Serdar Arseven

Serdar Arseven

AK Parti... Dikkat!..

AK Parti... Dikkat!..

Hafta sonu “üç program.”
Dün de Meclis’teydik. Meclis’ten başlayalım.
Bütçe görüşmeleri devam etse de, herkesin aklı fikri “Bülent Arınç’a suikast plânı”nda.
Muhalefet tarafından bakacak olursak:
Arınç’ın MHP ve CHP’ye yönelik, “Sizin düşman olarak gördüklerinizin başına bir iş gelirse, bu sizi çok mu mutlu edecek? Birisinin yerde sürünmesi, sizin zafer çığlıkları atmanıza yol mu açacak? Bundan sevinç mi duyacaksınız? Doğacak olumsuz sonuçlardan azmettirici sıfatıyla kendinizi kurtaracağınızı mı düşünüyorsunuz?” tepkisine, Oktay Vural’ın verdiği karşılık çekici ve tuhaftı.
“Demek ki Arınç’ın kafasında pis bir tezgah var. MHP’ye yönelik bir provokasyon var” da ne demek;
Suikastte “üst düzey muvazzafların” olduğu iddiası gündeme oturmuşken!..
Arınç ile arkadaşlarını aylardır “ihanetle” suçlayan MHP yönetimi, gerginliklerin ve bunun sonucunda doğacak müessif olayların en azından vicdani sorumluluğunu taşımayacak mı?..
Ve Ergenekon’un avukatlığını üstlenen CHP’deki durum.
Oradaki ağır toplar da “Bu işin AKP tezgâhı olduğunu” öne sürdüler gün boyunca.
Zırva tevil götürmez!..

Dün bu konuları AK Partililerle de konuştuk. Onlar ziyadesiyle endişeliydi.
Söylenenler içinde dikkatimi en çok Başbakan’a çok yakın bir vekilin değerlendirmesi çekti.
Dedi ki açıkça; “Demokratikleşme sürecinden geri adım atmamız halinde biteceğiz. Geri adım atmazsak ya biteceğiz, ya da kurtulacağız. Bu yol böyle bir yol, geri dönüşü yok!..”
Bu sözler, Başbakan ve yakın çevresinin “kararlılığını” göstermesi bakımından ilginçti.
Bölgelerinde oy kaybından korkan “bazı” AK Partili vekiller, ısrarla “geri adım atmamız lazım” fikrini işliyorlar.
Başbakan’a çok yakın vekilin söylediklerinin bu söyleme “tepki” niteliği de var. Grupta işler karışık yani!..

Evet, Meclis’teki gerilimi yansıttık.
Gelelim hafta sonuna...
Bir “kabine üyesi”yle iki saat boyunca dertleşme imkânı bulduk.
Daha doğrusu, o dert anlattı, biz dinledik:
“Emniyet’te Ergenekon’un üzerine giden kim varsa, anasından emdiği süt burnundan getiriliyor!..
Birçok bakanlıkta ipler önceki iktidarlardan devreden adamların elinde!.. Mezhepçi-ırkçı kadrolaşmalara dokunulmadı! Hatta adamlar, bu dönemde güçlerini daha da artırdı!”
Sohbet arkadaşımızın anlattıklarında ayrıntılar var.
Bunları şimdilik yansıtmamayı uygun buluyorum.
KONFERANSIMIZIN ARDINDAN
Ve bir başka ortam...
Hafta sonu Birlik Vakfı Hukukçular Kulübü’nde “Derin Devlet-Medya” konulu bir konferans verdik.
Salon tıka basa doluydu ve çok daha önemlisi, takip edenlerimiz memleket meselelerine fevkalâde vâkıftı.
Bir saatlik konuşma, bir saatlik de soru-cevap faslının ardından “izleyicilerden sınırlı bir grupla” dertleşme seansımız oldu. Konferanstan Vakit’teki duyurusu sayesinde haberdar olarak teşrif buyuran bu dostlarımız, pek çok konuda birinci elden bilgi sahibi olabilecek durumdalar. Her kesimle sürekli olarak iletişimleri var. Bakanları da çok iyi tanıyorlar, sokaktaki vatandaşı da... Bu kıymetli topluluğun söyledikleri ile yazının girişinde yer verdiğimiz kabine üyesinin söyledikleri, neredeyse tıpa tıp aynı.
Diyorlar ki;
“Mevcut tablo şudur: Belli görevlendirmeler, liyakat ve milletin değerlerine yakınlık kriterlerine göre yapılmadı, yapılmıyor. Bürokrasinin birçok önemli mevkiinde, AK Parti’nin iktidardan uzaklaşması halinde ‘intikam operasyonunda’ yer almaktan çekinmeyecek birtakım adamlar bulunuyor. Bazı AK Partili arkadaşlar, korkarız ki meselenin önemini iş işten geçtikten sonra kavrayacaklar!..”
“ERGENEKON GELİR!..”
Ve bu arada; “açılım süreci” de sohbetin ana unsurlarındandı.
Dostlarımız, sürecin belli bir takvime “sıkıştırılmak” istenmesinin, projenin “ithal” olduğu yönündeki kuşkuları artırdığını belirtti.
Esas endişeyi de şu cümlelerle dile getirdi:
“Bu hükümet gidecek olursa, yerine Ergenekon modeli gelir. Terör örgütü saldırılarının, DTP’lilerin Öcalan’ı öne çıkartan açıklamalarının, birilerinin ortamı germek için ellerinden geleni yapmalarının ardında, hep bu hesap var. Önümüzdeki genel seçim, Cumhurbaşkanlığı süreciyle de birleştiğinden, hayati önemde; Ergenekon varını yoğunu ortaya koyuyor. AK Parti varını yoğunu ortaya koymazsa, ülke uçurumun kenarına gelebilir!..”

Ve üçüncü ortam:
Pazar günü, 1. TOBB Genç Girişimciler Kurulu Kongresi’ne katıldık.
Etkinlikte yaklaşık 700 genç girişimcinin uzaktan kumandalı elektronik cihazla interaktif olarak iştirak ettiği bir anket gerçekleştirildi.
İyi eğitim almış, girişken ve (esnaf oldukları için de) “vatandaşla sürekli temas halinde bulunan” topluluğun anket sorularına verdiği cevaplar “AK Parti’ye uyarı” niteliğindeydi.
Mesela... Şöyle bir soru:
“2009 yılında yaşanan ekonomik sıkıntılar, küresel ekonomik krizden mi kaynaklandı?”
Sorunun neyi araştırdığı belli; genç girişimci, ekonomik krizin faturasını daha çok dış dünyaya mı, yoksa hükümete mi kesmekte?..
Cevap?..
Sıkı durun:
TOBB’un bir araya getirdiği gençlerin yüzde 73’ü, yaşanan sıkıntıyı daha çok “küresel krize” değil de...
“Türkiye’deki ekonomik problemlere” bağladı!..
Bence bu teşhis, gerçeği pek yansıtmıyor...
Ama genç girişimcilerin kanaatlerini bu şekilde ortaya koymasının üzerinde de durmak gerek.
Moraller bozuk mu ne!..

Ve yine önemli:
“İç pazarda toparlanma var mı?” sorusuna, katılımcıların yüzde 51.4’ü “hayır yok” karşılığını verdi.
Yüzde 38.2’i “kısmen var” dedi.
“Evet var” ise sadece yüzde 10.4!..
Rakamlar, “havanın parçalı bulutlu” olduğunu göstermekte. Kongrenin ardından katılımcılarla sohbetimiz de böyle bir neticeyi ortaya koydu.
Bir saat boyunca “Türkiye’nin ve AK Parti’nin son derece kritik bir sürece girdiği ve bu süreçte hataya tahammülün kalmadığı” ifade edildi.
Bir önceki genel seçimde ağırlıklı olarak AK Parti’ye oy veren bu dostlardan önemli uyarı mesajları geldi.
İlgililerin dikkatine sunmuş olayım!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi