyenlik almış başını gitmiş” maddesine!..
Kaç gündür, “Homo”lar arıyor, bizi...
“Cinsel kimliklerini hedef aldığımızı... Kendilerini hedef gösterdiğimizi” filan söylüyorlar...
“Laiklik düşmanı”ymışız... “Gerici”ymişiz... “Laikliğe en bağlı kesim oldukları için kendileriyle uğraşıyor”muşuz...
Filan...
Telefonlarına çıksan olmuyor, çıkmasan hiç olmuyor... İşimiz gücümüz kalmadı da homolarla mı uğraşacağız?..
Derkeeeen... Al bir tane daha: Kartel’deki şu meşhur “dönme” de VAKİT’e saldırıyor, “Homoseksüelleri hedef alan” haberinden dolayı!..
Bizi arayarak tepkilerini ileten “homo”lar ne dediyse, “altına imza atıyor” adeta!.. Tabii... Yusyuvarlak bir imza!..

SAYIN GüNGöR MENGİ’NİN EŞİNE HODRİ MEYDAN!..
Son mesele...
Sayın Güngör Mengi’nin eşi, abuk sabuk yazılarında beni “Eski Milli Eğitim Bakanlarından Nahit Menteşe’nin beyanlarını saptırmakla” suçlamıştı... Ve de... Aydın Doğan’ın kanalındaki programında olanı biteni açık edeceğini filan yazmıştı...
Biz dip taraftan değiniyoruz, o üç koca yazıyla zırvalıyor...
Bakın yine... Alttan cevap veriyorum: “Tamam... İster Sayın Mengi’nin eşinin programına, isterse başka bir programa katılmaya ve elimdeki malzemeyi orada açıklamaya hazırım... Bakalım, kim rezil olacak?!..”
İşte açık çağrı...
Bakalım... Bu çağrıma “tamam” diyebilecek mi?..
Kaçmanın faydası yok!..
“Evet” demezse... Yarın, yine “dip taraftan” yazarım!..
“Tavır farkı” bu...
İşte ben de “imzamı” böyle atarım!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi