Hüseyin Hatemi

Hüseyin Hatemi

Âcileniz'an aranıyor!

Âcileniz'an aranıyor!

Bedbaht ona derler ki elinde cûhelânın/Kahrolmak için kesb-i kemâl-ü hüner eyler! Hukuk adına, emekli veya hâlen görev başında olan rektörler öyle lâflar ediyorlar ki “inşaallah kâbus görüyorum” demek istiyorum, ne var ki ve eyvâh ki “gerçeğin kâbûsu aştığını”, kâbusdan da beter bir gerçeklik ile karşıkarşıya olduğumu anlıyorum. Bir Hukukçu'nun çıkıp da sesime ses, elime el vermesini ümîd ederken, öyle Hukukçular görüyorum ki, meselâ Molla Lûtfî'nin katline imza veren Hukukçular'ı aratmıyorlar. Serv-inâzım kim büyüttü böyle bî-pervâ seni? Seni okutan Hoca zulm ile mi yoğurdu? - İlmsiz tâ bu kadar cehl olmaz!/Cehlin ol mertebesi sehl olmaz!/Ma'lûmdur ki fısk ile olmaz cihân harâb/Eyler anı müdâhane-i âliman harâb! Hazret-i İsa ne doğru ve ne güzel buyurmuştur: -Arz'ın tuzu sizlersiniz. Tuz bozulursa neyle tuzlanır?

“Tuzun bozulması” ne demektir? Hukukçu eğitiminin “kendisi muhtâc-ı himmet dedelere” bırakılması, üniversitenin artık hakîm ve ârif yerine özel kapıkulu yetiştirmekten başka bir anlamı kalmaması demektir.

“Tuz” bozulmuşsa, “tuzlayayım da kokma!” sözünün de gerçekleşme imkânı kalmaz. Zamanında tedbîr alınmaz ise, kokuşma ve çürüme yayılır. Yakın Tarihimiz'deki büyük hukuksuzluk olaylarının gönüllü kahramanları olan Hukukçuları hangi çevre ve toplum şartları etkiledi? Denebilir ki, -“toplumun, çevrenin suçu yok, bunların kendileri kötüyü seçmişlerdir, toplumumuz mâşaallah turp gibidir, aksini iddia eden 301'liktir!”. -Heyhât, ey Azîzan, elbette kişinin irade serbestîsi vardır, iyi şartlar içinde yetişmiş bir kişi, sonradan kötüyü de seçebilir, ne var ki iyi bir Hukuk Devleti alarm (uyarı) sistemi kurulmuş ise, bu kişiler kötü seçimlerinin ürününü dererek topluma “zarar” vermelerinden önce tasfiye edilirler, ellerinden “kamusal yetki” alınır. Bizde böyle olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa Almanya'dan, Hitler öncesinde gelen ve Hitler'den sonra dönerken acı bir “teşhis”ini açıklayan Profesör Schwartz'ın sözü, hâlâ geçerli mi? -Türkiye, bir menfî seleksiyonlar ülkesidir!

Tuz bozulmuş olmasa idi, bî-pervâ büyümüş serv-i nâz rektörler, “başörtülü öğrencilere öğrenim haklarını iade girişimi”ne karşı, “yüzde doksanbeş ile de iktıdara gelseler ne yazar?” gibi beyanlarda bulunabilirler mi idi? Tuz olması gerekenler de derhal “alarm” verecek yerde, yanlış yönde “alarm” vererek bu girişimi suçlayabilirler mi idi? Bazı “önemli mevki' sahibi” Hukukçular da “demokratik lâik Hukuk Devleti”ni koruma adına yasağın devamını hararetle savunduktan sonra, sözü muhayyel bir içki yasağına getirip “aman sakın böyle birşeye teşebbüs etmesinler, biz demokratik Hukuk Devleti'ni savunan Hukukçular olarak her zaman temel hak ve hürriyetleri savunuruz” derler mi idi? Dinleyenlerin birçoğu da hayranlıkla, ağzı açık bu çelişkili nutku dinlerlerken “helâl olsun! Ne yaman Hukukçularımız varmış!” diyebilirler mi idi? Hatta ağzı açık dinleyenlerin bir kısmı da başörtülü olabilir mi idi?

Demek ki toplumumuzda bir kafa karışıklığı, tarihî birikimden ileri gelen bir karşılıklı güvensizlik, çifte ölçütlülüğü kanıksama ve tabiî görme, bir “yaygın iz'ansızlık” var. Bir an önce bu iz'ansızlıktan, çifte ölçütlülükten kurtulup Hukuk Devleti'nin alarm sistemini de onarmamız gerek! Kısa vaadede yapılması gereken işler arasında, başörtüsü taşıma hürriyeti'nin Anayasa'da yer almaması çok iyi oldu. çünkü derhal bu düşünceye karşı, çok vahîm gelişmelere yol açacak yeni “hamleler” hazırlanmıştı. Bu hazırlık boşa çıkınca, bazılarının da kanı beynine çıktı. ülkemizi çok vahîm bir kardeş kavgasına sürükleyecek bir örgüte karşı da yakın tarihimizde ilk kez olarak Hukuk Devleti'nin alarm sisteminin iş işten geçmeden önce harekete geçmesi de ümîdimi destekledi. Bu cılız ümîd ışığının sönmeyip yayılması için, önce Hukukçuların “hoşça bak zatına kim, âleme tuz olmalısın!” bilincine ermeleri gerekiyor. âcil olarak yapılması gereken işlerin başında, Anayasa'nın bugünkü Başlangıç bölümünden Anayasa'yı kurtarmak ve Laikliği gerçek yörüngesine oturtmak geliyor. Laiklik, insanlık onurunda eşitlik ilkesinin koruyucusu bir ilke olmalıdır. Ardından, Vakıflar Kanunu Tasarısı'nı veto edilmiş metniyle değil, gerçek Hukuk Devleti'ne yakışır biçimde çıkarırsak, bunun da çok feyizli ve bereketli sonuçları olur. MHP, AKP ile bu konuda da işbirliği yaparsa, tutarlı bir Hukuk Devleti düzeni Türkiye'de, “olmayacak düş” olmaktan çıkarılabilir. Borçlar Kanunu Tasarısı, Ticaret Kanunu Tasarısı gibi Tasarılar, bu temel değişikliklerden sonra huzur içinde ve tekrar ele alınmalıdırlar. Henüz olgunlaşmış değildirler. Bunların bu şekilleriyle kanunlaştırılmaları, gereksiz bir müdahaleyle “erken doğum”a yol açma demek olur.

Ey Meslekdaş Azîzan! Bir “Tabiî Hukuk Rönesansı” için imeceye var mısınız?




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Hatemi Arşivi