Serdar Arseven

Serdar Arseven

Büyükanıt Paşam'a, ''Fenerli bakışı''yla...

Büyükanıt Paşam'a, ''Fenerli bakışı''yla...

Benim gibi Fenerlisiniz... Bu tarafınızı gerçekten takdir ediyorum...
Hele... Galatasaray’a “dört” çektiğimiz gün... “Sonuç beni hiç memnun etmedi... Tarihi fark olabilirdi” demeniz yok mu?.. Fenerbahçe inceliğini yansıtan bir nükteydi.
Bu yönünüzü gerçekten takdir ediyorum... Bundan dolayı da, adınızın geçtiği her ortamda zâtı âlinizi -ihtiyacınız olmasa da- savunmaya çalışıyorum. Lâkin... Bazen öyle hatalar yapıyorsunuz ki... İnanın savunmam güçleşiyor sizi... Mesela dün farkında olmaksızın yaptığınız... Gerçekten de ziyadesiyle üzdü beni...
O hataya geleceğim de... Müsaadenizle, “Bazen öyle hatalar yapıyorsunuz ki” değerlendirmemi havada bırakmayan birkaç “hatayı” hatırlatayım...
Hani... Bir Albayımız, kartel çocuklarından birinin “Tümgeneral Yılmaz” tezgâhını yiyor... Askeriye’ye ait hassas bilgileri, kendisini “Tümgeneral Yılmaz” olarak tanıtan bir sahtekâra vermek gibi çok büyük bir hataya imza atıyor...
Siz de; bu hatanın yol açtığı olumsuzluğu bünyede ele almak varken... Yalnızca üç beş kişinin haberdar olduğu bir “sıkıntıyı”, akredite gazetecilerin katıldığı basın toplantısında dile getiriyorsunuz...
Olumsuzluktan bütün kamuoyunu haberdar ediyorsunuz... Ordu’yu hedef alan aşırı sol odakların eline, meselenin bu tarafını göz önünde bulundurmaksızın malzeme veriyorsunuz...
Bu önemli bir hata değil mi?..
Tamam... Siz, “Akredite gazete”yi nasıl bir tezgah kurduğunu duyurmak suretiyle rezil etmek istediniz de... Bunun ne faydası var ki?..
O gazete hâlâ akredite değil mi?..
Hem sonra... O akredite gazeteler, bu tür “tezgahlarının” deşifre olmasından rahatsızlık mı duyacaklar?.. Kaç Genelkurmay Başkanı, bunların orduyu yıpratmak için yalan haberlere imza attıklarını ilan etti de... Ne değişti?.. Evet, “Tümgeneral Yılmaz olayı”nı ifşa etmeniz hataydı... Ya, gazeteleri karıştırmanıza ne demeli?..
Hani... Basın toplantısında, “İşte biz bunları bunun için toplantılarımıza almıyoruz” demiştiniz, özetle...
öyle diyerek bizi işaret etmiştiniz...
Lâkin... Gösterdiğiniz o haber...
Türk Askeri’nin “yalan söylemekle” suçlanmasından dolayı rahatsızlık duyduğunuzu ifade ettiğiniz, o haber...
Anadolu’da VAKİT’in haberi değildi... Zaman’ın, Yeni Şafak’ın, Milli Gazete’nin, Yeni Asya’nın da değildi...
O, temsilcisi karşınızda oturmakta olan “AKŞAM” gazetesinin “sürmanşet haberi”ydi!..
Sayın Paşam; gazeteleri karıştırmak, büyük bir hata değil miydi!..
Ve bir başkası: Zaman zaman “dindarlara” yönelik saldırılarıyla da dikkat çeken TESEV adlı oluşumun, TSK’nın sistem içindeki rolünü sorgulayan raporunu da, canlı yayında işaret etmek suretiyle meşhur etmeniz...
O da hataydı...
TESEV, akredite medyaya trilyonluk ilanlar verse, bu kadar büyük bir tanıtımı gerçekleştiremezdi.
Sayın Büyükanıt Paşam; zaman zaman, böyle dikkatimi çeken ve bir Fenerli olarak beni ziyadesiyle üzen bazı hatalarınız oluyor...
Dün de bunlardan birine şahit olduk...
O milletçe övündüğümüz misafirperverlik anlayışımıza hiç de uygun olmayan bir davranış sergilediniz, farkında olmadan...
Nasıl mı?.. İzah edeyim: Misafiriniz Makedonya Savunma Bakanı Lazar Elenovski’yle akredite basına ve canlı yayına açık bir görüşme gerçekleştireceğiniz açıklandığında, bütün kamuoyu heyecanlandı doğal olarak...
Bu tür görüşmelerde pek alışık olmadığımız bir uygulamaydı bu...
Gündemin birinci sırasında, “başörtüsü uzlaşması” olduğundan...
Akredite meslektaşlarımız da sizleri “niye susuyorsunuz” diyerek sürekli olarak tahrik ettiğinden...
Bütün kamuoyu “başörtüsüyle ilgili önemli bir açıklama mı geliyor?” diye düşündü haliyle...
Biz bu tür işlere alışığız da... Konuk Bakan’ın büyük medya ilgisinden dolayı ne denli şaşırdığı her halinden belli oluyordu.
Hem şaşırdı, hem de gururlandı garibim...
Adamcağız; “Vay be... Bizim Makedonya ne önemli, ne büyük bir ülkeymiş de biz farkında değilmişiz. Baksana şu ilgiye” havasındaydı...
İki ülke arasındaki ilişkilerin önemini uzun uzun anlatırken; medya ilgisinin hakkını vermeye çalıştığını belli ediyordu...
Sayın Genelkurmay Başkanım; siz de, iltifatlarınızla bu havaya büyük ölçüde katkıda bulundunuz...
Buraya kadar hiçbir problem yok...
Lâkin... Karşılıklı konuşmalar tamamlanıp da... “Esas meselenize” geldiğinizde... Misafirimize çok ama çok ayıp oldu!..
Akredite meslektaşlarımıza dönerek, “Ben biliyorum, benden bir şeyler bekliyorsunuz. On tane canlı yayın aracı var dışarıda” demeniz... Ve hemen ardından, “türban meselesine” girmeniz, hataydı!..
Konuk Bakana; ‘Bu kadar gazeteci aslında sizin için gelmedi’ mesajını vermiş oldunuz, farkında olmadan...
Lütfen şöyle düşününüz...
Makedonya’dasınız...
Milli Savunma Bakanları, zât-ı alinizi makamında ağırlıyor...
Canlı Yayın ekipleri filan orada...
Gördüğünüz ilgiden dolayı ülkenizle gurur duyduğunuz bir anda...
Ev sahibiniz gazetecilere dönüyor ve “Ben sizin aslında niçin geldiğinizi biliyorum” diyor...Ve “Esas meseleye” giriyor!..
Tersinden bakarsak...
“Aslında, Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Genelkurmay Başkanı için gelmediğinizi biliyorum!..” demiş oluyor, farkına varmaksızın!..
Böylesine “yanlış” bir manzarayla karşılaştığınızda... Canınız sıkılır, değil mi?..
“Bu Makedonlara bizim misafirperverliğimizi öğretmek lazım” diye düşünürsünüz mutlaka...
Efendim; “Milletin temsilcisi olan, Anayasa ve Kanun yapma yetkisini Millet adına elinde bulunduran Meclis varken, Genelkurmay Başkanı’nın türban meselesine girmesi de ne demek oluyormuş” meselelerine hiç girmiyorum...
Milli kültürümüzün, çok iyi bildiğiniz temel özelliklerinden birine dikkat çekiyorum... Ve hiç olmazsa bundan sonra... Bu tür inceliklerin göz önünde bulundurulmasını, gündeme getirilmesi faydalı bir dilek olarak iletiyorum...

Ve bütün bunların ötesinde...
Yazının başında da ifade ettiğim gibi...
Bir Fenerbahçeli’nin, biraz da akredite medyanın oluşturduğu “toz duman”ın etkisiyle bazı hatalar yapması üzüyor beni...
Her kulun hatası oluyor işte...
Ben de, şu “taraftarlık”tan bir türlü kurtulamıyorum!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi