MHP-BBP ve Ergenekon

MHP-BBP ve Ergenekon

BBP, 1992 yılında MHP'den ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları tarafından kuruldu. İsmi ülkücü hareketle özdeşleşmiş bir insanın MHP'den ayrılmak zorunda bırakılması o zaman çok yadırgandı.

Aradan 17 yıl geçti Yazıcıoğlu’nun MHP'den niçin ayrıldığı bir türlü sorgulanamadı. MHP tarafı hain diye kestirip atmayı tercih etti. Merhum Yazıcıoğlu eski arkadaşlarını zor durumda bırakmamak ve nezaketi elden bırakmayan bir üslupla ayrılış sebeplerini izah etmeye çalıştı. Her şeyi anlatmak kolay değildi. Bu aynı zamanda koskoca bir hareketin imajını kirletmeye de vesile olabilirdi. Yazıcıoğlu böyle bir riski göze almadı. Meseleyi çoğu zaman ülkücülerin basiretine bıraktı. Ama ideolojik propagandalarla basireti bağlananlar bir türlü meselenin aslını idrak edemediler.

Bugün ortaya çıkan bilgiler ayrılık hadisesini bir defa daha irdelemeyi gerekli kılıyor.

O zaman Ergenekon diye bir örgüt ortaya çıkarılamamıştı. Şimdi ortada Türkiye’yi yer altında yöneten devasa bir suç örgütü var. Bu örgüte bağlı generaller, siyasetçiler, yargıçlar, iş adamları, yüksek bürokratlar var. Ve bu örgütün Sol-Kemalist İslam düşmanı bir çizgisi var. Hala da devlete hakim olan ideoloji Ergenekon ideolojisidir. Örgüte karşı olduğunu söyleyenler bile örgütün şablonlarıyla düşünmekten kendini kurtaramıyorlar. Bunun son örneği YAŞ kararlarıdır. ETÖ kapsamında yirminin üzerinde muvazzaf subay sorgulanıp bir çoğu tutuklanmasına rağmen hiç biri TSK dan ihraç edilmedi. Genel kurmay başkanı suçluluğu sabit oluncaya kadar, yani kesin hüküm giyinceye kadar herkesin masum olduğunu gerekçe gösteriyor. Ama diğer taraftan haklarında hiçbir soruşturma olmayan başarılı subayları disiplinsizlik bahanesi ile TSK dan atmaktan imtina etmiyor.

Neyse konumuz bu değil.

Yazıcıoğlu ile Türkeş arasındaki problemlerin o dönem yargıda kadrolaşan ve bunu açıkça MHP’lileri, RP'lileri mi alacaktım diye itiraf eden Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay hakkında verilen gensoru ile başladığı hatırlanacaktır. Türkeş MHP'lileri yargıya almadığını itiraf eden ve bugün bize siyalaşmış bir Yargı hediye eden Moğoltay’a destek olurken, Yazıcıoğlu buna karşı çıktı. Hareketi emir komuta zinciri ile yönetmeye, Ülkücüleri bir robot gibi görmeye alışmış Türkeş için bu hazmedilebilir bir durum değildi. Gençler kışkırtıldı, şurada burada Yazıcıoğluna karşı edep dışı, terbiye dışı sözlü fiili saldırılar tezgahlandı. Dergah dergisinde Yazıcıoğlu taraftarlarına sanal bir silahlı saldırı olayı kurgulandı. İşin silahlı saldırıya dönüştüğünü, kan akacağını gören Yazıcıoğlu SONUNA KADAR içinde kalmayı düşündüğü MHP'den kan akmaması için ayrılmak zorunda kaldı.

O tarihte Türkeş’le Yazıcıoğlu arasındaki temel fark, Ülkücülüğün içinin ne ile doldurulacağı meselesi idi. Yazıcıoğlu İslami hassasiyetleri yüksek bir Ülkücülükte direniyor, Türkeş ise sistemle uyumlu, laik, İslami hassasiyetlerden soyunmuş bir Ülkücü ve milliyetçi hareket düşünüyordu. Teorideki bu farklılık pratiğe de yansıyınca MHP içinde hem bir liderlik sorunu hem de gerilim ortaya çıkıyordu. MHP içinde kaldığı müddetçe Türkeş’in Yazıcıoğlu’na rağmen MHP'yi istediği çizgiye götürmesi mümkün değildi. Çünkü Yazıcıoğlu ve etrafında toplananların hareket içindeki özgül ağırlıkları ve saygınlıkları daha yüksekti. Hepsi mücadeleden gelmişlerdi, hepsi işkence görmüş, idam sehpalarından, hapishanelerden geçmişi. Türkeş’in etrafında ise birkaç istisna dışında darbe döneminde kaybolan MHP biraz toparlanınca ikbal peşinde koşan tabansız, kimliksiz, menfaatçi gruplar vardı. MHP'yi dönüştürmek için Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını tasfiye etmekten başka çare yoktu. Bunun için bir gerekçe, bardağı taşıran son bir damla lazımdı. Bir gün Yazıcıoğluna yakınlığı ile bilinen Dergah Dergisinin basıldığı, E.K ya silah sıkıldığı, başını sıyıran merminin duvara saplandığı söylentisi gündeme bomba gibi düştü. Artık fikir ayrılıklarına silah ta karışmıştı. Yazıcıoğlu ve arkadaşları için MHP'de kalmanın şartları tamamen ortadan kalkmış, ayrılmaktan başka çare kalmamıştı. E.K'ya yapıldığı söylenen ve bugüne kadar ispatlanamayan saldırı, kardeşi kardeşten ayırdı, MHP bugün Ergenekon ideolojisi diyeceğimiz bir çizginin eline geçti. İla’yı kelimetullahın yerini, başka değerlerin yüceltilmesi aldı. Bir zamanlar S.ahmet Arvasi’yi, Necip fazıl’ı, Sait Nursi’yi, Eol Güngör’ü okuyarak büyüyen bir neslin yerini, Azerbaycan’a, Kerküke Mit,Tit,Jit tarafından gönderilen ve nasıl kullanıldıklarını anlatan ıvır zıvır adamların kitaplarını okuyan ve bunu ülkücülük sanan bir nesil aldı. Ülkücülüğün ahlaki boyutu yok edildi. Neye karşı olduğunu bilen ne olduğunu bilmeyen, bu münasebetle her türlü etkiye açık, yeni bir anlayış peydahlandı. Yazıcıoğlu ve arkadaşları MHP'de kalsa Türkeş’e rağmen bunların hiç birinin yapılması mümkün değildi.

Ayrılıktan sonra Yazıcıoğlu ve arkadaşları 1992 yılında Ankara’da siyasi karar kurultayı yapıp, partileşmeye karar verdiler. Uzun istişareler sonucu Büyük Birlik Partisi kuruldu. Parti çalışmaları için gidilen her ilde İstihbaratın verdiği destekle olaylar çıkarıldı. Merhum Yazıcıoğlu hakkında ipe sapa gelmez iftiralar, iddialar ortaya atıldı. O tarihte bir zamanlar Yazıcıoğlu ile iş ortaklığı da yapmış, eski ülkü ocağı genel başkanlarından Ş.Ç bir fitne ve iftira merkezi gibi çalıştı. Kendi hayatındaki pislikleri, çirkinlikleri Yazıcıoğlu’na yamamaya çalıştı. BBP hareketi MHP-istihbarat iş birliği sayesinde doğmadan boğduruldu.

Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının MHP'den ayrılmasında en önemli sebeplerden biri olan ve Dergah Dergisinde saldırıya uğrayan E.K isimli kişi Nizam-ı Alem Ocakları genel başkanlığına getirildi. Ancak BBP'nin kurulduğu ilk günden itibaren kaçmak, BBP'den ayrılmak için her fırsatı kullandı. O tarihlerde Ankara emniyetinde üst düzey görevde bulunan arkadaşlarım bu kişiye karşı beni uyarmış, ama benden tepki görmüşlerdi. Sakalı var(Ah.. şu şekilcilik, şu şekilcilik) dini bütün bir adamdır demiştim. Bu kişi kısa bir süre sonra BBP'den ayrılarak kafasına silah sıktığını iddia ettiği kişilerin arasına döndü. Ardından önü açıldı, birileri yürü ya E.K dedi bir çok temizlik ihalesi ve iş alarak kendisinin bile hayal edemeyeceği bir noktaya geldi.

Kafasına silah sıkılan bir insanın kendisini vurmak isteyenlerin yanına dönmesi için ya çok kişiliksiz ya da görevli olması gerekiyor. Bunu bir kaç defa M.Yazıcıoğlu’na da sordum. Sükut etmeyi tercih etti. Ama kendisini ayrılmaya teşvik eden, Ülkücü hareket bitiriliyor diye isyan edip, MHP'de kalan veya MHP'ye dönenlerin çoğuyla ilişkilerini sürdürdü. Yazıcıoğlu derviş meşrep bir liderdi. Onun kendisine ihanet eden, her türlü alçaklığı yapanlarla diyalogunu sürdürmesi etrafında bir çekirdek kadronun oluşmasına da mani oldu.

Şimdi Türkiye’nin son yirmi, hatta otuz yılının en önemli aktörü olmuş bir dava var ortada. Ele geçen belgeler, ortaya saçılan iddialar örgütün bir çok parti ve sivil toplum örgütüne sızdığını, bir çok operasyona imza attığını gösteriyor.

Yazıcıoğlu dergah dergisinde E.K'nin kafasına silah sıkılması yüzünden sonuna kadar kalma kararında olmasına rağmen MHP'den ayrıldı.

Kafasına silah sıkılan kişi ilk fırsatta kafasına silah sıkanların yanına döndü.

Kısa zaman içinde kendisinin bile tasavvur edemeyeceği kadar zengin oldu.

Bence Ergenekondan sonra yakın tarihin yeniden yazılması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi