Serdar Demirel

Serdar Demirel

Modernleşme sürecinde sinema ve İpekçiler

Modernleşme sürecinde sinema ve İpekçiler

Sinema, tiyatro ve edebiyat gibi sanat dalları toplumların kültürel dönüşümlerinde etkin bir yere sahiptirler. Bu etkiyi sessizce ve derinden, eğlendirerek, düşündürerek, ikna ederek, farklı rol modeller icat edip onlar üzerinden özendirerek ve kültür aşılayarak yaparlar.
Bunlar arasında sinemanın kitle hayatında popülerleşmesinden sonra en fazla etkin yere sahip olduğu açıktır. Zira sinema, insanlarla çok hızlı iletişim kuran, insanları kendisine bağlayan ve halkı görselliğin anlatım gücüyle farklı dünyalarla daha rahat diyaloğa sokan bir sanat dalıdır.
Türkiye’de sinemanın bu rolünü erken farketmiş ve bu meyanda sinema ve sinemayla ilgili alanlara yatırım yapmış ilk girişimciler dönme kökenlidir. Siyaset, edebiyat, müzik ve reklam gibi birçok alanda iz bırakmış bir aile olan Sabetay kökenli İpekçi ailesi meselâ, sinemada bu öncülüğü yapmıştır. 1920’lerden itibaren üç kuşak sinema işletmeciliği, film ithalatçılığı ve ardından da film yapımcılığı yapmış bir aileden bahsediyoruz. 1930’larda sinema sektörünü kontrol altına almayı başarmış İhsan İpekçi, 1901’de Selanik’de dünyaya gelmiş ve Türk siyaset ve kültür hayatının dünyaca ünlü figürlerinden İsmail Cem (İpekçi)’nin babasıdır.
İhsan İpekçi amcası Kani İpekçi ile birlikte 1928’de “İpek Film” şirketini kurar. Amerikan film şirketlerinin Türkiye temsilciliğini ve dağıtımını yapar. Türkiye’de ilk sesli film stüdyosunu 1932 yılında İpek Film kurar. 1934 yılında ise FİTAŞ ve sinema salonları işletmeciliği ile iştigal eden SİNTAŞ’ı kurar. Batı taklidini esas alan ve toplumsal sâbit değerleri sarsan filmlere imza atar.
1929’da yaptıkları “Kaçakçılar” filminde Türkiye güzeli seçilmiş Feriha Tevfik’i başrolde oynatırlar. Yaptıkları birçok filmde açık sahnelere yer verirler. Dönemin bazı milletvekilleri tarafından Türk tarihini tezyif etmekle suçlanırlar. Bu meyanda topluma seküler rol modelleri icat ederler. Bunun gibi birçok ilklere imza atarlar.
İpek Film’i sadece muhafazakar kesimler eleştirmez. Atilla İlhan gibi dönemin önemli solcu aydınları da bu şirketi Amerikan kültürünü yayan bir araç olarak tavsif ederler.
O yıllarda kitle hayatında televizyonun olmaması, gençliğin birinci eğlencesinin sinema olması bu sektörün toplumsal kültürel dönüşümde etkisini artırmıştır.
Konuyla ilgili detaylı bilgi için gazeteci Abdullah Muradoğlu’nun, Selanik’ten İstanbul’a, İpekçiler ve İsmail Cem isimli kitabının yedinci bölümündeki, “Türk Sinemasında İpekçiler” başlığına müracaat edilebilir.
Dönmeler üzerine de çalışan Musevî kökenli araştırmacı yazar Rifat N. Bali bir röportajında dönmelerin milliyetçi ve muhafazakarlara göre dayatmacı bir Batılı hayat tarzını temsil ettiğini sinemayla da ilişkilendirerek şöyle izah eder:
“Sabetaycılar bir yerde Türk toplumunda taraf oldular. Batıya, Batılı yaşam tarzına taraf oldular ve bu yaşam tarzını Türk toplumuna getirmeye uğraştılar. Örneğin İpekçilerin ilk sinema salonlarını açmaları ve burada Batılı yaşam tarzını gösteren filmlerin gösterimi. Ahmet Emin Yalman’ın ateşli ve saldırgan bir laik oluşu... Tüm bunlar dönmeleri kozmopolitizmle, Batıyla özdeşleştirdi ve bir yerde İslami-geleneksel-muhafazakar değerlere bağlı olarak yaşamak isteyen toplumun çoğunluğuna bu yaşam tarzını dayatmakla suçlandılar. Çünkü balolara gitmeyen, kısa etek giymeyen, başını açmayan İslami değerlere bağlı muhafazakar kadınlar ve toplumun çoğunluğunu teşkil eden bu tür bir aile ve toplum yapısı dönemin basını ve kamuoyunun önde gelen ve bir çoğu Selanikli olan yazarları tarafından ‘yobaz’, ‘gerici’ olarak nitelendiler. Bütün mesele buradan ortaya çıkmaktadır ve bugün de Türk toplumunda yaşanan gerilim ve gerginlik aynı nedenlere dayanmaktadır. (Mehmet Gündem, “Devlet azınlıklara hala güvenmiyor” Yeni Şafak: 17-11-2008)
İpek Film’in Osmanlı toplumuna ilişkin değerleri eleştiren çizgisi daha sonraki kuşaklar tarafından da sürdürülmüştür. 1960’ların sonlarına doğru Kemal Tahir ve çizgisindeki sinemacıların etkisiyle bir kırılma yaşansa da bu süreç devam etmiştir.
İşin ilginç tarafı bu kırılmada önemli rol oynayan meşhur yönetmen Halit Refiğ ve İsmail Cem İpekçi’nin de dönme kökenli olmasıdır.
Milli Sinema denilen bu yeni çizgide, sinemadaki bu kanadın yüzünü topluma ve toplumun değerlerine doğru çevirmesi, onu olumlaması sekülerleşmekten bir vazgeçiş anlamına gelmez. Bu çizgi toplumla çatışan katı laikçi modernleşme yerine, toplumla barışık bir modernleşme arayışının ürünüdür denebilir..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi