Tayyip Erdoğan’la sorular, sorunlar...

Tayyip Erdoğan’la sorular, sorunlar...

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu bu yakınlarda Başbakan Erdoğan’la Erzurum’da yaptığı ortak basın toplantısında lafı hiç uzatmadan özetle dedi ki:
“Türkiye Kıbrıs’ta işgalci durumundadır. Bu durum sona ermeden Türkiye Avrupa Birliği’ne giremez.”
Yine bu yakınlarda Almanya Başbakanı Angela Merkel Güney Kıbrıs’tan Ankara’ya seslendi, o da özetle dedi ki:
“Türkiye limanlarını Kıbrıs’a açmadan AB ile üyelik müzakerelerinde herhangi bir hareketlenme beklemeyin.”
Başbakan Erdoğan sinirlendi.
Tepki gösterdi.
Özellikle Merkel’i fena haşladı.
Olabilir.
Öfke baldan tatlıdır, hele kritik bir seçime giderken, milliyetçilik yarışı için düğmeye basıldığı bir dönemde...
Ama işin gerçeği nedir?
Soğukkanlı düşünmek lazım.
Evet, Türkiye 1974 yılında kendi soydaşlarını muhtemel bir ‘etnik temizlik’ten kurtarmak için Kıbrıs’a askeri müdahale yapmak zorunda kalmıştır.
Ancak bu durum, yani Türkiye’nin haklılığı bir noktayı değiştirmiyor:
Türkiye bugün Birleşmiş Milletler kararlarına, uluslararası hukuka göre Kıbrıs’ta ‘işgalci’ konumundadır.
Bu nedenle, Türkiye’nin bu ‘işgalciliği’ son bulmadan Kıbrıs sorunu çözülmüş olmaz.
Bu bir.
İkincisi, Kıbrıs’ta çözüm olmadan Türkiye AB’ye giremez. Çünkü Kıbrıs Rum yönetimiyle Yunanistan vetoları buna geçit vermez.
Yorgo Papandreu’ya kızabilirsiniz.
Ama hayatın bu gerçeği değişmez!
Bunun gibi, Almanya Başbakanı Merkel de Kıbrıs konusunda hayatın bu gerçeğini bir başka bakımdan bize anımsatmıştır.
Tayyip Erdoğan’ın Merkel’e tepkisinde haklı yanlar var.
Ama abartmamak kaydıyla...
Annan Planı’na 2004 yılında evet diyen KKTC’ye birçok açıdan haksızlık edilmiştir. Planı reddeden Rumlar AB’ye tek başına alınarak mükafatlandırılırken, Kıbrıs Türkleri cezalandırılmıştır.
Bu haksız durum bugün de sürmekte...
Ama iş bununla bitmiyor.
Türkiye de ‘AB hukuku’nun gereği olan bazı adımları atmak zorunda, fazla geciktirmeden...
Bu bakımdan, Türkiye limanlarının Güney Kıbrıs’a açılması pek öyle yabana atılabilecek bir konu değil.
‘AB hukuku’ böyle buyuruyor çünkü.
Kıbrıs’la ilgili olarak bu da hayatımızın bir gerçeği. Bu adım atılmadığı sürece, Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin çıkmazdan kurtulması bugün için mümkün gözükmüyor.
Bu konuda Angela Merkel’e kızabilirsiniz ama fazla değişen bir şey olmaz, olamaz.
Başbakan Erdoğan bir bakıma haklı olarak soruyor:
“Söyleyin o zaman, bizi hakikaten AB’de görmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?”
Ama kimileri de Erdoğan’a soruyor, “Sizin AB’ye dönük niyetiniz ciddi mi?”diye...
Bu soru da sorulabilir.
Ama biliyorum, bu gibi soruların ya da hayatın bir gerçeği olarak ciddi Kıbrıs tartışmalarının pek zamanı değil.
Zamanı gelebilirse, seçim sonrası gelecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi