Serdar Arseven

Serdar Arseven

‘Süt para etmeyince inekleri kesiyoruz!..’

‘Süt para etmeyince inekleri kesiyoruz!..’

Dünyanın en pahalı etini tüketiyor, en pahalı benzinini kullanıyoruz.
Ve ne ilginçtir ki; her adımımızda karşımıza çıkan bu türden acı gerçeklerle “medya” olarak pek ilgilenmiyoruz!..
En az bu kadar ilginçtir ki; Meclis içi muhalefetin de böyle bir derdi yok!..
Sokaktaki vatandaş, garibim, sesini kim duya, derdiyle kim ilgilene!..
Bakın gündemimize gelmeyen bir facia:
Birçok belediye, “sokakta süt satışı”nı yasakladı.
Zamanında rahmetli dedem, haftanın iki günü evimize yarım kilometre ötede kamp kuran sütçü arabasına gönderirdi beni.
Üç litrelik kabı doldurmanın karşılığı olarak yanlış hatırlamıyorsam 25 kuruş verirdi, haftada elli kuruş yani, iyi paraydı. Harçlığa yapılan yıllık zamlarla hayli zaman devam etti bu uygulama.
Rahmetli babaannemin kaynatıp önümüze getirdiği sütten hiç şikâyetimiz olmadı. Son yudumuna kadar hak ettiğimiz o sütten aldığımız lezzet de, enerji de bir başkaydı.

Dediğimiz gibi, “sokakta süt” satışı çoğu belediye tarafından yasaklanmış durumda.
Kimyasal işlemlerle besin değerini kaybetmiş olan “kutulu ürünler”i memnun etmeye matuf “hijyen” kılıflı uygulamanın en büyük mahzurlarından biri nedir sizce?..
Ziyaretime gelen bir grup hayvan üreticisi, “Bu durumda inekleri kesmek zorunda kalıyoruz!” deyince gündemime düştü:
Eskiden direkt olarak halkın istifadesine sunulan süt, şimdilerde tamamen “pastörize sektörü” tarafından satın alınıyor.
Büyük bir pazarı “yasak” yüzünden kaybetmiş olan üretici de, sütünü “kutucu”nun dayattığı fiyattan vermek mecburiyetinde kalıyor.
Sütün üreticiden alım bedeli beşte bire inince de...
Yemdi, yakıttı, şuydu buydu... Zarar kaçınılmaz oluyor...
Bu durumda ne yaparsın?..
Evet... Zarar etmemek için... İneği kesersin!..
Kesersen ne olur?..
Aynen öyle; neslin kökü kurutulmuş olur.
Size bize düşen de...
Dünyanın en pahalı etini afiyetle yemek olur.
Ya da... Çaresi mi yok; yutkun ey vatandaş!..

Hayatî bir mesele değil mi?..
Öyle de, pek ilgilendiğimiz yok nedense!..
Nelere yoğunlaştık, şöyle bir gözden geçirecek olursak...
Efendim Deniz Baykal randevu verecek mi, vermeyecek mi?..
CHP Genel Merkezi’ndeki görüşmede kamera kaydı yapılmalı mı, yapılmamalı mı?..
Kemal Efendi resepsiyona gitmeli mi, gitmemeli mi?..
Resepsiyona giden toka etmeli mi, etmemeli mi?
Toka etti mi, etmedi mi?..
Şu, bu...
Hayır, bu konular medyanın gündemine hiç gelmemeli değil. Elbette buralardan da haber çıkar.
Amma ve lâkin, “inek” meselesinin hiç mi üzerinde durulmaya değer tarafı yok?..
KEMAL EFENDİ ÖYLE DİYOR DA!..
Kanaatim belli; CHP Başı Kemal Kılıçdaroğlu’nun on lafından dokuzuna karşıyım.
Bir kısım medyanın pompaladığı “Dürüst Lider” söylemini iyice sıkıntıya sokan da benim gazetem...
Lâkin, günde iki defa doğruya işaret eden bozuk saat misali, katıldığımız değerlendirmeleri de var Kemal Efendi’nin.
Mesela; “CHP olarak sadece lâiklikle uğraşan parti imajını silmeliyiz, milletin öncelikli problemleriyle ilgilenmeliyiz” lafının altı kalın hatlarla çizilmeli.
Ve, samimi ya da değil, bu söyleme destek verilmeli!..
Dün Meclis’te bir grup CHP vekiline söyledim:
“Reel konular üzerinde siyaset yaparsanız, benden size kocaman bir destek!..”

Lâiklik tehdit altında filan değil.
“Muhafazakâr” dedikleriniz, globalleşen ve de küreselleşen dünyada “bireysel” kazanımları önceledikçe... Böyle bir tehdit yok!..
CHP, vatandaşın değerleriyle çatışmayı bir kenara bırakıp, efendim, köylünün, işçinin, işsizin, işini bilmeyen memurun ve diğer mağdurların dertlerine yoğunlaşabilirse, Türkiye’yi rahatlatmış, CHP’yi de fasit daireden kurtarmış olur!..
Bunu yapabilir mi, yapamaz mı?..
Orasını bilmem...
Yapabilirse “iddia sahibi” olur...
Yapamazsa...
Hep birlikte seyre devam ederiz, nesiller doğuracak “inek”lerin kesilişini!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi