Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

"İnsanı ihyâ" ayı Ramazan!

"İnsanı ihyâ" ayı Ramazan!

Bu ay bizim için çok önemli. Allah dostları “her namazı son namazın gibi kıl.” Diye öğüt verirler evlatlarına… Bu aya da son Ramazanımız gibi sarılmalıyız. Her gününe son orucumuz, son iftarımız, son teravihimiz, son sahurumuz gibi. Mağfiret kapısının açıldığı son saatler gibi. Rabbimizin rahmeti sonsuzdur. Bu mübarek ayda Müslüman olduğumuzu bir kere daha idrak etmeliyiz. “Bir hurma ile olsun cehennemden korunun” öğüdü ile yetiştiren bir Peygamberin izinden yürümekteyiz. Bir lokma ile olsun cennete yaklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki Ramazanın bizler için inşa edeceği mağfiret iklimi, sadece yaptığımız iftarlarla değil, yaptırdığımız iftarlarla da gerçekleşecek. Sadece gülen gözlerle değil, güldüren gözlerle gerçekleşecek. Gülmeyen yüzlerle Ramazan Ramazan olur mu? Açlıkla-yoklukla kıvranan yuvalarla Müslümanın “gönül yurdu” inşa edilebilir mi?
Bir tarih şuuruyla, bir coğrafya şuuruyla bakmalı “gönül haritamız”a. Bir buçuk milyarlık kardeşlerimizin dünyasındaki yerimizi-yurdumuzu iyi tesbit etmeliyiz. Örnek ve şuurlu bir Müslüman olarak dinimizi yaşamalıyız. Dinimizi de akâidiyle, ahlakıyla, ameliyle, muamelatıyla; şahsımızda ve toplum hayatımızda “her hal ve şartta yaşanabilen bir din” olarak ortaya koyabilmeliyiz. Hayata müdahil bir dinin mensubu olduğumuzu unutmadan… Rabbimizin bize bahşettiği ve hiç kimsenin söküp alamayacağı bu izzet ve şeref bizim en güzel şeref madalyamız, üstün hizmet belgemiz olmalı. Bize enjekte edilen utançlardan, ezikliklerden, aşağılık kompleksinden kurtularak ebedî yolculuğumuzun azığını taşıyacağız bu ayda. Gecelerimize, gündüzlerimize, yeniden mânâ yüklemeliyiz. Ramazan ayını, geçmiş senelerimizin kefareti gibi yaşamalıyız. Bu ayı, geçmiş bütün ayların, günlerin, gecelerin eksikliklerini tamamlayan “Allah’ın ikramı” gibi görüp bu “azık ayı”mızı iyi değerlendirmeliyiz.
Ramazan ayı, Kur’an ayıdır, tefekkür ayıdır. Oruç, Kur’an-ı Kerim’le ve tefekkürle meşgul olmanın en uygun ruh haletini kazanmamızı sağlayacak bir ibadet. İftarı sahuru hep bu çerçeve içinde mütalaa etmemiz gerekir. Bir unutkanlık zaafı oluşmuşsa, veya oluşuyor gibiyse; oruçlu halimizle onu giderecek özel yüklemeler (takviyeler) yapmanın ihsan olunan nimetlerin vesilelerini ve fırsatlarını iyi kullanmalıyız.
Allah’ı unutmamak, bizim sadece borcumuz ve yükümlülüğümüz değil, en büyük ihtiyacımızdır. Ruhumuzun ihtiyacıdır, aklımızın ihtiyacıdır, gönlümüzün ihtiyacıdır, nefsimizin-ailemizin-toplumumuzun-insanlığımızın, mutluluğumuzun, sevgilerimizin ihtiyacıdır.
Her birimiz kendi nasibimizin dünyasında yaşıyoruz ve yine her birimiz kendimizi o dünyanın mimarı gibi görüp, ülkeyi bizim basiretimiz kurtaracak ve bizim gafletimiz batıracakmış gibi sorumlu davranalım.
Sevgi, nezaket, ihtiyat, ciddiyet, samimiyet, rikkat, feraset, feragat, sabır, şefkat, duyarlılık, tutarlılık, hâlden anlama, kavrayışlı ve düşünceli olmak, işinizi yapmak, kendini başkasının yerine koyarak özeleştiriye yol bulmak, bilgiye öğrenmeye okumaya düşünmeye önem vermek, daima bir tekamül çabası içinde olup ahval-i zamanı görebilmek, gösterişten uzak durmak, fakat estetik ve sosyal ilgileri canlı tutmak; kısacası, güzel ve iyi insan olmak, bu hayatı güzel ve iyi yaşamak. İşte İslam’ı yaşamak!... Gelin “Ya rabbi! Gözyaşımı kurutma!” diye yalvaran, İmam-ı Rabbani hazretlerine eşlik edip biz de ağlayalım! Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, cevabını unuttuğumuz telefonlara, maillere, aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalarımıza, akrabalarımıza, hayır-dualarını alamadığımız yaşlılarımıza ağlayalım. Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimize ve ağlamayı unutuşumuza ağlayalım. Acaba İmam-ı Rabbani Hz.leri bunun için mi “ Ya Rabbi! Göz yaşımı kurutma!” diye dua ediyordu. Çoğu şeyin farkına varmadan yaşıyoruz. Hiç olmazsa bu mübarek ayda, geceleri ihyâ etmek, aslında, o gecenin zenginliğiyle kendimizi ihyâ etmemiz demektir. Bunun yolu da tefekkürdür, tefekkürlü-şuurlu ibâdetlerdir. Ancak o zaman vakitlerimiz, ömürlerimiz bereketlenir. Düşünerek, hissederek, kafa yorarak yaşarsak gaflete vaktimiz kalmaz, “hayır insanı” olup çıkarız. Dikkat edilip Ramazan-ı Şerif’ten azamî istifade edilirse “vakıf insanı” olmanın adımları atılmış olur.
İslam'ı yaşamak, onu hayatın bütünlüğü içinde yaşamaktır. İbadet'in kemali, hayatın bir ibadet halini almasıdır. İslam sana bir "istikamet", bir "kişilik" kazandıracak ve sen bu hayatın her safhasını, her işini, o istikamet şuuruyla ve o kişilik sağlamlığıyla yaşayacaksın. Daha sakin, daha derin, daha yumuşak, daha dengeli, daha verimli, daha şuurlu, daha mütevazı, daha duyarlı, daha düşünceli, daha samimi, daha dürüst, daha akıllı daha sade olma zamanı! İnanın ezan sesini dinlerken, Ramazan-ı Şerifi böyle bir dâvetin arka planında karşıladığımızı hissediyorum. Bu mübarek ayda asıl meselemizin "İnsanı ihyâ" olduğunu unutmayalım. İnsanı ihyâ, insanı İslâm ile ihyâ...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi