Karıştay

Karıştay

Danıştay 8.Dairesi YÖK’ün katsayı adaletsizliğini kaldıran yönetmelik değişikliği ile ilgili şok bir karar alarak, yürütmenin durdurulmasına kararı verdi.
Eski YÖK başkanı Mehmet Sağlam bu bir darbedir diyor.
Bu darbenin de ötesinde bir hukuk skandalıdır.
Bu, Yüksek Yargı’da ideolojik saplantıların nasıl hukuk kisvesine büründürülerek milletin önüne çıkarıldığının göstergesidir.
Bu kararın milletin vicdanı ile de alakası yoktur.
Danıştay 8. Dairesi kararını Yüksek öğretim kanununun 45. maddesin dayandırmış. Kanun dikkatle okunduğunda katsayı ile ilgili her türlü düzenleme yetkisinin Yüksek öğretim kuruluna verildiği görülüyor. Kararla Danıştay yetki gaspında bulunarak bu yetkiyi kendi yedine alıyor.
Yüksek öğretim kanunun 45. maddesinin okul başarı puanı(katsayı) ile ilgili fıkrasında; “Yükseköğretim kurumlarına öğrenci seçiminde, adayların ortaöğretim süresindeki başarıları Yükseköğretim Kurulunun uygun göreceği “ diyerek yetkinin YÖK’te olduğunu gösteriyor.
Bunu anlamak için hukukçu olmaya gerek yok, okur-yazar olmak kâfi.
Danıştay 8. dairesi de aslında daha önce bu yetkinin YÖK’te olduğuna dair kararlar vermiş.
2005 yılında Ankara Aydınlıkevler Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi İlknur Öztürk'ün katsayı düzenlemesinin iptali için açtığı davada, Daire yetkinin YÖK’te olduğunu söyleyerek davayı ret etmiş. O zaman YÖK’ün başında tam da Danıştay la aynı ideolojik eksende bir başkanın, Erdoğan Teziç’in bulunduğunu söylemeye gerek yok. 4 yıl sonra verilen bu kararla aslında Danıştay ne kadar siyasallaştığını, bir yargı kurumundan ideolojik bir örgüte nasıl dönüştüğünü ortaya koyuyor. YÖK’ün başında Teziç, Gürüz gibiler olduğunda YÖK her türlü düzenlemeyi yapmaya yetkili, ama Yusuf Ziya Özcan gibiler olduğunda YÖK’ün hiçbir düzenleme yapma yetkisi yok. Buna milletin vicdanını temsil eden bir karar demeye imkân var mı? Hani Yargı tarafsızlığı, hani adalet, hani hukuki tutarlılık? Adamına göre, karar olur mu?
Birçok yazıda Yüksek Yargının, özellikle Danıştay’ın sol siyasal bir kuruma döndüğünü yazmış, her açılımdan önce Türkiye’nin şiddetle bir Yargı reformuna ihtiyacı olduğunu belirtmiştim. Bu karar Danıştay’ın ne hale geldiğini, nasıl hukukla mukukla alakasının kalmadığını gösteriyor.
Şimdi sormak lazım, YÖK’ün kanuna rağmen böyle bir yönetmelik değişikliği yapma yetkisi yoksa bunu kim yapacak?
Danıştay’ın görevi idarenin başta Anayasa olmak üzere yasalara uygun davranmasını sağlamak, idari işlemler karşısında hakkı çiğnenenlerin hakkını korumaktır. Yargı’nın kendini yürütmenin yerine koyma, hükümetlere muhalefet etme görevi yoktur. AKP iktidara geldiği günden beri Sol-Kemalist elitin kurtarılmış bölgesi sayılan Yüksek Yargı ülkenin yönetilemez hale gelmesi için elinden geleni yapmaktadır. Fert, fert partileri, iktidarları beğenip, beğenmemek herkesin kendisine ait bir tercihidir. Ama kimse siyasetin girmemesi gereken kurumları kendi ideolojik görüşlerine alet edemez. Millet adına karar veren müesseseler ideolojik saplantıların aracı haline getirilemez.8.Dairenin bu kararı ile ideoloji bir defa daha hukukun önüne geçmiş, Yargı’ya güven bir defa daha sarsılmıştır. İstanbul barosunun açtığı bu dava ile Baro’ların da artık masaya yatırılması gerektiğini gösteriyor. İşçi-Memur sendikaları gibi Barolar’da da tekelcilik ortadan kaldırılmalı, farklı örgütlenmelerin önü açılmalıdır. Kimse kararlarına katılmadığı tepeden tırnağa kadar siyasallaşmış bir baroya aidat ödemeye mahkûm edilmemelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi