Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ertosun’un basın toplantısında ve sonrasında yaşadıklarımız

Ertosun’un basın toplantısında ve sonrasında yaşadıklarımız

“Temsilciler, yazarlar basın toplantılarına pek gitmez.”
Ben giderim…
Olayları, meydana geldikleri ortamlarda takip etmenin hazzı başkadır.
Televizyon ekranından hele “ajans metninden” asla elde edemeyeceğiniz ayrıntılar alırsınız.
Bir gazeteci olarak, haftalardır medyanın gündeminde olan HSYK üyesi Ali Suat Ertosun’un basın toplantısını tâkip etmemem, kafamdaki soruları yöneltme fırsatını değerlendirmemem söz konusu olamazdı.
Onun için, muhabirimiz İsmail Uğur’la birlikte gittim…
Gittim de… Bana mı denk geliyor; benim halim mi öyledir, nedir, nedendir, bilmem…
Her zamanki gibi olay beni buldu…
Katıldığım basın toplantısı, “esas anlamının” ötesinde, bir gazetecinin “fiili saldırıya” uğramasıyla anılacak bir etkinlik haline geldi.
Her şey bir soruyla başladı…
İsmail Uğur kardeşimin şu sorusuyla:
“Bir illegal örgüt sanığı ile birlikte olmayı, onunla yiyip içmeyi, oturup kalkmayı sizi örnek alacak genç meslektaşlarınıza tavsiye eder misiniz?..”
Sağlam soru.
Öyle ya; aynı zamanda bir Yargıtay Üyesi olmasından dolayı Ergenekon sanığı Engin Aydın hakkındaki “nihai” kararı verme pozisyonunda olan Sayın Ertosun, “bulunduğu pozisyona yakıştığını” düşünüyorsa, bunu rahatlıkla “genç meslektaşlarına” tavsiye edebilmeli!..
“Olay”a doğru geliyorum:
İsmail kardeşimin bu dikkat çekici sorusundan duyduğu hoşnutsuzluğu belli eden ifadeler kullanıyordu ki Sayın Ertosun…
Bir “Ergenekon Bülteni” provokasyonu meydana geldi…
O ekipten biri çıktı ve “Soruyu soran gazeteci değil” yalanını savurdu.
Görevliler de, hurraaaa, İsmail’in üzerine…
Bir temsilci olarak ne yaparsınız;
Birkaç meslektaşımın da (kendilerinden binlerce kez özür diliyorum) istem dışı ayaklarına basaraktan doğru olay mahalline… Görüntülerden takip ettim, hücuma kalkan görevlilerin İsmail’e ilk ulaşanıyla aynı anda varmışım oraya!
İsmail kardeşimi en az on görevli almış çekiyor, öbür tarafta da bendeniz…
(İp çekme oyunu gibi; hayır zannımca en az otuz saniye dengelerdim de, olan İsmail kardeşimin koluna olurdu)
Baktım, aldılar götürdüler İsmail kardeşimi…
Ne yaparsın; hemen Sayın Ertosun’a…
“Çok ayıp oluyor, ne sordu ki muhabir arkadaşımız, basın toplantısına bunun için mi çağırdınız, lütfen ama” vesaire…
Biz böyle “sitem” edince, bunun kendisinden kaynaklanan bir hadise olmadığını belirtti…
Ve o kısa temas anındaki anlaşmamız üzerine, İsmail Uğur kardeşimin geri getirilmesini istedi. Basın toplantısının devamında da, olaydan dolayı “özür dilediğini” belirtti.
Bu arada; HSYK Başkan Vekili Sayın Kadir Özbek’le de olay hakkında bir diyaloğumuz oldu. Sayın Özbek, olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirdi uzun uzun.

Bu müessif hadisenin meydana geldiği basın toplantısının ardından, Sayın Ertosun’dan bir “çay daveti” aldık.
Hırpalanan muhabirimiz İsmail Uğur’la birlikte makamında bir araya geldiğimiz Sayın Ertosun; “Yaşananlardan dolayı ne kadar üzgün olduğunu” bir defa daha ifade etti.
Orada, sütunumuza yansıtmak istemediğimiz uzun bir sohbetimiz oldu, kendisiyle…
Çıkarken de, birilerinin muhabirimize yönelik saldırıyı kendisine mal etmesinin doğru olmayacağını belirttik… Bu doğru; saldırının suçlusu Sayın Ertosun değil. Elimizdeki Kalemin namusu, bunu böylece belirtmeyi gerektiriyor.
KENDİ ELİNİ KOLUNU BAĞLAYAN BİR HAKİM
Ziyaret sonrasında, canlı yayınlara katılıp “yaşananları” anlatmak durumunda kaldık.
Bu arada, Sayın Ertosun’un basın toplantısındaki açıklamalarını tatmin edici bulup bulmadığım soruldu sıkça.
Biz de, Ergenekon sanığı ile yemekte bir araya gelmesinin, Kent Otel toplantılarına katılmasının ne kadar yanlış olduğunu belirttik.
Bu tür davranışların, yargının saygınlığına büyük zarar vereceğine dair kanaatimizi ifade ettik.
Dikkatimizi çeken bir başka nokta da; Sayın Ertosun’un Ergenekon savcılarının çalışmaları hakkında “tepkisel” bir yaklaşım ortaya koymasıydı.
Basın toplantısında, kuvvetli ifadelerle Ergenekon sanıklarının “mağdur” edildiklerini öne sürdü…
Şimdi… Kendisi malûm, HSYK üyesi olduğundan…
Ergenekon savcılarıyla ilgili şikâyetler önüne gelecek… Bir HSYK üyesinin, hakkında karar vereceği “Ergenekon davası savcıları”nın işlemleri aleyhinde ifadeler kullanması, “İhsas-ı rey” anlamına gelmez mi?..
Sonra…
Yargıtay üyesi olmasından dolayı da, HSYK’daki görevi bittikten sonra Ergenekon sanıklarının suçlu olup olmadıkları yönündeki nihai kararı onun vermesi ihtimal dahilinde…
Ergenekon soruşturmasına ilişkin olumsuz eleştirilerde bulunan bir hakimin, o aşamada vereceği kararlar tartışmalı hale gelmeyecek mi?..
Ergenekon sanıklarından bazılarıyla, günümüzün Ergenekon sanıklarının bir zamanlar üs olarak kullandığı bilinen Kent Otel’de sık sık bir araya gelmiş olması…
Sanıklardan Aydın Engin’le de yemekte buluştuğunun belgelenmiş olması, “nihai karar” aşamasında sıkıntı oluşturmayacak mı?..
Dün, bütün bunları bir arada bulunduran bir soru yöneltmem üzerine, “Engin’in dosyasına bakmayacağını” söyledi…
“Niçin onun dosyasına bakmayacaksınız?” diye üsteleyince de…
“Bu kadar şey yazıldı çizildi” dedi…
E, oldu mu şimdi…
Bir “Hakim” yemekte buluştuğu arkadaşının dosyasına bakmayacak, Kent Otel’de buluştuğu sanık pozisyonundaki arkadaşlarının dosyasına bakmayacak… Vesaire vesaire…

O zaman, nasıl bir tablo çıkıyor ortaya…
Çok açık; Sayın Ertosun, kendi kendisinin elini kolunu bağlamış bir hakim görüntüsü arz ediyor.
İyi bir durum değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi