Hüseyin Koç

Hüseyin Koç

GDO ile ilgili çekinceler

GDO ile ilgili çekinceler

GDO’lu ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimine dair 27388 sayılı yönetmelik, yürürlüğe girmesiyle birlikte, kamuoyunda çok büyük tartışmaları da başlatmıştır. Tartışmanın temelinde, Ulusal Biyogüvenlik Yasası’ndan önce, söz konusu yönetmeliğin çıkması ve çıkarılan yönetmeliğin “koruyuculuk” yönünden güven vermemesinden kaynaklanmaktadır.
GDO’lu ürünler, on yılı aşkın bir zamandır ithal edilmekte olup insan ve hayvan beslenmesinde kullanılmakta idi. GDO’lu ürünlerle ilgili yönetmelik, haklı olarak, çıktığı andan itibaren, yıllardır GDO'lu ürünlerin tüketilmemesi konusunda mücadele veren duyarlı sivil toplum kuruluşlarının tepkisi ile karşılaşmıştır. Tepkilerle halkımız, nasıl bir ürün tükettiğinin, tüketmesi halinde kendisini bekleyen sorunların farkına vardırılmıştır. Her kötüden de bir iyilik çıkarılacaksa, yönetmeliğin iyi tarafı da bu olmuştur.
Yasaların hazırlanış nedeni; uygulamalardaki yanlışların ve suiistimallerin, toplum düzeni ve insan sağlığı ile hayvan sağlığı ve çevre güvenliği açısından sakıncalı bulunması olup bu kaygıları giderici ve düzeni sağlayacak kuralları yazılı ve kalıcı metinler haline getirmek içindir. Yasa koyucu, maksadını, yasaların farklı yorumlara ve şüphelere fırsat vermeyecek şekilde net ifadelerle tanımlar. Böyle davranılması aynı zamanda, kamu düzeni, toplumun güvenliği ve sağlığı açısından da bir zarurettir. Ne var ki, hazırlanan bahse mevzu yönetmelik, bazı maddeleri ile muğlaklık, bazı maddeleri ile şüphe-kuşku, bazı maddeleri ile de ülke için faydalı olmayacağı intibaını vermektedir.
Herhangi bir ürünün veya ithal edilen ürünlerin GDO’lu olup olmadıkları ancak laboratuvar analizleri ile belirlenebilir. Ülkemizde ise bu analizleri yapabilecek donanımda 3 adet laboratuvar bulunmaktadır. Bu laboratuvarlarda da gerekli analizi yapabilecek yetişmiş personelin olup olmadığı belirsizdir.
Dünyada GDO’lu ürünlerin ticaretine ilk defa 1996 yılında Çin’de başlanmış olup yıllar itibariyle GDO’lu bitkilerin ekim alanı artarak 2008 yılında 125 milyon ha’a ulaşmıştır. GDO’lu ürün üretimi ABD, Brezilya, Arjantin, Kanada, Çin vd ülkelerde yapılmakta ise de üretimin %99’u ilk 5 ülkeye aittir. GDO’lu ürünlerin başında da mısır, soya, kanola ve pamuk gelmekte olup bu ürünlere ait ithalatımızın büyük kısmı ABD’den yapılmaktadır. Yılda yaklaşık ithale edilen 2 milyon ton mısır ve soya, ülkemizde yem ve nişasta sanayinin temel hammaddelerini oluşturmakta ve yaklaşık 1500 ürün (bisküvi, puding, yağ, kraker, gofret, çikolata, bebek maması ve tatlıda) içerisinde yer almaktadır.
Burada iki sorun bulunmaktadır: a) Raflarda bulunan ürünler arasında, ithal mısır ve soya içeren sanayi ürünlerinin hangileri olduğu ve b) Bu ürünlerde kullanılan hammaddelerin GDO’lu olup olmadığının bilinmemesidir. Raflardaki mısır ve soya içerikli ürünlerin listesini yapmak, bir tüketici için pratikte mümkün değildir. Bu nedenle, çıkarılan yönetmelikte, hangi ürünün mısır ya da soya içerdiği ve GDO içerik oranının etikette belirtilmesi zorunlu tutulmalı idi. Bunun alternatifi, GDO’suz olduğu da etikette kolayca görülebilir bir şekilde yazılmasını sağlamaktı. Zira, bu tür etiket bilgileri, tüketiciyi yönlendirme ve bilgilendirmede pratiklik sağlayacaktır. Buna karşın, yönetmelikte, bir ürünün GDO’lu olup olmadığı, üründe GDO olduğuna kuşku duyan tüketicinin tespitine kalmış, GDO’lu olduğunun tespit edilmesi halinde “…toplatılabilir” ifadesiyle, ithalatçıya cesaret verilmiştir.
Yönetmelikle ilgili kaygılar
1. Konu, bazı düşünürlerce, "%0.9'dan yüksek oranda GDO’lu ürün ithalat yasağının, bu ürünlere bağlı sektörlerin çıkmaza gireceği" endişesi gündeme getirilmektedir. Bu endişe yersiz ve gereksiz olup, bir o kadar da inandırıcı ve masum değildir. Zira, ithal edilmesi planlanan bitkilerin her biri ülkemizde yetiştirilmekte ve programlanması halinde de yetiştirilebilecek bitkiler olup, ülke potansiyelimiz de yerel ihtiyacımızı karşılamaya müsaittir. Yeter ki, ilgili bakanlığın, bu ürünlerin yerel kaynaklardan üretimi konusunda samimi bir kararı olsun ve ilgili üreticilerin üretim ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda destekleme yapsın. Yeterli destek olmadığı halde, yerel kaynaklardan üretilmiş olan mısırın, GDO’lu ithal mısırı alan işletmeler tarafından alınmadığı için üreticilerin mağduriyeti de ortadadır. Benzer şekilde, yanlış gümrük vergisi uygulanan ve yeterli destek verilmeyen ancak bitkisel yağ üretim amaçlı dünyada ilk sırada yer alan kanolanın, ülkemizde büyük bir potansiyelinin olduğu da unutulmamalıdır. Öyle ki, mevcut potansiyelimiz, ülkemizi net ithalatçılık konumundan sürdürülebilir net ihracatçı durumuna yükseltmeye uygundur. Dolayısıyla, yerel kaynaklarımız ekonomik olarak değerlendirilmeden, ithalat şartlarının hazırlanması, sağlıklı bir tercih değildir.
2. GDO’lu ürünlerin üretim gerekçesi, insanlığın ihtiyaç duyduğu tarımsal ürünün yeterli miktarda üretilebilmesi gibi insani bir amaç taşımaktadır. Bu bağlamda, GDO’lu bitki verimlerinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Ancak, GDO’lu bitkilerin her biri için bu beyan geçerli değildir. Yüksek tarım tekniklerine sahip ülkelerde, bazı GDO'lu bitki verimlerinin yüksekliği, o ülkelerde yetiştiricilikte uygulanan tarım tekniğinin yüksek olmasındandır. İddia edilen verim farkları da sadra şifa olacak derecede değildir. Kaldı ki, bazı GDO'lu bitki verimleri, ülkemizdeki GDO'suz bitki verimlerinden daha düşüktür.
Yönetmelikteki boşluklar
1. İthaline izin verilen 27 adet üründe (Mısır, soya, kanola, patates, pamuk, pirinç, buğday, ayçiçeği, nohut, mercimek, tatlı patates, manyok, muz, elma, papaya, karahindiba, balkabağı, erik, domates, şeker kamışı, bebe havucu, tatlı biber, şeker pancarı, yonca, marul, sakız kabağı ve maya) bakanlık tarafından yaptırılan GDO testinde, GDO'lu ürünler için belirtilen üst sınırın üzerinde GDO içeren 7 adet ürün tespit edilmiştir. Teste tabi tutulan ürünlerden ancak 13'ü GDO'suz bulunmuştur. Mevcut laboratuvar altyapısı ile gümrüklerde gereken kontrolün yapılabilmesi mümkün değildir.
2. Konu ile ilgili araştırmalar da göstermiştir ki, ülkemizde üretilen yemlerin tamamında, yemlere katılma oranı belirtilmemiş durumda GDO'lu mısır ve soya kullanılmaktadır. Yönetmelikten önce ithal edilen ve işletmelerin, depocuların vd ilgililerin depolarında bulunan ve GDO oranı belli olmayan GDO'lu hammaddelere bir açıklık getirilmemiştir. Oysa, işletmelerden, işlenmemiş durumdaki mevcut tüm hammadde miktarının bildirimi istenmesi gerekir idi. Stoklar belli olmayınca, işletmelerin kontrolü de mümkün değildir. Ya da üretici firma, ileriki bir tarihte, GDO'lu ürün ürettiği tespit edilse ve de GDO'lu hammadde yönetmeliği çıkmadan önce alınıp depolandığını beyan etse, buna ne gibi bir işlemin yapılacağı belirtilmemiştir. Ayrıca, GDO’lu hammaddeleri içeren ve henüz satışı yapılmamış veya satın alındığı halde henüz tüketilmemiş ürünlerle ilgili de bir açıklama mevcut değildir.
3. İlgili yönetmeliğin 12. maddesinin b bendinde, kontroller ve tedbirler bağlamında yapılacak işlemlerden birisi "GDO'suz gıda ve yem, GDO'lu gıda ve yemin işlendiği hattan farklı bir hatta işlenmelidir ve depolanmalıdır. Aynı üretim hattının kullanılması durumunda, üretim hattında gerekli temizliği yapmak" şeklinde ifadelendirilmiştir. Burada "işlenmelidir" ve "depolanmalıdır" ifadeleri birer tavsiye niteliğinde olup yaptırım gücü vurgulanmamıştır. Gerçekten GDO'lu ürünlerin GDO'suz ürünlere karışması sakıncalı görülüyorsa, uygulanacak yöntem açık, net ve yaptırımın vurgulu ifadelerle belirtilmesi gerekir idi. Ayrıca, üretim hattında yapılması tavsiye edilen temizliğin nasıl yapılacağı açıklanmamış olup sanayicinin anlayışına bırakılmıştır. GDO'lu hammadde kullanma temayülünde olan işletmecinin temizleme işini ne kadar dikkate alacağı taktirlerinize bırakılmıştır.
Yönetmelikte bulunan sakıncalar
1. İnsan, hayvan ve doğal çevreye ait ülke menfaatlerinin dikkate alındığı ifade edilen bir hukuki metinde, piyasadaki ürünün GDO’lu olup olmadığı, kuşkulu tüketicinin maharetine-ilgisine bırakılmaz. Bizzat ithalatçının, ithal edeceği ürünün GDO'suz ya da belirlenen eşiğin altında olduğuna ait belgenin ibrazının kesinlikle istenmesi şart koşulmalı idi.
2. GDO'lu ürünlerin zararlı olduğu, zarar eşiğinin de GDO oranının toplam %0.9 olduğu yönetmelikte belirtilmiştir. Ancak, madde 14'ün a ve b bentlerinde, GDO'lu ürünlerin etiketine "Genetik olarak değiştirilmiştir" ibaresi yazılarak piyasaya sunulmasına izin verilmiştir. Madde 5'in 8’inci bendinde ise, "GDO'suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO'suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz" denilmektedir. Bu ifade ile, piyasaya sunulan GDO'suz (sağlıklı) ürünü, %0.5'ten az GDO muhtevalı (sakınca içerikli) üründen ayırt etme kolaylığı tüketiciye çok görülmektedir. Ya da tüketicinin en doğal hakkı olan sağlıklı ürünü seçme hakkı, kanun koyucu tarafından engellenmektedir.
3. GDO'suz ürünlere, "GDO'suzdur" ibaresinin yazılmasına konan yasak masum gözükmemektedir. GDO'lu ürünlerdeki GDO'nun domuz ya da herhangi bir hayvansal kaynak olması da olasıdır. GDO kaynağı domuz ise bu ürünü Müslüman ve Museviler yemeyecekler, diğer hayvansal kaynaklara ait ise Müslümanlar rezerv koyacaklar, tüm hayvansal kaynaklara da vejetaryenler rezerv koyacaklardır. Dolayısıyla, gerekli ve doğru bilginin açık ve kolay görülür bir şekilde bulunmaması ile, bu konularda hassasiyeti olan ülke tüketicileri, en doğal insan hakkı olan sağlıklı ürünü seçme haklarını kullanamayacaktır.
Yönetmeliğe, itiraz edenlerin olduğu gibi, Sayın Bakanın da, yönetmeliğe itiraz edenlere itirazı vardır. Zira, etiketlere, "GDO'suzdur" ifadesinin yazılmasını rekabete uygun bulmamaktadır. Doğrudur. Çünkü bu şekliyle, GDO'lu ürünün GDO'suz üründen ayırt edilmesi mümkün olmadığından, GDO'lu ürün lehine bir durum vardır. Ancak, sayın bakanın itirazı buna değildir. İtiraz, etikette GDO'suz ürünler belirtilirse, GDO'lu ürün tercihinin azalma ihtimalinedir!!!
GDO'suz ürünlerin etikette belirtilmesi, rekabete uygun olmaz denmesin. Su yokuşa akıtılamaz, zorlanmayınız. Ürünün etiketine GDO’suz olduğunu yazmak uygun olur, hem de BAL GİBİ OLUR. Kaldı ki, yönetmelikteki kuşkuları gidermek, muğlak olan maddelere açıklık getirmek ve sakıncalı görülenleri düzeltmek; yetkililere, itiraz etmekten ya da yanlışı savunmaktan daha yakışır. Yakışanı yapmalarını bekleriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Koç Arşivi