Konya’nın mânevî mimarlarından Sadreddin Konevî Hazretleri...

Konya’nın mânevî mimarlarından Sadreddin Konevî Hazretleri...

Geçen hafta gazetemizde yer alan, “Konya’nın mânevî mimarlarından Sadreddin Konevî panelle anılacak” başlıklı haber dikkatimi çekti.
Mânevî mimar olur mu? Mânevî îmar var mıdır ki mânevî mîmar olsun?
Evet mânevî îmar vardır ve mânevî mimar olur…
Mânevî fetihler ve fâtihler olduğu gibi mânevî imarlar ve bu mânevî îmarları yapan mânevî mimarlar da vardır.
29 Mayıs Cumartesi günü 557. yıldönümünü yaşayacağımız İstanbul’un fethinin bir maddî bir de mânevî fâtihi vardır. Maddî fâtihi Sultan İkinci Mehmed Han, mânevî fâtihi ise Akşemseddin Hazretleri’dir. Nitekim Fâtih’in kendisi de “Esas fâtih, hocam Akşemseddin’dir” diyordu.
Mânevî îmar; günah kirleriyle harab olmuş kalb ve gönüllerin îmar edilmesidir. Bu îmarı yapanlar, gönül ve mâneviyat erleri olan Allah dostu mânevî mimarlardır.
Bunlardan birisi de Konya’nın mânevî mimarlarından Sadreddin Konevî Hazretleri’dir. Bir diğeri ise onun talebesi olan Hazreti Mevlânâ…
Konya’nın merkez Meram Belediyesi Konevî Araştırmalar Merkezi (MEBKAM) “İslâm Düşünce Tarihinde Şeyh Sadreddin Konevî” konulu bir panel düzenlemiş.
Bu vesile ile, Sadreddin Konevî Hazretleri’ni biraz tanımaya çalışalım.
Evliyânın büyüklerinden olan bu zat, Anadolu Selçuklularında itibarlı bir zat olan İshak Efendi’nin oğlu olup, Konevî kelimesinden de anlaşılacağı üzere Konyalıdır.
Babası, o küçük yaştayken vefat etti. Annesi daha sonra Muhyiddin Arabî Hazretleri ile evlendi.
Üvey babası olan Muhyiddin Arabî Hazretleri’nin mânevî terbiyesinden geçti ve ondan maddî ve mânevî ilimler alıp çok istifade etti. Çok iyi bir tahsil gördü ve büyük bir kelam âlimi olarak yetişti.
Muhyiddin Arabî Hazretleri ile beraber Şam ve Halep’e gitti. Onun devamlı olarak derslerinde bulundu. Daha sonra kendisi de Şam’da ders vermeye başladı.
Muhyiddin Arabî Hazretleri’nin vefatından sonra Evhadüddin Kirmânî’den feyiz alan Konevî Hazretleri, Mısır’a oradan da hacca gitti. Dönüşte Konya’ya yerleşti. Binlerce talebeye ders verdi.
Hazreti Mevlânâ ve Sa’ideddin Fergânî gibi hikmet ve tasavvuf ehli birçok kimselere hocalık yaptı ve onları yetiştirdi.
Zamanının en büyük âlimlerindendir. Bilhassa kelam ilminde eşsizdi. Bu konuda birçok meseleleri açıklığa kavuşturmuştur.
Muhyiddin Arabî Hazretleri’nin “Vahdet-i Vücud” hakkında söylediklerine ve yazdıklarına, ehli sünnet itikadı üzere aklî ve mantıkî izahlar getirmiştir.
Hikmete ait bazı meselelerle ilgili, meşhur Nasirüddin Tûsî ile aralarında mektuplaşmalar ve uzun münâzaralar olmuş, sonunda Nasirüddin Tûsî onun karşısında âcizliğini itiraf edip üstünlüğünü kabul etmiştir…
Bir gün Konya’da büyük bir ilim meclisi kuruluyor. Şehrin bütün ilim otoriteleri oradadır. Sadreddin Konevî Hazretleri de orada bir seccâde üzerinde oturmaktadır. Biraz sonra Mevlânâ Hazretleri de geliyor. Sadreddin Konevî (kuddise sirruh) Hazretleri, talebesi olan Mevlânâ’ya seccâdeye oturmasını teklif ediyor. Fakat, kendisinden ilim öğrendiği hocasının ve bir Allah dostunun karşısında nasıl bir edep takınılması gerektiğini bilen Hazreti Mevlânâ, seccâdeye oturmuyor ve şöyle cevap veriyor:
“Terbiyesizlik edip sizin seccâdenize oturursam, kıyâmette bunun hesabını nasıl veririm?”
Sadreddin Konevî Hazretleri de “Senin oturmakta fayda görmediğin seccâde bize de yaramaz” diyerek seccâdeyi kaldırıyor.
İşte hocasının talebesi karşısındaki tevâzuu ve talebesinin hocası karşısındaki terbiyesi!…
Onlar arasında, talebe-hoca muâmelesi işte böyleydi.
Bu bir tasavvuf terbiyesidir…
(Yakın geçmişte bir gün bir yazar arkadaşla tasavvuf ve tarikatlardan konuşuyoruz. Daha önce doğru bilgi edinmediği için yalan-yanlış yayınların tesirinde kalan ve bir tasavvuf muarızı olan arkadaşım, bana tasavvufu kötülüyor misal olarak da Ali Kalkancı-Fadime Şahin’i gösteriyordu. Sonraları Fadime Şahin’in nerelerden alınıp konu mankeni olarak kullanıldığı, Ali Kalkancı’nın da uyuşturucu haplarla yakalandığı haberleri ile işin aslı ortaya çıktı. Arkadaşım, tasavvufa böyle kimselerin misal verilmeyeceğini öğrendi mi bilmiyorum. Sadreddin Konevî ve Hazreti Mevlânâ arasında geçen bu ibretli hadiseyi aktararak onun da kulağını çınlatmış olayım.)
Ziyaret etmek şerefine nâil olduğumuz Konevî Hazretleri, 60 yaşından fazla ömür sürdükten sonra 1272 (Hicrî 671) senesinde vefat etmiştir. Kabri, kendi adı ile anılan Konevî Câmi’inin bahçesindedir.
İbretliktir. Üvey babası olan Muhyiddin Arabî Hazretleri, Selçuklular zamanında yani daha Osmanlı Devleti tarih sahnesinde yokken, kerâmet olarak Eşşeceretü’n- Nûmâniye fi’d-Devleti’l-Osmaniye isimli rumuzlu bir eser yazmıştır. Sadreddin Konevî Hazretleri de bunu şerhetmiştir. Eser kütüphanelerde mevcut…
Esere ulaşmak isteyenler için:
Millet Genel Kütüphânesi, A. E Kayıt 2801, ve A. E 2799
Sadreddin Konevî Hazretleri’nin, Hadis-i Erba’în Şerhi şahsî kütüphanemde mevcud.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi