İslâmi yazarlar

İslâmi yazarlar

Türkiye’deki sistem gökten inmedi. Osmanlı’nın zafiyetinden faydalanıldı. Kendilerine aydın ismini koyanlarca yapıldı. Aydınlık ve aydınlanma karşılığı olan medeniyet heyûlası konuldu. Buna ulaşmak için de, fikirlerine uygun, pozitivizm, kapitalizm ve laiklik baskısını uyguladılar. Adına da, Osmanlı’yı kurtarma dediler. Kabuğunu beğenmeyenler yeni kabuklar aradılar.
Fransız İhtilali onlar için sığınma mekanizması oldu. İçteki inançsızlıklarına kılıf oldu. Medeni hukuk, cumhuriyet, laiklik, demokrasi şemsiyesi altında netice aldılar. Bugünkü sistem ortaya çıktı.
Bu faaliyetler ve sistemler mantar gibi yerden çıkmadı. Aynı fikir potasındaki fikir önderlerinin mücadelesinden doğdu. Jön Türk, İttihat Terakki, Yeni Osmanlı ismini alanların aldığı neticedir. Jön Türk ve İttihat Terakki’nin üstün çıkması ile sonuçlandı. Pozitivizm, materyalizm karışımı, cumhuriyet, demokrasi ve laik sistem ortaya çıktı. Yeni Türkiye’nin yeni sistemi oldu.
Bu sistemin iç dinamiği. Canlı ve cansız bütün insanları düzene koyma iddiasındaki pozitivizm; maddeden başka bir cevherin varlığını kabul etmeyen kapitalizm oldu. Materyalizm oldu. İçinde Allah olmayan, peygamberi bulunmayan, dini tanımayan, pozitivizm oldu.
Materyalizm denen din dışılıktır. Millete bunu dayattılar, elbise olarak giyeceksiniz dediler. Allayıp pullayarak sunulan bu rejimin adı laik, demokrat ve cumhuriyettir. İçinde bulunduğumuz rejimin adıdır.
Bunu hepimiz biliyoruz. Benim değinmek istediğim; hasta denen Osmanlı’nın tedavisinde; dinsizi, ulusalcısı, materyalisti ve de Yeni Osmanlı aydınlarının birleştiği tek nokta vardır. Osmanlı hastadır. Tedavisi de modern, pozitivizm, materyal, laik ve demokrasi ile iyileşir teşhisini koydular. Yani Osmanlı ismini alan o günkü aydınlar da aynı şeyi söylediler. Tek farklı tarafı; modernliği İslâm’la sentezleştirelim fikirlerini ileri sürdüler. Modernliğin şemsiyesi altında İslâm’ı istediler ve de kaybettiler.
Bu fikri mücadelede, pozitivizm, materyalizm, laik cumhuriyet ortaya çıktı. Şimdi de aynı yazarlar, demokrasi ve cumhuriyeti meşrulaştırma yarışındalar. İslâmi kavramları bugünkü sistemle özdeşleştirmeye çalışmaktalar. O günün Namık Kemal, Ziya Paşa, Ziya Gökalp neyi söylemişse aynı şeyi söylemekteler. İslâm’ı tez olarak savunmayı hiç düşünmezler de, sistemin kavramları ile İslâm’ın kavramlarını müşterek ifadelerini evlendirmeye çalışırlar.
Fransız İhtilali’nin getirdiği sözleşme ile İslâm’daki biatı aynı tutarlar. Siyasi hakları ele alırken, Kur’an’daki meşveret aynıdır. Cumhuriyet İslâm’ın öngördüğü bir kavramdır. Adalete karşılık biat, uzlaşmaya karşılık icma-i ümmet, danışma ve istişareye karşı meşvereti ileri sürerler.
Dün Osmanlı’da ne ise bugün de, Cumhuriyet içindeki İslâmcı yazarlar aynıdır. İslâmi hukukun yerine laik hukuku koymada beis görmezler. Ulu’l Emr yerine meclisi koyarlar. Burada kamplar mühimdir. Hangi kampta iseler o kampın fikriyatına uygun kavramlar ararlar.
Eğer ulusalcı bir kampta ise; o kamp fikriyatındaki yazarları, ulusalcılığı uysallaştırmak için yeni argümanlar üretirler. İçinde dinin olmadığı bir sisteme ulu’l emri öne sürerler. Peygamberin ifadesi ile “sizden olan emri” unuturlar. İtaat ediniz emrini öne çıkarırlar.
Demokrasi, laik ve cumhuriyet kampında olanlar bu kavramların İslâm’da da olduğunu söylerler. Hepsi de bilir ki, İslâm’ın hedefi, Allah’ın gösterdiği hedeflerdir. Sistemlerin gösterdiği hedef ise beşer içeriklidir, tuğyandır, tağuttur.
Menfaati için hakkı ketmedenden, ilmini Allah’ın emrine vermeyenden, içinde bulunduğu sistemle inancını karşılaştırmayandan, adına da İslâmi yazar denenlerin şerrinden Allah’a sığınırım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi