M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Yer Altında ve ÜstündeTevhid Çizgisi

Yer Altında ve ÜstündeTevhid Çizgisi

Önceki yazımı eleştiren bazı okuyucularıma cevabı kendimden değil, Kur’an-ı Kerim’den vereceğim.

Erbabınca malumdur ki; Kur’an ayetleri şu üç esas üzerinde dolaşır durur: Tevhid, Risalet ve Ahiret. Namaz, oruç, hac, zekat, helaller ve haramlarla ilgili âyetlerin sayısı az olduğu halde, Kur’ân'ın büyük bir bölümü tevhid inancını konu eder.

Allah'tan başkasına ibadeti, darda kalınca başkasından bir şey beklemeyi, Allah’tan başkasına dua etmeyi müşrikliğin en belirgin özelliklerinden sayar. İnsanlar en çok dua ve ibadet konusunda yanıldıkları için, elçiler uyarılarını genellikle bu iki konuda yoğunlaştırmışlardır.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz." (Neml 27/62)

Allah katında hatırlı, hürmetli, torpilli oldukları sanılan zatlara yapılan talep ve müracaatların durumunu ayetlerden öğrenelim:

“De ki, baksanıza, Allah’ı bırakarak Allah’ın astlarından kabul edip de dua ettiğiniz kimselere hiç göz attınız mı? Gösterin bana, onların yeryüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa onların gökler(in yönetimin)de bir payı mı bulunuyor? Bu konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım, eğer doğru sözlü iseniz!” (Ahkaf 46/4)

Bunların tavırlarındaki şaşkınlık ve düşüncelerindeki sapkınlık şöyle dile getirilir:

“Allah’ı bırakıp da, kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek kimseleri çağırandan daha şaşkın ve sapkın kim olabilir? Oysaki bunlar onların çağrısının farkında bile değillerdir.” (Ahkaf 46/5)

Ahirette kendilerine yardımcı olacaklarına inanılan zatların, orada kendilerine bırakın yardım etmeyi, ortaklıkta Allah’la yarıştırıldıkları için kendilerine düşman kesileceklerini ikaz eder:

“İnsanlar, ahirette bir araya getirildiği gün, bunlar onlara can düşman olacak ve onların tapınmalarını (kulluklarını) reddedeceklerdir.” (Ahkaf 46/6)

Söz konusu ayetlerde “ted’ûne” ve “yed’û” fiilleriyle geçen “dua” kelimesine “ibadet” manası verirseniz, anlam kaymaları kaçınılmaz olur. Bu duruma bağlı olarak şöyle denebilir: “Biz Allah’a ibadet ediyoruz, onlara değil!..” Oysa buradaki “dua” kelimesi; çağrı, imdat, talep, istek, medet, yardım gibi manalar içerir. İnsanlar, kendilerini aciz ve günahkar gördüklerinden sâlih zatlara yönelip onların Allah katında kendilerine yardımcı olmasını istemektedirler. Mekke Müşrikleri de bu anlayıştaydılar.

Ayetlerin böyle anlaşılması, giderek yaygınlaşan türbe ve yatır ziyaretleri ile ilgili şu inanca yol açmıştır:

“Allah bu sevgili kullarına bazı yetkiler, imkanlar, özellikler bahşetmiştir, bunlar bizi kurtarıcı şefaatçilerimizdir, bizler günahkar olduğumuz için doğrudan Allah’tan istemeye yüzümüz yoktur, belki bunlar sayesinde Allah dileklerimizi kabul eder.”

Hz.İsa (a.s)’a Tanrı diyen Katolikler de benzeri ifadeleri kullanarak şöyle diyorlar:

“İsa kendiliğinden bir şey yapamaz. Her şeyi kendisini gönderen Baba’dan alır. Şimdi o, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunmaktadır” (Bkz; Katolik Kilisesi, Din ve Ahlak İlkeleri, 519).

Oysa Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“İşte sizin Rabbiniz olan Allah… Hakimiyet onundur. O’ndan başka yalvarıp yakardıklarınız hurma çekirdeğinin zarı kadar bile bir şeye sahip değildir. Onlara yalvarsanız bile, sizin yalvarıp yakarışınızı duymazlar, duysalar bile sizin imdadınıza yetişemezler; kıyâmet günü de kendilerine yakıştırdığınız ortaklığı reddederler. (Ey insan)Hiç kimse sana, her şeyin iç yüzünü bilen Allah gibi, haber veremez.” (Fatır 35/13-14)

Bir daha vurgulayalım. Yazdıklarımız, kulların sözü değil, Allah’ın Kelamı Kur’an-ı Kerim ayetleridir.

Bu ayetlerden sonra, herkes istediğini söyler, dilediği gibi düşünür, sorumluluk da kendine aittir.

Bizim buna ilave edeceğimiz bir şey yoktur.

Rabbim, yer altında da, yer üstünde de geçerli olan ”tevhid çizgisi”nden bizleri ayırmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi